4- ) - 1947 -1958 arası ve uzun yürüyüş
"Bir günlük onurlu yaşam, yıllarca
boyun eğip kölece yaşamaktan iyidir."
Kürt atasözü
Devlet, sona ermişti, Barzani, şimdi artık savaşçı ailelerini kurtarma derdindeydi. Serttir Mirdistan kışları. Evsiz ve barksız insanlara hayat hakkı tanımaz. Hele her yanlarını düşman sarmış, kendi yurdundaki göçmenlere! Dostları yoktu. Her taşın arkasından bir namlu uzanacak gibiydi. Yani, kış bir yandan, açlık öte yandan... dahası da şu mağrur düşman! Çaresizdi Barzaniler, ama yine de teslim olmaya niyetleri yoktu. Direnme karari almışlardı. Artık devlet, ihtilal veya direniş... herşey onlarla başhyor, onlarla biti yordu!
Barzani komutanlarla bir toplantı yaparak durumu değerlendirdi. Sonunda güçlerini Naxade,Aşnoviye, Xane ve Rizaiye bölgelerine dağıtma karari aldılar. Naxade ve Xane cephelerine Şeyh Muhammed Sıddıq komutan olarak tayin edildi. Rizaiye cephesi tehlikeli olduğundan oradaki güçlerin komutasını bizzat Barzani üstlendi. Ona Eshat Xoşavi eşlik ediyordu. Barzani'ye sadık kuvvetlerin elinde hafif otomatik silahlar ve toplar bulunuyordu. Öte yandan büyük bir gıda açıkları vardı. Bunu kapatmak için Barzani, aşiretler arasında bir kampanya başlattı. Sonraki aşamada Iran ordusu birliklerine karşı koyarken de itifakla hareket edeceklerdi.
İran ordusu, Barzani ile savaşmak istiyen aşiretleri silahlandırıyordu. Buna ragmen hiçbir çatışmada üstünlük sağlayamadılar. Bu çarpışmalarda savaş uçakları da kullanıldı. Çabaları boşunaydı. Sonunda general Humayuni Barzani ile tanışan Albay Gaffari'yi, kendisi ile görüşmek üzere Naxade'ye yolladı. Gaffari orada Barzani ve Şeyh Ahmed'le görüştü. Sonunda bir heyetin Tahran'a gönderilmesi kararlaştırıldı. Barzani'nin Tahran'dan bir beklentisi yoktu, ama heyetin gitmesine iki sebepten dolayı razı olmuştu; birincisi, ekonomik durumun çok kötü olması, ikincisi ise bahara kadar zaman kazanma mecburiyeti. (1).
Mustafa Barzani'nin başkanlık ettiği heyette; Yüzbaşi Izzet Abdulaziz, Yüzbaşi Mir Hac, Nuri Ahmed Taha, Muhammed Emin Mirxan Cemil Teyfik ve Halid Zebari gibi şahsiyetler yer almıştı. Iran tarafı olarak Gaffari'nin eşlik ettiği heyet 21 Aralıkta Tahran'a vardı. Görüşmelerin ilk adımında göçmenlere gıda akışı başladı.Ekonomik ambargo artık kalkmıştı. Barzani ve heyetindeki arkadaşları, Tahran'daki temaslarında Irak'a dönüş imkanlarının araştırılmasına ağırlık veriyordu. Acaba bu işi sancısız sağlayacak bir merci bulunabilir miydi? Iran mercileri veya İngiliz Elçisi birşeyler yapmaya yanaşırlar mıydı?
Ote yandan tesadüfen, Barzani'nin idamma karar verildiğini öğrendiler. Hemen yakınlarındaki ABD Elçıliğine sığındılar. Barzani ile Yüzbaşi Izzet idam edilecekti ve bunu Mir Hac gezetelerden okumuştu! ABD Büyükelçisi Allen, sığınmacılara yakınlık gösterdi. Şah nezdinde girişimlerde bulunarak idamları kaldırdığı gibi, Barzani ile görüşmesmi de sağladı.
Şah, görüşmede Barzani'ye iki seçenek sundu. Birincisi Iran'da kalmak, ikincisi hemen dönmek. İran'da kalacaklarsa, silahlarini Iran ordusuna teslim edeceklerdi. Iran Hükümeti onların altı ay veya bir yıl süreli geçimlerini temin edecek ve daha sonra toprak dağıtarak Iran yurttaşı gibi yaşamalarını sağlayacaktı. Bunu kabul etmiyorlarsa aileleriyle birlikte hemen Iran'ı terk etmek zorundaydılar. Kendilerine iskan yeri olarak Hemedan yakınındaki Elvend dağlari bölgesi gösterildi. Eğer kalmayı kabul ederlerse Iran makamları onları smırdan Hemedan'a taşılayacaktı ve yol masraflarını karşılayacaktı. Barzani bu planı kabul ettiğini bildirerek, 29 Ocak 1947'de Mahabad'a döndü. kendisi ile birlikte yolluk, yiyecek ve masraf olarak 100.000 Tomen para taşıyan bir Iran maliye memuru da eldi.Barzani, Iran yetkililerini oyalamaya devam ediyordu (2).
Heyetin Şino'ya dönmesinden sonra toplanan Kürt ileri gelenleri planı reddettiler. Ancak zamana ihtiyaçları vardı. Çünkü bahar'ın başları olan o günlerde Irak'a uzanan
Kürdistan dağlari geçit vermiyordu. Çevredeki Kürt aşiretlerine durumu bildirerek yollar açılıncaya kadar yardımlarma ihtiyaç duyduklarmı bildirdiler. Aşiretler bu yardımı yapmayı kabul etmişlerdi. Bunun üzerine Barzani güçlerini dönüş yolculuğuna uygun olarak düzenledi.
Ote yandan General Humayuni sabırsızlanıyordu. Barzaniler'in bulundukları bölgeden ayrılmak istemedikleri yolunda haberler gelince, Albay Gaffari, Barzani ile görüşmek
üzere tekrar Naxade'ye gönderildi. Gafari Naxade'den döndü ama eli boş olarak. Humayuni'ye, Barzanilerin bölgeden "hemen: ayrılmaktansa dövüşmeyi tercih ettiklerini söyledi. Bunun üzerine Humayuni ve Gaffari, Şeyh Ahmed'e doğrudan görüşmelerde bulunmak üzere 19 Şubatta silahsız olarak Naxade'ye gittiler (3).
Humayuni durumun söylendiği gibi olduğunu gözleriyle gördü. Şeyh Ahmed sadece karlarm erimesini beklediklerini söylüyordu. Eğer karlar erirse, Ingilizler garanti vermezseler
bile Barzan'a silah zoruyla gireceklerini anlattı. Fakat Humayuni yeni bir ertelemeye izin vermeyeceğini belirterek önlerine üç alternatif koydu. Buna göre: Barzanhlar ya derhal Iran'ı terkedip Irak'a döneceklerdi, ya müttefikleri ile birlikte silahlarni bırakacaklardı, ya da savaşacaklardı. Toplantı sonuç alamadan dağıldı. O, Ballance'nin deyimiyle "savaşçı soy" Barzani'lerin önünde sadece savaş alternatifi kalmıştı.
Kürtler 22 Şubat 1947'de Naxede'den ayrıldılar, Lalican vadisinden geçerek, kuzeye ve batıya doğru ilerlediler. Eşneviye (Uşniye) şehrini çevreleyen bölge He en kuzeydeki Tergever vadisine yöneldiler. Yürüyüşçüler dostla düşmanın birbirine karıştığı güvensiz bir ortamda bulunu yor ve her hareketi şüphe ile karşılıyorlardı. İşte böyle stresli anlardan birinde Mameş aşireti bölgesinden geçerlerken güvenlik açısından aşiret liderlerine, silahlarni kendilerine teslim etmelerini söylediler, Amaç, bölgeden geçişlerinde Mameşliler'in kafileye saldırmamalarını garanti altına almaktı. Barzaniler'in Cumhuriyet döneminde Mameşliler'le kötü hatırlan vardı ve böyle bir günde onlar intikama kalkışabilirlerdi. Mameş ileri gelenlerinden birinin "onlara silahları teslim edin" emri üzerine bağıranın yeğenlerinden biri; ya silahlarni çekmek veya çıkarıp vermek için davranınca hareket müfreze tarafından saldırı olarak algılanmış ve aralarında Ali Axa'nın küçük kardeşi İbrahim'in de bulunduğu onbir kişi ödüürülmüştü. Bu hareket Barzaniler'in itibarını düşürdü. Qadi Muhammed ve arkadaşlannı silah zoruyla kurtarma planlanna öldürücü bir darbe indirdi (4).
4 Martta Kürt hareketinin öncü gücü, Tergever vadisindeki Mawene'ye ulaştı. Buradaki Herki aşireti lideri Reşit Beg ile Nuri Begzade kendileriyle anlaştı ama, 12 martta Iran birlikleriye meydana gelen kısa bir çarpişma onların teslim oliııasma yetti. Humayuni, Barzani ile carpışmalarmda Iran ordusuna yardımcı olmalan kaydıyla Reşid ve Nuri Beyleri affetti. Bundan sonra Iran saldırısı karadan ve havadan olinaka üzere Oddetlendi. kendilerine işbirlikçi Doğu Kürdistan aşiretleri yardim ediyordu. Şah'ın kara birlikleri, kuzeyde Rızaiye'den doğuda Mahabad'dan ve güneyde Nexede'den olmak üzere üç koldan saldırıyorlardı. Herkiler işbirlikçilikte o günlerde başı çekiyorlardı. Bunlar Mawene'nin güneyinde "yurttaş"larına saldırdılar. Kürtler yeni gelişmeler karşısında kuvvetlerini Mergever ve Eşneviye vadilerinde toplamak üzere daha güneye çekilmişlerdi (6).
14 Martta Iranhlar bu kez naxede-Eşniye bölgesinde saldiriya geçtiler. Fakat savaş, kendilerinin değil, Kürtler'in tayin ettiği zaman ve şartlarda cereyan ediyor ve gerilla Iranlıları şaşkma çeviriyordu. Böylece çarpışmalar uzadıkça Iranlıların verdiği kayıp sayısı moral bozucu seviyeye çıkacaktı. Bu arada Kürtler'le Iranlilar arasında en yoğun çarpişma Nalos (Nalos) ta cereyan etti. Daha önceki yoğun hava saldırısı desteğinde Iran birlikleri Şino'ya doğnı ilerli yordu. Fakat bu ileri harekata Kürt güçleri şiddetle direndiler. Ota yandan Iran ordusu ile işbirlikçilerin ilişkileri gittikçe sıklaşıyordu. Barzani'nin müttefiklerinden Memkor ve Mameş aşiret liderleri de Kürt kuvvetlerine ihanet ederek Iran saflarına katılmışlardı. Bu karma kuvvet Nalos önlerinde Kürtler'e saldırdı. 16 Martta meydana gelen çarpişmada bir Iran Birliği tamamen safdışı edildi. Bu arada be* subay ve altmışsekiz er esir edildi. çeşitli savaş malzemelerine elkondu (7). Bundan sonra Şah'ın güçleri bir müddet hava akınlanya yetineceklerdi.
20 Martta Humayuni, Hacı Umran sınır karakolunda, yardımlarına koşan Iraklı General Ali Hicazi ile görüştü. Hicazi, Humayuni'ye, yardim amaçlı bir sınır ötesi harekatı teklif etti, ama nedense beriki bunu redetti. Bu arada Iranlilar Goçar bölgesinde zırhlı araçlar, hava kuvvetleri ve bazı aşiretlerin desteğinde yeni bir saldiriya geçtiler. Kürtler bu saldırıyı püskürtürken, aşiret reisi işbirlikçi Hürko'yu, onlarca takipçisini ve askeri öldürerek yeni bir zafer kazandılar. Takip eden günlerde Kesre ve Zive bölgelerinde de çarpışmalar oldu (8).
Aynı 20 Mart günü Kürt kuvvetleri Xaliç bölgesinde bir Iran alayına saldırarak Imami admda bir teğmenle 13 askeri öldürdüler. General Cihanbani'nin oğlu Teğmen Cihanbani Aegletan'a göre bu çarpişmada esir alındı. Irak-KDP Politbürosunun yayınına göre ise Cihanbani Zive'de bir uçağın düşürülmesinden sonra ele geçti. Öte yandan Iranlilar düzenledikleri bir başka saldırıda biri subay olmak üzere başka kayıplar da verdiler. Bu arada General Cihanbani, Seyid Abdullah Geylani vasıtasıyla Barzani ile temasa geçti. Geylani, Barzani'nin saygı duyduğu bir insandı. Cihan bani, oğlunun akibetini soruyordu. Barzani, eğer hava kuvvetleri, savaşçilarin sivil halktan oluşan aileleri üzerine hava baskısını durdurmazsa esirlerin öldürüleceği uyarısında bulundu. Uyarı etkisini göstermekte gecikmedi ve bundan sonra Iran Hava Kuvvetleri sadece keşif uçuşlarıyla yetineceklerdi (9).
Kürt milleti için bir kara gün daha, 31 Mart 1947'de başlıyordu. O gün, General Humayüni'nin emrindeki mahkemenin şekli bir yargılaması sonucu idama mahkum edilen büyük Kürt lideri Qadi Muhammed He Sadr ve Seyfi Qadi, Cumhuriyeti ilan ettikleri Çıwarçıra meydanında idam edilmişlerdi. Olayı seyreden Mahabad halkı sessizdi ama kinliydi. Bu kin icabederse bir türkü gibi nesilden nesile nakledilerek büyüyecek ve tüm sömürgeci güçlerin korkulu rüyası olacaktı. Peşevanın (liderin) ölümü Kürt göçmen kafilesinde büyük bir üzüntüye yol açmıştı, ama onların yas tutmaya vakitleri yoktu! Yollar uzun ve güçlüklerle doluydu.
Bu arada dağ yollannın açıldığı nisan ayına erişilmişti. Liderler yeni durumu değerlendiren bir toplanti düzenlediler. Barzani, toplantıda teslim olunmaması gerektiğini, teslim olanların ya öldüreceğini ya da büyük işkence altında tutulacağını bildirdiyse de dinletemedi. Toplantıda uzun savaş yıllarında çekilen çilelerin getirdiği yılgınlık galebe çaldı. Barzani azınlığı temsil ettiği için çaresizdi. Subaylardan; Yüzbaşı Izzet Abdullaziz, Hayrullah Abdulkerim, Muhammed Mahmud Kudsi, Mustafa Xoşnav, Bekir Abdulkerim ve Nuri Ahmed Taha, karanlık bir akibeti dahi sonuçsuz bir savaşa tercih edeceklerini bildirdiler. Nitekim teslim olduklarında bu karanlık akibet, subaylardan ilk dördünü bulacaktı.
Nisan ortalarında Şeyh Ahmed Irak Hükümeti'nden afedileceğine dair bir teminat aldı. Bundan sonraki aşmada teslim olmayı düşünenlerin kararlılıklan daha bir kesinleşti. Baba ocağına geri dönüş hareketi 18 Nisan 1947'de başladi. Göçmenler geliye Şin geçidindeki bir kaç noktadan Gadır suyuna vardılar. Barzani, savaş esirlerini Iran Hükümeti'ne teslim etmek üzere bölge halkına burada teslim etti. Suyun üzerinde bir köprü kuruldu. Karşı tarafta Ömer Ali komu tasındaki Irak jandarmaları aileleri bekliyordu. 1550 erkek, 1688 kadın, 1329 çocuktan oluşan kafilenin nehri geçişinden sonra Barzani 500 kişi ile birlikte (10) orada kaldı. Aileler orada geçici iskana tabi tutuldular. Yiyecek ve giyecek temin edildi. Sonra onları birbirlerinden ayırmaya başladılar. Şeyh Ahmed, Şeyh Muhammed Sıddıq, Şeyh Babo, Sadıq, Ubeydullah, Şeyh Ismail ve Şeyh Ibrahim Basra'da tutukevine kondular. Diğerleri önce Diyala'ya, sonra Musul ve Kerkük cezaevlerine nakledildiler. Arazileri müsadere edilmiş, bir kısmı da hükümet yanlısı aşiretlere ganimet olarak verilmişti. Vaziyetleri tam anlamıyla perişandı.
Barzani yanında kalan seçme arkadaşlarıyla birlikte bir başka yoldan Mizuri Bala bölgesindeki Argoş köyüne vardı. Aralarında Mir Hac, Abdurrahman Müfti, Ali Muhammed, Şeyh Süleyman, Esat Xoşevi ve Isa Suwar gibi savaşçilarin bulunduğu 500'ün üstündeki bir sayıda idiler. Gelişlerini haber alan Irak Hükümeti Zibar ve Rawanduz bölgesinde sıkıyönetim ilan etti. Türkiye ile de anlaşarak bölgeye ekonomik ambargo uygulanmasına geçtiler. Yer yer ufak çarpışmalar başladi. Bunun üzerine Irak yetkilileri, jandarma temsilcisi Ali Qamçıreş'i Barzani'ye kayıtsız şartsız teslim olması için gönderdi. Aksi taktirde Irak ordusu saldınya geçecek Türkler de sının kapatacaklardı (11) .
Dünya tümüyle daralmıştı onlar için. Çevre ülkelerin tümüne düşmanları hakimdi. Ingiltere gibi ülkeler ulaşılamayacak uzaklıktaydılar. Gidebilecekleri tek yer kalmıştı; 350 kilometre ötedeki Sovyetler Birliği. Fikir çılgıncaydı, ama görülüşebilirdi. Barzani bu amaçla ayaklanmacıların ileri gelenleriyle Dire köyünde bir toplanti düzenledi. her nedense Irak bu toplantıyı haber aldı ve köyü uçaklarla bombaladı. Gafil avlanan Kürtler 3 öhi ve 14 yaralı verdiler. Buna ragmen toplantılarını sürdürerek yürüyüşü kararlaştırdılar, sonra Türkiye- Irak sınırı üzerindeki Bedar köyüne hareket ettiler.
Kuzeye tınnanma Beder köyünden başladi. Kafilede 500 kişi vardı. Öncü gücün komutası Mustafa Mizuri'de, ardcı gücün ki ise Eshad Xoşevi'deydi (12). Once Türkiye'nin kontrolundeki Kuzey Kürdistan'a girdiler. Çarcele Herkiya adlı bir dağa çıktılar. Yöre çok sarptı. Sonra Deşta Bedave'ye indiler. Buradan Babi adlı 15 hanelik bir köye kadar aralıksız iki gün yürüdüler. Çok yorgun olan kafileyi köy halkı iyi ağırladı, yiyecek ikram etti. Geceyi orada geçirdiler. Muhtar Türkler'in her tarafı tuttuğunu söyeyince çok sarp olan Şemdinan, Diza Gevere bölgeleri arasından geçen Ziniya Asıngera denilen sarp bir yolu izlediler. Şafak vakti Ziniya Asıngera'yı geçerek Türk mevzilerine bakan bir yere geldiler. Burada Türk ordusu aniden topçu atışma ve u aklarla bombardımana başladıysa da kafile kayıp vermedi (13).
29 Mayıs günü Beyzadelerden Nuri Beg, Tergever vadisinde Abani yakınlarında Barzaniler'in bir öncü grubunu gördü ve gördüklerini Hoy'da bulunan General Humayû ni'ye bildirdi. Iran devleti ise kendisine bağlılık bildiren Kürt aşiretlerini Barzani liderliğindeki kafileye saldırtmaya çalıştı, ama muvaffak olamadı. Ancak aşiretler, onların hareketlerini dikkatle takip etmekteydiler. Iran ordusu 30 Mayıs günü kafilenin Sovyetler Birliği'ne doğru yolalmkta olduğunu saptadı. Genelkurmay Başkanliği, Kotur'da yollarmın kesilmesini kararlaştırdı. Bunu için bölgeye Hoy'dan iki tabur asker gönderildi( 14). Bu sırada kafile, Milgever ve Migever mıntıkalarından geçerek Çepreme ve Bitkara köylerine geldi. Bu köylerin halkından da ilgi gördüler. 48 saatlik yolun yorgunluğunu evlere dağılarak birkaç saatte giderdikten sonra, Barzani yeniden yürüyüş emri verdi. Buradan Espe köyüne kadar yürüdüler. geceyi Begzade reislerine ait olan bu köyde geçirdiler. Bu sırada Iran yetkilileri Barzaniler'in neden "İran"da bulunduklarını bir de kendi ağızlarından öğrenmek için bir temsilci gönderdiler. Temsilci görüşmelerden sonra orada beklemelerini iki gün sonra tekrar geleceğini söyledi ve durumu yetkililere bildirmek üzere oradan ayrıldı. Bu basit bir tuzaktı. Barzani tekrar yürüyüş emrini verdi. Sınırdaki Sero köyüne kadar sürdü bu yürüyüş. Burada kısa bir süre dinlendikten sonra, Şıkak aşiret bölgesine varıncaya kadar aralıksız yürüdüler (15).
Şıkakıler'ce olağanüstü iyi karşılanan kafile, aşiretin haberi olmadan hükümetin geliştirdiği bir oyalama taktiğini daha aşarak yürüyüşü sürdürdü.
3 Haziran günü İranlılar'ı bir süpriz bekliyordu. Bilindiği gibi Şah'ın askeri güçleri Kotur'da pusudaydılar ve Kürt kafilesini avlıyacaklarından emin bir şekilde bekliyorlardı. Ama onlar önce kafilenin güneyden gelecek olan öncülerini göreceklerine, Kotur'ın kuzeyinde Kürt kafilesinin artçılarını gördüler. Kürtler, Şah'ın kurmaylarmın kurdukları pusuları onların ruhu bile duymadan aşmışlardı. Durum o sırada Erdebil kentine varmış olan sah'ı çok kızdırmıştı. Şah, Barzani ve arkadaşlarıyla derhal çarpışmaya girilmesi için emir verdi. Görevlerinde ihmali görulen subaylar, divan-i habbe verecekti. Genelkurmay Başkanliği da benzer emirler verdi. Ne var ki, o sarp yerlerde onları bulmak imkansızdı (16).
Ancak, 9 haziranda Mako cıvarma vardıklarında durum değişikti. Buradan eğer düşmanla çatışmayı göze almazlarsa Kemalistler'in denetimindeki daha batıya geçmek zorun daydılar. Burada da bir çatışma kaçınılmazdı. Iran birlikleri ise Mako çevresindeki bütün hassas noktaları tutmuştu. Barzani bunun üzerine güçlerini savaş düzenine soktu. Iran ve Kürt kuvvetleri arasında birkaç saat süren şiddetli bir çarpışma cereyan etti. Kürtler sonunda İranlılar'ı bir daha yenilgiye uğrattılar. Iran birlikleri arkalarında çok sayıda ölü, yaralı, tutsak ve askeri malzeme bırakarak Mako içlerine çekildiler. Öte yandan yenilgiye uğrayan Iran birlikleri Mako köprüsünden geçmek zorundaydılar. Aynı köprü Kürt kuvvetlerine de lazımdı. Barzani, köprüyü savunma görevini Mamend Mesih ve Mustafa Mizuri'ye vermişti. İranlı'lar burayı ele geçirmek için mükerrer saldırılar düzenledilerse de arkalarında onlarca ölü ve 180 esir bırakarak çekilmek zorunda kaldılar. Kürt kuvvetleri bu çarpışmalarda, Mella Muhammed Liri, Salih Liri, Haci Koyi ve Muhemmed Mella Muhemmed Mergesori adlı arkadaşlarmı kaybetmişlerdi. Bu çarpışmalarda 14 savaşçıları da yaralandı. (17) yaralıları tedavi ve ölüleri gömdükten sonra yürüyüş tekrar başladı ve Celali aşireti bölgesine kadar sürdü.
Celali aşireti Reisi Ömer Axa, kafileye önce güleryüz gösterdi. Ama aynı gece bütün aşiretini yiyecek ve hayvanlarıyla birlikte mıntıkadan uzaklaştırdı. Böylece Kürt kafilesi bir parça yiyecek bile bulamadan oradan uzaklaştı. 10 Haziran günü Sovyet-Iran smırındaki Aras ırmağına bakan Agıri dağının güney doğusundaki bir yamaca vardılar. Barzani buradan, Mir Hac'ı, Hacı Heyder Arguş'i, Halil ve Davud Yuhannah'ı iltica taleplerini iletmek üzere Sovyet mıntıkasına yolladı. Bu sırada Iran birlikleri kafileye saldırmak için yeniden hazırlıklara girişmişti. Barzani bunu duyunca Aras nehrine doğru yürüyüş emri verdi. Bu sırada iltica taleplerinin kabul edildiğine dair cevabi telgrafta gelmişti. Onlar karşıya geçtiklerinde tarih16-18 Haziran 1947'yi gösteriyordu (18).
Barzani'nin yönettiği 1943-45 ihtilalleri ile Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin savunmasında başrolleri oynayan kafile SSCB'ye yöneldikten sonra Irak rejimi daha vahşi bir şekilde Kürtler'in üzerine çullandı (19). Barzani ve arkadaslan yokluklarında idama mahkum edilmişlerdi. Bu arada Mustafa Barzani, tüm milliyetçiler tarafından ulusal lider olarak selamlanıyordu. Öncü kolun gidişinden sonra teslim olmayan bir kısım Barzan aşireti mensubunun liderliğini ise Şeyh Mehmed Xalid yapıyordu. Irak ordusuyla dikkate değer bir değer çatışma Sincar bölgesinde meydana geldi. 1947'deki bu çatışma da çabuk sönmüştü. Aynı yıl içinde hükümetin seyirci kaldığı Barzan-Caf, Pışdari aşiret çatışmaları sürüp gitti. 1948 yılmda Bağdat'ta, Kürt tutuklularının serbest bırakılması için ayaklanma düzeyinde gösteriler düzenlendi. Bu gösteriler süreklilik kazanınca Nuri said 1950'de Kürdistan'ı dolaşmaya çıktı ve müphem vaadlarda bulundu. Daha da sıkışınca Bağdat Rodyosu 1951'de Kürtçe yayma başlayacaktı.
Ama o sırada Güney Kürdistan hareketi, birleştirici ve herekete geçirici bir önderden veya önderlikten yoksundu. Barzani SSCB'deydi, Şeyh Ahmed hapiste. 1919-1931 devrim lerinin önderi Şeyh Mahmud güneydeki sürgününde ömrünün sonlarını yaşıyordu. Şehirli aydınların yönlendirdiği KDP'nin ise kitleleri silahlı ayaklanmaya sürükleyecek gücü zaten yoktu.
Barzani, Irak'ı terkedip Sovyetler'e yönelirken 1764 üyesi bulunan KDP (20), 1. Ahmed ve arkadaşlarmm partiye girmesiyle birlikte büyük bir iç mücadeleye sahne oldu. 1. Ahmed,
sol kanadın liderliğini ele alarak Hamza Abdullah ve arkadaşlarma karşı taraftar kazanmaya çalışfı. 1946-1957 yılları arasında KDP zaman zaman Irak komünistlerinin ve Arap milliyetçi partilerinin desteğini kazandı. Barzani'nin yokluğunda partilerin aktiviteleri çok düştü. yeni kurulmuş olan diğer solcu partilerin durumu da böyle idi (21). 1950'de Irak Hükümeti, "yoldaşların arkadaşıdır" (22) diyerek KDP sekreteri H. Abdullah'ı tutukladı. Bunun üzerine KDP 1951'e kadar sadece bir hazırlık liderliğince yönetildi. 1. Ahmed'in etkilediği yönetim, 1951'de Bağdat'ta, gizlice 2. kongreyi topladı. H. Abdullah'm hapiste bulunduğu bir sırada yapılan bu kongrede 1. Ahmed parti genel sekreteri oldu. Yeni sekreter işe çok hızh başlamıştı. Ilk iş olarak parti içi iktidar problemini " çözdü." Bunun için daha henüz hapiste bulunan partinin eski sekreteri Hamza Abdullah'ı arkadaşlaruya birlikte ihraç ettirdi (23). Aşiret liderlerinin parti ile ilişkilerine son verdi ve KDP'yi tümüyle aydınlann ellerine teslim etti.
1953'te KDP'nin üçüncü kongresi Kerkük'te toplandı. Bu kongrede parti için yeni bir tüzük ve program benimsendi. Once partinin adından işe başlandı. "Parti Demokrati Kurd" olan isim, "Parti Demokrati Kürdistan-Irak" şeklini aldı. Parti, yan Araplar hesabına, yarı da Kürtler hesabına olmak üzere " keskin" sol sloganlara sahip oldu, çünkü onlar, hem toprak reforumunu savunuyorlardı, hem de "petrolun millileştirilmesi" gibi Araplaştıncı sloganları benimsemişlerdi.
1950'li yılların ilk yarısında I-KDP'nin kırsal alanda örgütlenmesi yoktu. 1. Ahmed'in sekreterliği döneminde bunun temelleri atılmaya çalışıldı. 1. Ahmed'in taraftarları önce büyük şehirlerde görülmeye başlandılar. Parti içinde artık aşiret adamlarıyla şehir aydını detribilize elemanlar arasında bir çelişki yoktu. Bu, 1. Ahmed'in "başarısıydı." Bunun için eğitimle bir birlik sağlamak yerine 1. Ahmed kestirmeden gitmiş ve aşiret adamalarını tasfiye etmişti. Partiye bir anda şehir aydınlarmın slogancı kesimi eğemen oldu. Aşiretler artık partiye ilgisizdi. Öte yandan "güçsüzhiğünden dolayı" parti, Kürt toplumunda dayanacağı bir sınıfı tarif edemiyordu. Işte bu noktada parti aşiret sistemine bir eleştiri veya itiraz söz konusu edemedi.KDP'de Sosyal kurtuluş, ulusal kurtuluşa tabi kılınmıştı, ama çarpık olarak. Doğru tespitler, doğru bir yürüyüşle hayata geçirilemedi.
KDP Kürt ulusal hareketinin gizli önderliğini üstlenmişti ama, 1950'lerin ortalarında tek aktif Kürt örgütü Kürt öğrencilerininkiydi. Onlar da komünistlerin elindeki "Irak
Öğrenci Birliğine" katıldılar. Kürt Öğrenci Örgütünün "Tekoşina Kotabian" adında Kürtçe ad taşıyan bir yayin organı vardı. Diğer politik Kürt yayını ise gizliliğini sürdüren KDP merkez yaym organı "Rızgari" idi.
1954'te Nuri Said partilere açık çalışma izni verdi. Bunun üzerine BAAS'çılar, Istiklal Partisi, Ulusal Demokratlar ve IKP bir "Ulusal Cephe" kurdular. Aynı yıl, içinde yapılan
seçimlere de girer bu Cephe Nuri Said'ın Anayasal Birlik Partisine yenildi. Bu partilerder BAAS partisi, Mişel Eflaq'm 1940'lı yıllarda kurduğu Suriye BAAS Partisinin bir seksiyon örgütüydü. kendisine "Bölgesel Komutanlık" admı uygun görmüştü. Proğramı "Ihtilalci Milliyetçilik ve Sosyalizm"in bir karışımıydı. Istiqlal Partisi,1946'da kurulmuştu. Başlıca amacı Ingiliz nüfuzunu kırmak olan parti son derece milliyetçiydi. Ulusal Demokratik parti de 1946'da kurulmuştu. Ilımlı solcu, liberal reformist bir proğrama sahipti. 1KP ise 1950'li yıllarda birçok fraksiyona bölünmüştü. Legal yan örgütleri vasıtasıyla zaman zaman kendisinin varlığını belli edebilmekle birlikte çok zayıftı (25).
1955'te iki milliyetçi Irak partisi, Istiqlal ve UDP birleşti. Bu bir politik atılımdı. Yeni parti, proğramına "Kürt ve Araplar 'Arap anavatanında' partnerdir" gibi bir ibareyi aldı.
O zamana kadar Arap milliyetçilerinin hafsalalarmın bile almadığı "Kürt" kelimesi, sakat bir şekilde de olsa, bir Arap milliyetçi partisinin proğramına girmişti. Bu çok önemli atılım KDP'ye güç vardi.
1954 seçimlerinden sonra Nuri Said partileri yeniden yasakladı. Kürt milliyetçilerine yaptığı baskıları yeniden şiddetlendirdi. Bu, 1955'te kurulacak olan Bağdat Paktı'na bir hazırlıktı. Pakt, 1937'deki Saadabad'ın bir devamı gibiydi. Türkiye, Iran, Irak, Pakistan ve gözlemci olarak ABD ile İngiltere'yi kapsayan bu Pakt bölgedeki "yıkıcı" faaliyetlere karşı birlikte hareket etmeyi amaçlıyor ve Varşova Paktına karşı bölgenin "güvenliğini" hedefliyordu. 1958'deki askeri darbeden sonra Irak'ın ayrılması ile Paktın merkezi Ankara'ya taşındı ve adı da CENTO'ya dönüştü.
Bu arada, 1956'da KDP ile İKP arasında ideolojik mücadele hızlandı. 1957'de İKP'nin Kürdistan seksiyonu partiden ayrıldı. Aynı yıl bu grup KDP'ye katılmak üzere müzakerelere oturdu. Bu kitlenin partiye katılması ile adı Birleşik Kürdistan Demokrat Partisi ( BKDP) oldu. 1957 yılının ilk yarısında KDP, diğer partilerin kurduğu Birleşik Cepheye katılmaya çalışmış ama istemi reddedilmişti. BKDP'nin 21 kişilik bir merkez komitesi vardı ve bunlardan; İ. Ahmed, Celal Talabani, Omer Mustafa, Nuri Sadıq Şaweys ve Ali Abdullah politburo üyesiydiler.
1952'de Mısır'da "Hür Subaylar" denilen bir grup darbe yaparak iktidara geldi. Bu darbenin liderlerinden Albay Cemal Abdulnasır daha sonra bütün ipleri eline aldı. Aşırı milliyetçi bir çizgi izleyen Nasır, Süveyş kanalını millileştirince İngiltere, Fransa ve İsrail Mısır'a karşı silaha baş vurarak Kanalı işgal ettiler. Bu başkaldırı, Nasır'a Arap dünyasında prestij kazandırdı. O, Araplar'ın tek bir devletin çatısı altında toplanmalarını istiyordu. Bölünmelerin sebebi olarak emperyalizmi gördüğü için Batı karşıtı bir politika izlemekteydi. Bu durum karşısında Nasır'a muhalefet etmemek için Mısır Komünist Partisi kendisini feshetmişti.
Bu sırada Irak'ta da "Hür Subaylar grubu" oluştu, Once çeşitli Micreler halinde çalişan bu gruplar, daha sonra 1956'da Tümgeneral Abdelkerim Qasım liderliğinde alınmıştı. Adam başı günlük 500 gr. ekmek ve bir öğün sulu yemek alabiliyorlardı. Barzani, arkadaşlarinin yanına yerleştirilmiş, onlardan ayrı bir şekilde Nahcivan kentine getirilerek orada ikamete tabi tutulmuştu. Barzani Nahcıvan'da hastalandı. Isteği üzerine Mir Hac'ın kendisini ziyaret etmesine "izin "verildi. Mir Hac kamptakilerin feci durumunu naklettiğinde Barzani büyük üzüntü duydu. Ama yapacak birşeyleri yoktu. Barzani bir müddet sonra iyileşti ve bu kez kendisi arkadaşlannı "görme izni" kopardı. Insanlık dışıydı arkadaşlarinin hayatı.
Barzani Nahcıvan'a döndükten sonra yöneticilerin nezdinde teşebbüste bulunarak, arkadaşlarinin hayatında yetersiz de olsa bazı iyileştirmeler sağladı. Ama "tutukluların" dışarıya çıkıp dolaşmalarına yine de izin verilmiyordu. Bu arada toplu halde bulunup birbirlerine destek olan sığınmacılan, Azerbaycan yöneticileri dağıtmaya karar verdiler ve kampı boşalttılar. Onları 5-10 kişilik gruplar halinde üç kasabadaki tarım bölgelerine dağıtmışlardı. Buralarda 6 ay kalan sığınmacılar bu süre içinde Barzani'yi göremediler. Barzani de önce Şoste kentine, oradan da Azerbaycan'm başkenti Baku'ya nakledildi. Arkadaşlarına ise dağıtıldıkları kasabalara has birer oturma belgesi verilmişti. Durumları çok kötüydü. Yeterli gıda ve giyim hala onlar için bir hayalden ibaretti.
Baku'ya geleli 4 ay olmuştu. Barzani bu süre içinde bütün istemlerine karşm arkadaşlarını görememişti. Nihayet Mir Hac ile Süleyman Beg'in kendisini ziyaret etmesine hernedense izin verildi. Gelenler, arkadaşlarinin durumunu naklettiler. Barzani yetkililere yeniden başvurdu. Onlardan arkadaşlarıyla "ilgileneceklerine" dair söz aldı. Yetkililerin ilgilenme yöntemleri oldukça tuhaftı. Uzun savaşlardan yeni çıkmış olan sığınmacıları bir kampa toplayarak askeri eğitime tabi tutmaları, doğrusu harika bir işkence metoduydu. Barzani bu kez daha açık bir şekilde sığınmacıların uluslararası planda kabul edilmiş haklarını hatırlattı ve bu yönde bir uygulamanın başlatılmasını istedi. Kürtçe yayın yapan bir radyo, Kürtçe bir gazete çıkarılmasını ve anadilde eğitim imkanları için talepte bulundu. Bu istemlerden sadece eğitim işi "ciddi" bir yanıt aldı. Ama istenen şekilde değil. Yetkililer eğitimin askerisinde ısrarlıydılar. Bu kez de 33 Sovyet subayı onlarla ilgilenmeye başlamıştı.
Azerbaycan yöneticileri açık bir şekilde Barzani'den ve Kürt sığınmacılardan nefret ettiklerini gösteriyorlardı. Barzani bıkmadan usanmadan, sorunlarını Moskova'daki yetkililere anlatmak için oraya gitmek üzere Bakırof yönetiminden boş yere izin istiyordu. Buluştuklarında Barzani'nin yaptığı belirlemeler boşunaydı. dinleyen yoktu. Bakırof hala Azerbaycan meselesindeydi. Barzani'den, Kürt meselesinin Batı Kürdistan'da Azerbaycan meselesine bağlanması için destek istiyordu., Ama başarılı olamıyordu. Bakırof Qadi Muhammed'in akrabalarından, muhtemelen Azeri yanlısı Rahim Qadi'yi IKDP sekreterliğine önerirken, Barzani partinin kendi yöneticilerini kendisinin seçmesinden yana olduğunu bildiriyordu.
Bakırof un gölgesi, hayatta kaldığı sürece hep Kürtler'in üstündeydi. Sığınmacıların arasında çıkan ufak bir tartışmayı bahane ederek onların Ortaasya'ya sürgüne göndermelerini sağladığında herhalde başarısıyla övünüyordu. Sovyet Hükümeti onları Taşkent yakınındaki "eğitim kampı" Çerçik'e sürdü. Barzani her zaman olduğu gibi arkadaşlarından tecrit edilerek Taşkent merkezinde alakondu. Bakırof boş durmamış, bu defa da Özbekistan Başkanı Osman Yusufov'u "ayarlamıştı." Barzani'nin yüksek yetkililere gönderdiği mektuplar ise Bakırofun dostu ve işbirlikçisi Beria'ya takılıyordu. Beria, Stalin döneminin KGB şefiydi. 13.3. 1949'da yetkililer, Barzani, Said Mella Abdullah ve Ziyab Barzani'yi Moskova'ya götürmek bahanesiyle uçakla Aral golündeki bir adaya götürdüler. Kafilenin liderlerinden, Mir Hac,Emin Mirxan, Mustafa Mizuri, Ali Xalil, Isa Sıwar, Şexo Omer Şanederi, Murad Şexo,Said Uli Beg ve Said Balani de aynı akibete uğrayarak başka iki adaya taşınmış, diğerleri de 15-20 kişilik gruplar halinde çiftliklere dağıtılmıştı. Birbirlerinden haberdar olmak için yaptıkları bütün eylemler boşa gidiyor, Barzani'nin durumu açıklayıcı mektupları ise Beria'ya takılıyordu.
Nihayet Moskova'ya giden komşusu bir bayana, gemleğini de satarak rüşvetle bir mektup vermiş ve bunun Kremlin yakınında postaya verilerek yerine ulaştırılmasmı sağlıyabilmişti. Oyun bu defa kaidesine göre oynandığı için hedefe varılmıştı. 1950 yılının 10. ayında yetkililere ulaşan mektup etkisini gösterdi. Stalin, Finikof adındaki birini Özbekistan'a göndererek Barzani'nin Taşkent'e geri getirilmesini sağladı. Barzani,Finikof'la Moskova'ya gitmek istediğini söylediyse de talebi yine geri çevrildi. Çünkü arkadaşları "boykot" gibi dehşetengiz (!) eylemlerde bulunmuş ve Moskova'daki yetkilileri tedirgin etmişlerdi. Barzani arkadaşlarni yatıştırmak üzere orada bulunmalıydı. Daha sonra "mutlaka" çağrılacaktı.
Barzani Moskova'ya gitmekten umudunu kesince, sürgündeki arkadaşlarının adreslerini alarak Taşkent'e döndüğünü bildirir mektuplar yazdı. Daha sonra defalarca yetkililere başvurarak bir arada toplatılmalarmı sağladı. Onları Taşkent'e 57 kilometre uzaklıktaki Firfiski kentine getirmişlerdi. Bir bakanla birlikte arkadaşlarni ziyaret etti ve iş temin edilmesini, üç saat dil dersi verilmesini sağladı. Çalışamayacak durumda olanlara ise ayda üç yüz ruble ödenecekti. Yetkililer sığınmacılardan 20 kişinin Taşkent'teki Partinayaşkola denilen yüksek askeri okulda öğrenim görmelerini de kabul ettiler.
Problemlerine topyekün bir çözüm getirilemiyordu. Ihtilalcılar bundan dolayı Barzani'nin Moskova'ya gönderilmesini sağlamak üzere 1953 Ocağında yeni bir eylem başlattılar. Ocak ayının dondurucu ayazında, sığınmacılar toplu olarak belirledikleri bir yere giderek 72 saat orada kaldılar. Onlar hedeflediklerini yaptırmakta kararlı görünüyorlardı. Hükümetin dağılmaları için ısrar etmesi boşunaydı. Bir ara hükümet Barzani'yi de getirerek onlarla konuşturmuş ama vazgeçirememişti.
Bunun üzerine Ozbek Başbakanı Karbanof, "yandaşlarının direnişinin asıl nedeni sensin, Sovyet Hükümmei bir ateştir, ondan uzak durmalısınl " diye kükreyip tehditler savurunca, Barzani "Sovyet Hükümeti'nin bir ateş olduğunu çok iyi biliyorum. Ama güvenini bana sunan mazlum bir halkın sorunlarını
açıklamak ve savunmak da benim görevimdir. Bu bakımdan bu ateşin beni yakması pahasına ben halkımı savunacağım ve öhimden korkmuyorum," Cevabını verdi. Bundan sonra Hükümet aralarında Barzani'nin bulunmadığı iki kişiyi Moskova'ya gönderdi. Bu kişiler, Moskova'da alt düzeyde yetkililerle görüştürüldü. Oradaki yetkililer en kısa sürede bir heyetin Barzani ile görüşmeye geleceğini bildirdiler. Temsilcilerin dönüşünden sonra görüşmeci olarak yine Finikof geldi. Ama bu defa onları hem azarlayacak, hem de bölmeye çalışacaktı. Finikof diğer sığınmacıları Barzani'ye karşı teşvik etti. Onların komünist partisine üye olmalarını istedi. Ama bütün çabalarma ragmen, Barzani'ye karşıt olmayı kabullenen ancak birkaç kişi bulabildi. Tabii bir kere yolunu kaybettin mi, ispiyon dahil herşeyi yaparsın ve bu kişilerde öyle yaptılar. Hükümetin isteği üzerine onlara Barzani'ye en fazla sadakat gösterecek 30 kişilik bir liste sundular. Hükümet bunları, yol makine ve aletlerinin öğrenimi bahanesiyle Taşkent'ten 100 km. uzaktaki bir kursa "sürdü." Bunların kampa dönmeleri yasaklandı ve yakınlarına mektup yazmamaları için de uyarıldı.
Stalin'in 15 Mart 1953'teki ölümünden sonra Sovyet politikasında belirgin degişiklikler ve yumuşamalar gözlendi. Bu arada Kürtler'e düşmanlık gösterenlerden; Osman Yusu fof, Atşof, Heşnof, Bakırof ve Beria mahkeme karşısına çıkarılarak idam dahil çeşitli cezalara çarptırıldılar. Bu Sovyet yetkililerinin Kürtleri "dinsiz" diye göstererek yerlilerden tecrit etme teşebbüsleri, onları birbirlerinden ayırmaları ve bölmeye çahşmaları hep geride kalmış gibiydi. Kürt sığınmacılar için durum müsaitti ve yapabilecekleri çok şey vardı artık.
Bu sırada Barzani arkadaşlarina haber yollayarak gizlice Moskova'ya gideceğini söyledi. Müsait durumu değerlendirmenin zamanı gelmişti. Hazırlıklarını tamam ladıktan sonra büyük bir gizlilik içinde Moskova'ya uçarken arkadaşlarina "eğer yetkililer engellemezlerse Moskova'ya vardığımda size telgraf çekeceğim ve işlerin yolunda gittiğini bildireceğim" diyordu. Barzani Haziran 1953'te Moskova'ya engelsiz vardı. Doğruca Kremlin sarayının kapısma giderek üç gün, üç gece oturma grevinde bulundu. Tek isteği Malenkof, Bulganin ve Kruşçov ile görüşmekti. Ote yandan Özbekistan Hükümeti, Barzani'nin kaybolduğunu anladı ğında hemen aramaya koyulmuştu. Ayrıca sığınmacıları moral bozukluğuna uğratmak için de ellerinden geleni yapıyorlardı. Nihayet grevin üçüncü günü talepleri kabul edilen Barzani, kendisini Kruşçov dahil, Sovyet yetkililerinin karşisinda buldu. Onu önce sorgulayıcı bir tavırla karşıladılar ve "suç işlediği" için sorumlu durumda olduğunu hatırlattılar. Oysa ortada hukuk kurallarıyla üstüne yürüyecek bir durum yoktu. Sorun altı yıldan beri sürekli sesleri kısılan, bölünmüş ve ezilmiş bir milletin bir avuç mültecisine Sosyalist Sistemin lider ülkesinde reva görülen muamele idi. Bu noktada Barzani'nin cevabı ilginçtir. Yetkililerin karşisnda şöyle diyordu:
" Şu anda kendimi galip biliyorum. Çünkü ben Kürt halkinin sesini Doğu'nun en yüksek heyetine, yani Kremlin heyetine iletmek için Sovyetler Birliği'ne geldim. Ayrica sömürgeciler tarafindan dört parçaya bölünen mazlum Kürt halkinin sorununu açıklamak için buraya geldim. Bu halk güvenini bana sundu. Siz büyük bir devletsiniz ve baski altındaki tüm halklara yardım ettiğinizi belirtiyorsunuz. Ben bunun için buraya gelerek Kremlin'in kapisını çaldım. Kürt halkinin hakh davasinda üstün gelebilmesi için yardımlarınızı diliyorum."
Bu görüşmelerden sonra Barzani ve arkadaşlarma smırlı da olsa bir değer verildi. Durumları eskisi ile mukayese edilmeyecek düzeyde iyileşti. Kruşçov, Sovyetler Birliği'nin Kürt halkinin kendi kaderini tayin hakkı için kendilerine 11yardım edeceği" vaadınde bulundu. Barzani, Moskova'ya yerleştirildi. Kendisine bir ev ve arada tahsis edildi. Moskova'daki diller fakültelerinden birinde okumasma izin verildi. Burada dil, fen coğrafya, politika ve iktisad öğrenimi gördü. Öte yandan Barzani, konuşabilecek düzeyde Rusça bildiği için Sovyetler Birliği ve öteki sosyalist ülke yetkilileri ile iyi ilişkiler kurabiliyordu. Çoğu kez yetkililer kendisini ziyaret etmekteydiler.
Kurs bahanesiyle sürgüne gönderilen 30 kişinin de teker teker geri dönmesi He kamptakilerin durumları çok düzelmişti. Barzani 1954'te Foloşin ile birlikte arkadaşlarmı ziyaret etti. Bu arada 104 kişi için Moskova cıvarındaki fakülte ve yüksek okullarda okumaları için burs kopardı. Bunu 1955 yilinda 100 kişilik bir kontenjan daha izliyecekti. Barzani Sovyetler Birliği'ne Kürt aydınlan ile de iyi ilişkiler geliştirmişti. 1956 yilinda Ermenistan'm başkentine giderek oradaki Kürt şahsiyetleri ile görüştü. Sovyet Kürtler'inin otonomi taleplerini destekledi. yetkililer ise otonomi yerine Kürtçe radyo, kitap ve gazete gibi kültürel haklarla yetindiler.
1957 yilnda Moskova'da yapılan uluslararası öğrenci ve gençlik kongresine Güney Kürdistan gençleri de katıldı. Onları Celal Talabani temsil ediyordu. Talabani, Barzani'ye Kürt halkinin durumu ve KDP hakkında bilgi verdi, önerilerini dinledi.
Barzani aynı yıl Sosyalist Blok generallerinin gerilla savaşlarıyla ilgili girdikleri bir imtihanı kazandı. Bu arada Sovyetleri ziyaret eden ezilen halkların temsilcileri He de sıcak ilişkiler kurdu. 14 Temmuz 1958 darbesiyle Irak'da krallık devrilince sığınmacılar için de yeni bir durum doğmuştu. Arkadaşlarıyla temasa geçen Barzani, Irak Elçiliğiyle kontak çarelerini arıyordu. Kendisi, Mir Hac, Eshad Xoşevi ve Sovyetler'den Foloşin birlikte 15 Temmuz 1958'de Romanya'ya geçtiler. Romen yetkilileri ile görüştükten sonra Sofya'ya, oradan da Prag'a hareket ettiler...
Free Web Hosting by FortuneCity
Dr. Mehmet Sirac BILGIN
Fermo, li vir mizeke ! http://www.xoybun.com/extra/slide/Unbenannt-2.swf
http://www.xoybun.com/gallery/albums/PDK-XOYBUN/Nexise_Kurdistana_Piroz_xv1.jpg
http://www.xoybun.com/gallery/albums/PDK-XOYBUN/Nexise_Kurdistana_Piroz_xv2.jpg
Mafê Kopîkirin &kopîbike; PDK-XOYBUN; wiha, di xizmeta, Kurd û Kurdistanê daye : Pirojeya Kurdistana Mezin, Pirojeyên Aborî û Avakirin, Pirojeyên Cand û Huner, Lêkolîna Dîroka Kurdistanê, Perwerdeya Zimanê Kurdî, Perwerdeya Zanîn û Sîyasî, Weşana Malper û TV yên Kurdistane. Tev maf parastî ne. Weşandin:: 2003-01-20 (3187 car hat xwendin) [ Vegere ] | PRINTER |