MÜMTAZ KOTAN : KUZEY KÜRDISTANLI AYDINLAR, GÜNCEL, SOMUT PROGRAMLAR, VE KEMALIST ÜMMETCILIK ÜZERINE...
MÜMTAZ KOTAN : KUZEY KÜRDISTANLI AYDINLAR, GÜNCEL, SOMUT PROGRAMLAR, VE KEMALIST ÜMMETCILIK ÜZERINE...
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sürecin program hedefleri neler olabilir ?
Bunun en önemli belirtisi tavan sınırlarının tayininde pratik uygulamaların yasal çerçevesidir. Bu çerçeve, basta yeni bir Anayasal düzenleme ile Türk motifinin devlet otoritesi üzerinden kaldırılarak, devlet yapısının çok uluslu bir kapsama ulaştırılmasıyla mümkün olacaktır.Olmazsa olmaz bu koşul, diğer bütün uygulamaların ön koşuludur..Bu yapılmadan demokratik ortamdan, Avrupa Birliğinden, şundan bundan söz etmek bir anlam ifade etmeyecektir.Anayasal düzenlemenin zorunlu bu çerçevesi içinde, bütün yasal boyutlarda basta Türk ve Kürt Ulusları olmak üzere diğer azınlık yada uluslarla birlikte ortak vatandaşlık bağları’nın oluşması ile sağlanabilir.
Bu son derece hayati ve önemlidir, ancak zordur. Yani, Türk Ulusu yada daha açık olarak Türk Devleti ve onun yöneticileri, ordu, polis gücü, bürokrasisi, hangi boydan olursa olsun Kemalizm'in bizimle, Kürt ulusu ve ötekilerle egemenliği bölüşmesi gerekiyor.
Bu zorunlu koşulu ve ona tekabül eden programı TC’nin insafına bırakamayız. Yada çekilebildiği kadar aşağılara çekilen, anlamsızlaştırılmaya uğraşılan "haklar" derekesinde "Demokratik Cumhuriyet”, diğerleri yada "Kürt Kimlikli Özgür Yurttaş" gibileriyle bunu karıştırmamak da gereki-yor..
Bugün Kürt yada diğer halkların lafı bile edilmiyor, Türkiye'deki görüntü ancak Türk olanların durumunu açıklıyor. Bu da "İktidar" ve "Muhalefet" olarak gözükse de, AK Parti ve CHP arasında devlet yönetimi bölüşülmüş olarak danışıklı sürdürülmektedir. Yani, başta Kürt Sorununun güncel çözümleri ve gerekse diğer konularda biraz dikkatli bakıldığında hemen anlaşılacak ilginç bir ortaklık var. Bu karma meclis takımları, basta Türk Genel Kurmayı’nın emri ve icazeti, istihbarat örgütünün programlamasıyla elle konulmuş gibi yaratıldı. Elbette bu ortaklığın rahat oluşmasının en büyük günahı da HADEP ve diğerlerinindir. Benzer yanlış son mahalli seçimlerde başka biçimlerde DEHAP tarafından yine tekrarlanıyor. Böylece marjinal gruplarla ittifaklar yaratılarak zemin istenilen yerlere kaydırılıyor, birçok Oy boşa yada büyük partilere yönlendirilmeye çalışılıyor. Hem de Kürt oyları ve muhalefetinin üzeri örtülüyor. Bu sorunları dile getirebilecek, programlayabilecek kişi ve kurumların ağır suçlama ve iftira kampanyalarıyla üzerlerinde ambargo yaratılması, tecrit edilmeleri de bütün hızıyla sürüyor. Öcalan’ın “tımar” edilmesi sürecinin kendilerince bitirilmesine kadar da bu tür uygulamalar kaldırılmayacaktır.
(...)
TC hükümetine, üstelik çok kabadayı kesildiği bu süreçte, muhalefetsiz ve geleneksel yöntemleri ile istediği gibi at oynatma fırsatı vermemek bir görev. Avrupa Birliği sürecinde attığı havasını almak ve ona önerilen kriterleri de hesap ederek ciddi bir programla önüne çıkmak gerekiyor. Yine bunun gibi, TC’nin, gerek Avrupa’da ve gerekse Orta Doğu’da oynamak istediği oyun da deşifre edilmelidir. Kendisi hem Avrupa da, hem de Rusya çevresinde olmadık hak talepleri ile, Türk azınlığın bütün haklarını istiyor, bu konuda olmadık dayatmalar peşinde koşuyor.Kıbrıs’ta trajedi oynuyor.. Kamuoyunu yalan yanlış bilgilerle donatıyor. Ama, kendi devlet yapısı içindeki Kürtlerin adlarından bile bahsetmeden, onların hak ve sorunlarını "lele ve lololar" la TV Show programlarında boğmak istiyor. Eskisinden biraz değişik olsun da istiyor, inkarı daha da rasyonelleştiriyor.
Bazı demokrat görünümlü, ilerici vb...sanatçı ve müzikçiler de Türkiye’ye pop star seçilirken bile üzücü şeyler söylediler. Anlayacağınız müzik gibi evrensel boyutlarda da her şey TÜRK..Ruhlarına işlemiş ırkçılığın sulu sepken ağıtlarını adları ‘iyi görülen’ insanlar TV ekranlarında ağlamaklı gözlerle sergilediler. 25 milyon Kürt ve onun zengin folkloru, müziği, kültürü, değerleri hiç mi hiç söz konusu edilmiyor. İşte şu da Kürtçe bir müzik ya da şu Kürtlerin bir değeri demiyorlar, diyemiyorlar. Türkiye böyle bir “kültür bileşeni” ile Avrupa’ya girecek, TÜRK girecek. (...)
Şubat 2004 ün ilk haftasında Almanya’nın Dusseldorf kentinde “Çok kültürlü hafta” toplantısında “GÖÇ” konulu bir konferans veren Avrupa Birliği’nin Genişlemeden sorumlu Komiseri Gunter VERHEUGEN Kürtlere şöyle seslendi;
“Türkiye AB sürecinde bütün reformları kabul edip başarıyla uyguladıktan sonra eğer Kürtler hala Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul etmeyecek olurlar ve bir Kürdistan kurmak isterlerse, o zaman büyük bir sorun yaşarız. Buradan Kürtlere çağrı yaparak, Türkiye’nin çok sayıda etnik kökene dayalı sistemini kabul etmelerini istemek gerekir. Ayrılıkçı Kürtlerin yeniden bir Kürdistan kurma teşebbüsleri Türkiye’nin kaydettiği bütün olumlu gelişmeleri tehlikeye düşürecektir.”
Tabi bu alıntı Türk medyası kaynaklı. Biz doğruluğunu varsayarak, açıklamaya yönelik bir iki belirleme yapalım.
Bir kere TC etnik çok sayıda kökene dayalı bir sistemi kendisi kabul etmiyor ve herkes Türk olarak kendini ifade edebilir diyor..Aşağıda aldığım Radyo ve TV yayınları için çıkardıkları yönetmelik bile yalnız bu anlayışlarını göstermeye yeter.
Ve TC, ilerleme kaydetmedi, bu onların ters ve uydurulmuş enformasyonlarına dayalı. TV görüntülerini de gelişmiş bölgelerinden vererek aldatıyor. Reform sorununa gelince, Kürtlerle ilgili bir reform yok. “Doğu ve Güneydoğu bölgesi geri kalmışlık düzeyinde” ele alınıyor. Kürtlerin hak talepleri sürece yayılarak, anlamsızlaştırılmaya, unutulmaya bırakılıyor. Aşağıda detaylandıracağım Avrupa Birliği’nin “demokratikleşme” önerisine uygun insani, ahlaki, doğal hak ve taleplerini belirleyerek güncel zorunlu programımızı netleştirmek istiyorum. Bunu da, TC’nin toprak bütünlüğünü kabul ederek yapıyoruz ki, değişme ve reformun nasıl olması gerektiğini bizimle birlikte VERHEUGEN de görmüş olur.
Şunun altını kalınca çizmemiz gerekli, Türkiye’de Kemalizm’in devlet ve kurumlar üzerinde, toplum katlarında egemenliği ortadan kaldırılmadan Kürtlerin en sıradan hakları bile gündeme zor girer.
Örneğin, ordu ve poliste, bürokraside reform olmadan VERHEUGEN’İN dediği “çok sayıda etnik kökene dayalı bir sistem” olmaz, olamaz. Biz böyle bir sistemi zaten başından kabul ediyoruz, haklarımızı da her düzeyde tartıştık, devletin uygulamalarına karşın araçlarımızı da değiştirdik.
Bu belirlemeden sonra, şimdi de TC sınırları içinde yapılması gerekenleri ifade edelim ve AB’nin ne dediğini ve TC’nin yapmak istediklerini böylece daha net görebiliriz. Zaten, AB’nin Kürtlerle ilgili özel ve somut bir programı da yok. Öne sürülen “Uyum Yasalarında” ve tartışmalarda adı geçen “kriterlerde” de Kürtlerle ilgili açık ifadeye rastlayamazsınız. Madem demokrasi varmış, Av.Birliği süreci TC’nin demokratikleşmesinden dem vuruyor vb.. o zaman onların da, TC’nin de yapmadığı, yapamadığı en alt düzeylerdeki programları tartışabiliriz.
Bu genellemeye bağlı olarak, temel başlıklar altında sunacağımız bazı programları mutlaka geliştirip, detaylandırılmalıyız.. Ve Av. Birliği üyesi ülkelere, BM’e, ABD’ye vb.. yerlere, ayrıca VERHEUGEN’-
e de bazı dillere çevirilerini yaparak anlaşılır biçimde göndermeliyiz..
Program başlıkları;
1. MEDYA içinde Kürtlerin kendilerini nasıl ifade edecekleri önemli.
25 Ocak 2004’te TC, “AB Uyum Yasaları Çerçevesinde” notu ile bir yönetmelik yayınladı. Aynen şöyle diyor :
“...bu yayınlar 4771 Sayılı Yasanın 8.maddesinde Cumhuriyetin Anayasada belirtilen niteliklerine, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne (abç.) aykırı olamaz. Bu yayınların yapılmasına ilişkin usul ve esaslar üst kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir”.
Ve, “Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde Radyo ve TV yayını bu yönetmelik doğrultusunda izne bağlanır. Bu Radyo televizyon üst kuruludur”.
Şimdi bu yönetmeliğe bir göz atalım.
“..
a. Geleneksel dil ve lehçelerde sadece yetişkinler ( abç. ) için haber, müzik ve geleneksel kültürün tanıtımına ( abç.) yönelik yayınlar yapılabilecek..
b. Bu dil ve lehçelerin öğretilmesine yönelik yayın yapılamayacak. ( abç. )
c. Bu dil ve lehçelerdeki yeniden iletim konusu yayınları da dahil olmak üzere, Radyolar günde 60 dakikayı geçmemek üzere haftada toplam 5 saat; Televizyon ise günde 45 dakikayı geçmemek üzere haftada toplam 4 saat yayın yapabilecekler. ( abç. )
d. Bu dil ve lehçelerde yeniden iletim konusu yayınlar dahil, televizyon yayını yapan kuruluşlar bu yayınlarını içerik ve süre açısından bire bir olmak kaydıyla, Türkçe alt yazıyla vermekle veya hemen akabinde Türkçe tercümesini yayınlamakla, Radyo yayını yapan kuruluşlar ise programın yayınlanmasını takiben Türkçe tercümesini yayınlamakla yükümlüdürler. ( abç. )
e. Bu yönetmelik hükümlerini yerine getiren kuruluşlara yayın izni verilir. Ret edilirse yargı yolu açıktır.
f. Stüdyo düzeni, mevcut logo, ses efekti ve tanıtıcı ses işaretleri dışında simgelere yer vermemekle yükümlüdürler.Gerektiği takdirde, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi niteliğindeki görüntü ve işaretler kullanılabilir. ( abç. )”
Görüldüğü gibi, “günlük yaşamda Türk vatandaşlarının kullandıkları geleneksel dil ve lehçelerle ilgili” TV ve Radyo yayınları bu kadar sınırlı ve yasaklı kullanılabilecek.
Yönetmelik bu tahditlerle de yetinmiyor, bir geçici madde de koymuş,
“Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin izleyici-dinleyici profili belirleninceye kadar bu dil ve lehçelerdeki yayın sadece kamu ve özel ulusal yayın kuruluşları tarafından yapılır ( abç. )” diyerek, anlamsız hale getirmiş oluyor.
Bu “İzleyici-Dinleyici Profili” konusunda da üst kurul diye bir yetkili merci tayin edilmiş. Bu kurul, “ülke çapındaki talepler yanında, gerekli araştırmalar yaptırarak İzleyici - Dinleyici Profilini çıkarır” hükmü koyulmuş.
Yani “İzleyici - Dinleyici Profili” de tayin edilecek, gerekirse olmadığı da saptanabilecek..
TC’nin bir adım attığı yok. Gerek yazılı ve gerekse sözlü basında her şey Türk. Bir kere biz çok doğal bir isteği ısrarla öne sürmeliyiz. O da, devlet TV’si ve radyolarında belli saatleri içeren Kürtçe programlardır. Örneğin bu günde 4 saatlik müzik, tartışma vb. programları olabilir. Ayrıca, ana haber bültenleri Türkçe okunduktan sonra Kürtçe de okunmalıdır. Böyle iki dilde haber aktarımı birçok ülkede uygulanıyor. Hiçbir engel yok. Bugün TC’nin batısında bile 10 milyonu aşkın Kürt yaşıyor.
Yazılı basın ise, direkt Kürtçe’nin durumuna bağlıdır. Kürt DİL KURUMU’NUN oluşması gerekir. Buna uyarlı Kürtçe devlet yayınları yapılması gerekiyor. Kürtçe sözlük ve gramer EB ( Eğitim Bakanlığı ) tarafından basılıp resmileştirilmelidir.
Özel TV isteği esasa ilişkin değildir. Çünkü, sistem, işleyiş ve rekabet nedeniyle uzun vadeli dayanma olanağı olamaz. Ayrıca yasal güvencesi de yoktur. Yani, özel bir TV, güçlü TV ve Radyolar arasında erir gider. Egemen dil ile sürdürülen ve çoğunlukla zorunlu seyredilen Türkçe sayısız TV’ler önünde Kürt TV’nin belli süre sonra seyredilemez olması, az seyredilmesi kuvvetle mümkündür. Okullar Türkçe, devletle ilişki Türkçe, Hava durumu, Borsa haberleri vb... Türkçe olunca,Türkçe TV seyredilmez mi? Hayat maddi, bunun gibi Kürtçe özel gazete ve diğer yayınlar da dayanamaz, kapsam olarak genişleyemezler.
2. DİL KURUMU gibi KÜRT TARİH KURUMU’nun kurulması da zorunludur.
Hiç olmazsa bölgesel düzeyde olmalıdır. Bunlar olmadan Kürtlerin kendilerini ifade etmeleri ne anlama gelir?Her an inkara dayalı politikalarla anlamsızlaştırılır. Ayrıca hukuki de değildir. TC tarihi ile övünmeyi en üst düzeyde yapıyor. Ama diğer ulusların tarihlerini önemsemiyor. Bu eşitlik ve adalet anlayışına aykırıdır. Yasal da değildir. Başkalarının tarihsel mirasları çalınarak kendinin gibi gösterilmek suretiyle haksızlık yapılıyor. Bu durumda Kürtler ve diğerleri nasıl özgür olabilirler.
Kürtler ve KÜRDİSTAN açısında bakarsanız, sayısız tarihi eser hep TÜRK gösteriliyor. Örneğin, bir HASANKEYF, bir Hazar ve Van Göllerindekiler, Bingöl, Nemrut, Diyarbakır, Mardin, Harput, Muş, Bitlis, Ağrı, Erzurum vb.’deki ve daha belirtemediğimiz KÜRDİSTAN’IN diğer alanlarında bulunan sayısız eserin hemen hepsi Kürt tarihi ve bölgesel bir kültür miraslarıdır. KÜRDİSTAN zengin bir tarih ve kültür mirasının sahibidir. Bunların menşeleri, yapısal nitelikleri, kime ait oldukları mutlaka belirtilerek sunulmalıdır. Bu bağlamda, Turistik rehber kitapları, arkeolojik belgeler, ansiklopediler yeniden doğru bilgilerle basılmalı, şimdiye kadarki yanlışlar düzeltilmelidir.
Bunlar Türk sanatları, eserleri, mirasları değiller. Gerek ansiklopedilerde ve gerekse tanıtım kitap ve broşürlerinde, turistik açıklamalarda bunların Kürtlere yada diğer halklara, uluslara ait olduğunu ve KÜRDİSTAN denen bir alanda bulunduklarını göremezsiniz.
Yine bölgemizde en az 5-6 Üniversitenin hepsi TÜRK, hiç birinde bir Kürt yada Ermeni Enstitüsü bile bulunmuyor. KÜRDİSTAN’ DA KÜRDOLOJİ Enstitülerinin kurulması bir yana, metropol Üniversitelerinde de bu tür Enstitülerin kurulması zorunludur.
3. Eğitim/Öğretim son derece ciddidir.
Bir kere ana okulu ve okul öncesi olarak adlandırılan dönemlerde çocuklar için bir Kürtçe eğitim olmalıdır. Biz bunu en aşağıya indirerek söylüyoruz. Lise ve Üniversite eğitimini bir yana bırakın, en azından ana okulu ve ilk okul öğrenimi ana dilde yani Kürtçe olmak zorundadır. Devlet tarafından KÜRDİSTAN’DA ana dilde bir eğitim sistemi kurulmalıdır. Ayrıca, batı bölgelerinde de Kürtlerin yoğun oldukları alanlarda bu uygulanmalıdır.
11.9.03 tarihinde “Eğitime Yüzde Yüz Katkı Destek Kampanyası”na MEB’nın öncülük ettiği açıklandı. Ama bu kampanyada Kürtler ve diğerleri yok. Peki bu ne kampanyası olacak ? Türkçe’yi öğrenme yada ona dönük bir eğitim ! TC Başbakanı ve Milli Eğitim Bakanı bu konu üzerine yaptıkları konuşmalarda, sık sık “fırsat eşitliğinden” de bahsettiler. Oysa, fırsat eşitliğinin en önemli olanı değişik ulusların çocuklarının kendi ana dillerinde eğitimleridir. Bundan hiç laf etmiyorlar, herkes zorla Türkçe’yi öğrensin ve böyle bir eğitime de “Yüzde Yüz Katkı” yapılsın ! Avrupa’ya yutturulan bu yanlış resim ortadan kaldırılmalı.
KÜRTLER açısından bu son derece önemlidir. O zaman Kürt çocukları da Türkçe eğitim yaparak “fırsat eşitliği” elde edecekler. Bir ulusun üstelik okul öncesi çocuklarını başka bir dilde eğitime tabi tutacaksınız ve en büyük eşitsizlik burada zaten başlayacak. Artık hayatın hiçbir yerinde eşitlik kuramazsınız. ME Bakanı aslında olumlu bir konuşma yaptı ama en yakın komşusunu, Kürtleri unuttu. Biz her şeyi açık tartışırız diyorlar ama tartışamıyorlar. Tesadüfen ve koşulların getirdiği bazı nedenlerle milletvekili olmuş Kürt ve KÜRDİSTANLILARDAN biri de çıkıp “sayın bakan, -yada başbakan- bölgemizde insanlar Türkçe’den başka bir dille konuşuyor, bu durum ne olacak ? ” demiyor, diyemiyor.
4. Okul Öncesi çocukların durumu üzerine gelişmeler.
Bu konu bizim için çok önemlidir. Türkiye’de bu konu ile ilgilenen, -sözde ilgilenen- bir kuruluş var. Türkiye Okul Öncesi Eğitimi Geliştirme Derneği. Kısa adı: TOÖEGD. Bu dernek Uluslararası düzeyde çalışan Erken Çocukluluk yada Okul Öncesi Çocuklar konusunda OMEP kısa adlı bir kuruluşun üyesi. OMEP 1948 de kurulmuş, TOÖEGD de buna 1969 katılmış. 72 Üyesi bulunan OMEP yakın zamanda Türkiye’de Kuşadası’nda bir toplantı yaptı. 2005’te Almanya’da yapacak toplantısını.
Okul öncesi çocuklar dünyada birçok ülkede % 100 eğitimden yararlanırlarken bu oran Türkiye’de % 11 düzeyinde. Bunu siz Kürt çocukları için alırsanız durumun vahameti daha da büyük olur. Bu konuda ciddi çalışmalarla raporlar hazırlanmalı ve bu kuruluşa iletilmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde okul öncesi çocukların durumu ile ilgili bir genel müdürlük görev yapıyor. Ayrıca, BM ve UNİCEF ile ortak projeler var. Bunların da incelenip, Kürt çocuklarının durumları adı edilen projelere uygun bu kuruluşlara da iletilmelidir.
Doç. dr. Gelengül Haktanır adında bir bayan TOÖEGD adına OMEP’İN Kuşadası toplantısına katıldı, Doçent olmuş ya, bilimsellik adına ( ! ) olacak Kürt çocuklarından, ötekilerden tek kelime etmedi.Hep TÜRK çocuklarından söz açtı..
Programımızın en önemli hedefleri arasında ana okulu ve okul öncesi Kürt çocuklarının kendi ana dillerinde eğitimleri geliyor. Lise eğitimi bu düzey üzerine ancak programlanabilir, yoksa lafı bile edilemez. Zaten Üniversite seçimliktir, imtihan iledir. Bu düzeyde kendi bölgemizde bölümler açılması ile yetinebiliriz. (...)
5. GÖÇ ve sonuçlarının programlanması, tartışılması da temel bir olgudur.
TC gerek zorla ve gerekse buna mecbur ederek Kürtlerin büyük bölümünü kendi yurtlarından çıkarmış, bu uygulamalar ile sosyal, ekonomik. siyasal vb son derece önemli sonuçlar meydana gelmiştir. Zorla yada mecbur bırakılarak, ekonomik nedenlerle kovulan, giden tüm Kürtlerin yurtlarına dönmeleri yasal bir prosedüre bağlanmalıdır. Zorla gidenlere kaybettikleri ile ilgili tazminat verilmelidir. Harap olan alanlar tamir edilmelidir. Ekonomik birçok yatırım olan KÜRDİSTAN’A bu yatırımlar nedeniyle daha fazla pay verilmelidir, yani daha fazla harcanmalıdır.
KÜRDİSTAN köyleri birleştirilerek merkezi bölgeler yaratılması yanlıştır. Bu program ta Ecevit döneminin Köy - Kent Projeleri olarak gizli bir asimilasyonun uygulanışı olarak düşünülmüştü.
Batı bölgelerine giden ve zor kullanılmadığı halde geri dönmeyenler için de o bölgelerde ayrıcalıklı uygulamalar yapılmalıdır. Kredi ile ev edinmeleri, çocuklarının okumalarının sağlanması, iş olanakları vb.. yasaya bağlanmalıdır.
Özetle, GÖÇ’ÜN bütün sonuçları ortadan kaldırılmalı, eşit ve uygar bir toplumun vatandaşları için ulusal kimliklerin suç olmaktan çıkarılması sağlanmalıdır.
6. BAZI ÖNEMLİ değişiklikler yapılması gerekiyor, bunlar yukarıdaki programları tamamlayan temel olgulardır.
a. KÜRDİSTAN bir coğrafi alan olarak kabul edilmeli, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri belirlemeleri kaldırılmalıdır. Bu bölgelere resmi devlet haritalarında KÜRDİSTAN yazılmalıdır. Bu bağlamda bütün devlet kurumlarındaki, askeri, siyasi, okul haritaları yeniden basılmalıdır.
b. KÜRDİSTAN bölgesinin giriş yerlerine trafik, tanıtım, şehir vb.. pano ve şiltleri Türkçe ile birlikte Kürtçe de olmalıdır.
c. Bütün şehir, köy isimleri Kürtçe asılları ile birlikte yazılmalıdır.
d. KÜRDİSTAN’DAKİ Havaalanları, Tren istasyonları, Göllerdeki deniz işletmelerinde Türkçe yazımların altına Kürtçe de yazılmalı. Biletler Türkçe ve diğer yabancı dillerle birlikte, Kürtçe de basılmalıdır.
e. KÜRDİSTAN’DA kullanılan bütün ilaçların Prespektüfleri hangi dilde yazılmış olursa olsun ek olarak mutlaka Kürtçe de yazılmalıdır.
f. Askerlik şubeleri, nüfus idareleri, bankalar vb..’de kullanılan formlar Türkçe ve Kürtçe olmalıdır.
g. Mahkemelerde resmi Kürtçe tercümanlık müessesesi kurulmalıdır. Kürtlerin kendilerini Türkçe ifadede zorlanmaları önlenmelidir.
7. KEMALİZM’in bütün dayanakları ortadan kaldırılmalıdır.
Bize, Kürtlere, KÜRDİSTANLILARA dönük yanıyla bunlar nelerdir ?
a. Türk Silahlı Kuvvetleri denilen Ordu gücü genel ülke askeri stratejileri dışında KÜRDİS-TAN’DAN çekilmelidir. Bölgede zabıta kuvveti olarak belli merkezi yerlerde bulundurulacak asker ve polis gücü ise yarı yarıya indirilmelidir.
b. Türk bayrağı KÜRTLER ve diğer uluslar, azınlıklar göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli. Bütün kültürleri temsil edebilecek bir biçim ve muhtevaya ulaştırılmalıdır.
c. Atatürk büstleri ve fotoğrafları bütün KÜRDİSTAN’DAN kaldırılmalı. Tarihi boyutları içinde ilgili yerlere örneğin, Sivas ve Erzurum Kongreleri nedeniyle bazıları kalabilir. Bunların da üzerlerine tarihsel olay ve olguları açıklar nitelikte Türkçe ve Kürtçe yazılar konulmalıdır. Bu bağlamda, Kürt siyasal liderlerinin de ilgili yerlere birer büstü konulmalı, üzerleri yazılarak tarihsel sürecin anlaşılması sağlanmalıdır. Tarihsel süreç bakımından Kürt büyüklerinin fotoğraflarının asılmasına da engel konulmamalıdır.
d. Paralar üzerindeki Tek şef ve tek lider görünümünü belirleyen haksız ve adaletsiz görüntüler kaldırılmalı, bir çok insanın ve tarihi turistik yörelerin resimleri konularak egemenlik hakları ve “çok etnik yapılı sistemin” gerçekleri hakkaniyet ölçüleriyle bölüştürülmelidir.
e. İlk okullardaki ‘Türk Andı’ ve ‘İstiklal Marşı’ kaldırılmalı yeni döneme uygun çok etnik yapılı sistemi ifade edecek bir ortak devlet Andı ve Marşı konulmalı. Eğer Türk andı ve marşı kalacaksa bunun diğer uluslar ve azınlıklar bakımından zorunluluğu kaldırılmalı ve bunun yanında bileşeni oluşturan diğer ulusların, halkların bu yöndeki Marşları da konulmalıdır. Ancak ortak bir And ve Marş olacaksa, bunun da haftada bir defa söylenmesi kabul edilmelidir.
8. HUKUSAL zorunlu değişiklikler.
Bunlar aslında genel olarak Anayasadan aşağıya doğru tüm yasaları içermektedir.
a. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na devletin diğer ulusal bileşenleri konularak değiştirilmeli, yalnız Türk Milletini ifade eden bir anayasa eşitlik ve genellik esasına aykırıdır.
b. NEWROZ Bayramı’nın Kürtlerin ulusal bayramı olarak resmen kabul edilmesi, bunun yasallaş-tırılması gerekir.
c. Kürtlerin bölgesel yasal siyasi Partiler kurmaları hükme bağlanmalı, yasallaşmalıdır. Bu Kürt Partisi olacaktır. Diğer partilerin demokratik sistem açısından vazgeçilmezlikleri böylesi bir kararla ancak hukukileşir.
d. KÜRDİSTAN’DA merkezi kurumlar dışında ayrı koşulların zorunlu sonucu idari düzenleme bölgesel özerkliğe kavuşturulmalıdır.
e. Dini ve siyasi azınlıkların KÜRDİSTAN bölgesinde özgürlükleri yasal güvenceye bağlanmalı ve ibadet özgür olmalıdır. Dinini seçme her vatandaşın doğal hakkıdır. Bu özgürlüğe bağlı olarak İSLAM DİNİ’ni seçen Kürtlerin ibadetlerini Kürtçe yapmaları için KUR’AN ve MEVLÜT Kürtçe basılmalıdır. Bu bizzat devlet Din ayet İşleri başkanlığı tarafından yapılmalıdır.
f. KÜRDİSTAN’ın büyük illerinin birinde yada birkaçında KÜRT Opera ve Balesi, KÜRT Tiyat-rosu kurulmalı, devlet desteği ile güvence altına alınmalıdır.
9. DİĞER BAZI ÖNEMLİ SORUNLARIN çözümü zorunluluğu.
a. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun Durumu.
Bu kurumun arşivi ağzına kadar Türk olmayan diğer azınlık ve ulusların Türkçe’ye çevrilip kullanılan halk müzikleri ile doludur. Özellikle Kürtler açısından bu büyük boyutlardadır. Menşei belirtilmeyen bir hırsızlık Türk Müziği olarak sunuluyor. Ayrıca, Türk Sanat Müziği olarak sunulan türde de Osmanlı dönemlerinde saraya getirilen diğer ulusların enstrümanları ve dolayısıyla onların makamlarından oluşmaktadır. Örneğin, Nihavent, Uşak, Kürdili Hicazkar, Acem - aşiran, Hicaz, Hüzzam, Nişaburek, Şataraban, Rast vb.. Yani, Türk sanat yada klasik müziği diğer ulusların ve halkların müziklerinden alınarak ortaya çıkarılmış ve daha sonra gelişmiştir. Bunun gibi meşhur oyun havaları da Türk değil.
Daha önceki yıllarda, TRT adına oluşturulan belli gruplar KÜRDİSTAN’ı adım adım dolaşıp Kürtlere ait müzikleri derlemiş ve kendine mal etmişti. 1969-70 yılları DDKO dönemi bu konuda TRT ( Türkiye Radyo / Televizyon Kurumu ) aleyhine dava açılmasına karar verilmişti. Kürdistan’dan derlenen çok sayıda türkü ve şarkı üzerine Erivan ve Berlin kaynaklı belgeler ve bir doktora tezi temin edilmiş, diğer delillerle desteklenerek gerekli hazırlıklar yapılmıştı. Ne yazık ki çalışmalar yarıda kalmış, söz edilen dava açılamamıştı. (...)
Bu konu ile ciddi ilgilenilmeli, Program şu olmalı; TRT’den bunların menşeinin belirtilerek çalınması istenilmelidir. Bazı ‘as solistler de’ bunu yapmak zorundalar. “Dede Efendinin Uşak Şarkısı” gibi Kürtlerin ve diğerleri de belirtilmeli. Ve Kürtçe müzik orijinal olarak da çalınmalıdır. Özellikle KÜRDİSTANLI ( Ki çoğunluktalar ) “Türkücüler” okudukları türküleri Türkçe söylerken, bunun bestecisini ve Kürtçe olduğunu, hangi yöreye aitse bunu da mutlaka belirlemelidirler. Folklor ve oyun ekiplerinin kıyafetlerinin de Türk olmadığı açıklanmalıdır. Türkü ve şarkılar orijinal dillerinde okunmalı, tercümelerine itibar edilmemelidir.Doğru olan budur.
b. Af Yasası.
Şunu altını kalınca çizelim; bir kere TC'nin kendi yanlışları ve haksızlığı adına, bütün süreçleri şartsız tercihsiz kapsayan bir genel af çıkarması zorunludur. Ayrıca, birçok kişiye yaptıkları nedeniyle tazminat ödemelidir.
Bu vesile ile son dönemde çıkarılan ve adına “Eve Dönüş Yasası” denilen ‘yasa’ ile ilgili kısa bazı belirlemeler yapmamız gerekiyor. Adını ettiğimiz yasa, tarihte eşine rastlanmamış bir yasadır. Yöneticiler de bunu utanmadan, sıkılmadan telaffuz etmede beis görmüyorlar.
Dünyada böyle bir şey var mı ? Kim, hangi eve dönüyor ? 20 yılı aşkın süredir içeride olan İn-sanların, neredeyse haksız verilmiş ömür boyu cezaları bitecek. Siz onlara "gel bana her şeyi anlat, nedamet getir, seni affedeyim" mi diyorsunuz ? Zaten, en üst düzeyde, genel Başkanları ve bazı yöneticileri en detay bilgileri hem Genel Kurmaya, hem basına ve hem de gizli açık savcılara, istihbarat örgütüne, polise vermiş durumdalar. Gizli kod ve şifreler, askeri bilgiler bile verilmiş durumda. Şimdi, bu genç insanlardan yeni ve hangi bilgileri istiyorsunuz ? Böyle pazarlıklı "eve dönüş"ü kim kabul eder ? Bu ayıp değil mi ? TC hem suçlu hem güçlü. Ayrıca onurları var, yıllardır içerdeler. Böyle Af Yasası olur mu ? Bunu da Avrupa’ya karşı, bakın biz ‘af bile ediyoruz’ diyorlar. Biraz utanma olsa bunu yapmazlar.
Her şeye karşın Kürtler açısından "Eve Dönüş Yasası" fiyasko ile sonuçlandı. Bu Yasadan yararlanmak için çok az sayıda unsur başvurdu. Bu başvurular da Türk medyası ile hükümetinin abartılı sunuşları ile hazırlandı.
TC. Emniyet Genel Müdür Yardımcısının adı geçen yasanın son uygulama tarihi olan 7 Şubat 2004’te yaptığı açıklama ortada;
Son gün 1 kişinin başvurusu ile “toplam 3413 kişinin başvurduğu” ve bunlardan “1873 kişinin serbest bırakıldığı” belirtiliyor. ”772 kişi bizzat gelerek” başvurmuş, ”cezaevlerinden ise 2640 başvuru” var. Yurtdışından ise başvuru olmadığı belirtildi.
Bu açıkça bir itiraf yasasıdır. İçerdekiler adi suçlu değiller. Şurası da açık; Hukuki olarak da son derece büyük bir yanlış var. Af Yasaları ileriye dönük bütün sonuçlarıyla cezayı ortadan kaldırır. Bu da yok, iş Polisin ve Savcının insafına bırakılmış!
c. Terörizm.
Bu konu ilginç. Devlet terörizm ile Kürt Hareketini PKK’ya bağlı suçlarken, Kürtlerin temel taleplerini göz ardı ediyor. Kürt Hareketi terörist değildir. Devlet kendisi ve oluşturduğu Gladyolarla, gruplarla faili meçhul bir çok cinayete imza attı ve bu insanların tümü dışarıda. Kimseyi de yargılamadı. Milletvekili olan, parti başkanı olanlar da var.
PKK’ya gelince, O Kürt hareketini bağlamıyor. Çünkü, devletin yanında yer almış durumda. Ama devlet, dışarıya karşı bunu kullanarak başka şeyler yapmak istiyor. TC’nin geleneksel alışılmış bu tavrı ucuz bir politika. Ucunda da Güney KÜRDİSTAN var, çünkü bunu hiç hazmetmedi, hazmedemiyor..
d. Ve PKK artık yok.
PKK, eğilip-bükülüp ne idüğü belli olmayan bir yapıya dönüştü. Her gün yeni biçimler içinde gücünü kısmi olarak koruyarak süratle açık, ama görünmeyen bir tasfiye yaşıyor. Bunu da sezinletmemek için büyük çaba harcıyor. DEHAP, KADEK derken KONGRE GEL ve başkaları ile legal bir görünüm sergilemeye özen gösteriyor. Ömrünü, işi henüz bitmediğinden uzatıyor.
(...)
Bölgede gerek TC’nin ve gerekse diğer istihbarat örgütlerinin yeni projelerle PKK’nın bir bölümüne yanaşıp, onu uzun vadede organize etmesi de dahil birçok ilişkiye dikkat edilmelidir. Güney Kürdistan’da istediğine ulaşamayan TC’nin, birçok provokasyonu yaptıktan sonra, sonunda hala PKK-KADEK ve daha başkalarının teröründen bahsederek kendini gizlemesi ve temize çıkarmaya çalışması kimseyi aldatmamalıdır.
e. Güney KÜRDİSTAN Sorunu.
Bölgemizde ABD’nin Irak’a son müdahalesi yeni boyutların oluşmasını sağladı. Bu durum birçok yorum, değerlendirme ve yöntemleri alt - üst etti. Şurası açık, müdahale elbette ki Irak’ta en organizeli güç olan Kürtlere kendi alanında Özerklik tanımasını gerektiriyordu.
Ayrıca müdahale Irak'ın Kuzeyinden başlatılmadığı için de TC’nin bütün hayalleri tuzla buz oldu.ABD’ne karşı pazarlık sökmediği için TC yalan söylemeye, kıvırtmaya başladı. onun amacı Harekat Kuzeyden olursa, KÜRDİSTANI işgal etmekti. Böylece Kıbrıs misali orada bir "Kuzey Irak Türk Cumhuriyeti" kurmaktı. Kanlı ve yalana dayalı tarihinin her sayfasının "süslediği" bu geleneksel hayali ile alelacele bir nüfus mübadelesi yada göç olayı yaratıp, petrol bölgelerinde özellikle Musul ve Kerkük’te kalıcı olmaktı. Dededen ve Babadan kalma bir anlayışla bölgede "garantörlük" almak ve bir daha buralardan çıkmamaktı. Gelişmeler bunun böyle olamayacağını gösterdi.
İşin esas önemli yani ise gelecek günlerin Irak benzeri Türkiye, İran vb.. müdahalelerine gebe oluşudur. Sorun Irak petrolleri ile sınırlı değil, global bir anlayış ve strateji Kafkas petrollerinin Basra Körfezine bağlanması projelerini gösteriyor. Bu bağlamda gerek İran ve gerekse Türkiye’de de Kürtlerin organizeli bir güç haline gelmelerini gerektiriyor. Bu da PKK’yı da içine alarak tasfiye edecek bir ulusal program ile olacaktır. Buna hazır hale gelmenin gerekleri var.
(...)
f. Yeni İktidarın Tek Parti sevdası ve Ümmetçi Kemalizm.
Artık Türkiye’de övmekle bitirilemeyen bir “Allahçı” kadro var. Her şeye kadir ve kötürümleşmiş, kangrenleşmiş her şeyi Türk hovardalığı, kahramanlığı ile çözeceğini bağıran bir iktidar insanı güldürüyor.
Evet, her yerde Allah sıkça anılmaya başlandı Türkiye’de. TV Show programlarında bile, her yerleri açık ‘moda’ mankenlerde programları boyunca yüzlerce kez Allah’a şükrediyorlar.. Gazeteler öyle, her şey öyle. Bunun sebebi hikmeti nedir acaba ? Allah bu iktidarla adaletini gösterip çözümsüz bir şey bırakmayacak mı ? Eğer bu kez bize, Kürtlere de adaletini gösterirse Allah’a şükredebiliriz. Ama, bu konuda hiç bir gücün adaleti yok.. Dünyanın son sömürgesi bir türlü özgürleşemiyor. Adaletsiz bir güç kabul etmemiz mümkün değil. Biz mazlum bir ulusuz, her şeyin bizim üzerimizde denenmesi gerekmiyor.
İsin esasının üstü örtülüp ilginç şeyler oluşuyor. TC Hükümetinin yıllardır ne olduğunu yakından tanıdığımız ve her dönemin Allahçı bir bakanı, daha doğrusu ‘DOĞULU' Aksu da TV’de hemşerisinin Show programına mesaj göndermeyi ihmal etmedi. Tabi Kürt lafı yok. Hemşerisinin ‘Gözlerinden Öpüyor’ ve TV programlarındaki rekabette onun arkasında olduğunu böylece gösteriyor. ‘Doğulu’ şovmen de birkaç kez ‘Allah’a şükrederek, Bakanın ‘Ellerinden Öptüğünü‘ açıklıyor. Söyledikleri de hep Kürtçe’den alınma ve yozlaştırılarak kullanılan kavramlar.
Bu şovmeni rekabetle saf dışı etmek isteyen ‘İmparator’ İbo da, bir programının son 3 dakikasına sıkıştırılan bir Fax’a uygun davranabiliyor. Fax "İbrahim Abi bir Kürtçe uzun hava söyle" diyor.
O da “SÖLİM mi, SÖLİM mi? EYİP mi Kürtçe söylemek” diyerek Kürtçe bir türkü söylüyor. ondan bunu "Bir İngilizce yada Fransızca söylesene" gibi istiyorlar. İlginç olan 3 bayandan oluşan vokal grubu, orkestrası, orada bulunanlar hemen tümü bu parçayı daha önceden programlamışlar ve üzerinde çalışmışlar gibi başlıyorlar söylemeye. Daha sonra "İmparator"a “bu bir aşama, ötesi gelir” dediği için soruşturma da açılıyor ? ‘Kürt Sorunu’ böylesi bir derekeye indirilmiş, Kürtleri de okşamıyor değil hani!
Bu ‘doğulu’ türkücülerin hemen tümü bize göre CAHŞ’tır.. ( Cahş: Kürtçe,Ulusal ihanetçi anlamına )
Kürt Sanatçı C. HACO’nun günlerce reklam edilen H.AVŞAR ŞOW’ daki programı ise iğdiş edildi, sansür ve Kürt düşmanlığı ile playback’e çevrildi vb.. Yeri gelmişken söyleyeyim, Cıwan böyle gitmemeliydi. Üstelik esas gidişi, Malabadi konseri de manidar, devlet Programları içinde gözüküyor. Neyse..
İsmet PAŞA ve M.KEMAL dönemini andıran, ama döneme uyarlanmaya çalışılan yeni bir KEMALİST versiyon ile karşı karşıya bulunuyoruz.Başbakan, Meclis Başkanı "AK PARTİ" den, bir de yasal ayarlama ile Cumhurbaşkanı seçilebilirse tam "TEK PARTI" dönemini andıracak. Bunun nasıl bir demokrasi olacağını varın düşünün. Genel Kurmay Başkanı da ayarlanabilecek mi? Şimdilik bu hükümetin devleti danışıklı savunduğu ve ele geçirmeye uğraştığı gözüküyor ! Avrupa’ya da bazı “değişiklikler” yapıldığını yutturabiliyor. ÜMMETÇİ KEMALİZMİN bu yeni biçimi Kürtleri yok sayarak işlerini şimdilik götürüyor.
g. Nüfus sayımı,referandum.
Türkiye’de eğer demokrasi olduğu ve Avrupa Birliği düzeyinde bir devletin varlığı iddiası varsa yapılacak zorunlu şey yeni ve demokratik bir nüfus sayımı yapılmasıdır. Bu sayım, baskı altında olmadan Türkiye’de vatandaşların ana dillerinin tespitini yapacaktır. Aynı zamanda Kürtlerin varlığının Türkiye’de ne kadar önemli olduğunu somutlaştıracaktır. Zorla vatandaşların ana dillerini Türkçe yazmak, yazdırmak ayıbı da ortadan kaldırılacaktır.
Nüfus sayımı yalnız yeterli değil, bunun gibi yapılmış ve yapılacak bütün “reformların”; demokratik, insani, ahlaki, siyasi, toplumsal vb... velhasıl iddia edilen “gelişme ve değişmeler” varsa bunların halkın onayına sunulması ve değişmesini bizzat halkın istediği değişikliklerin görülmesi için ciddi, baskı altında olmayan, üzerinde oynanmayacak bir REFERANDUM yapılmalıdır.
h. Kavramlar.
Son hükümetin başbakanı da diğerleri gibi, "Ulusa seslendiği konuşmalarında” hep Türklerden söz ediyor. Türk Hükümeti, Türk Milleti, Türk Devleti vb.. diyor. Bir kere Avrupa’da söylediği ve çok önemli bir şey söylemiş gibi gösterilen ‘kültürlerin birleşmesi’ ‘fırsat eşitliği’ ‘demokrasi’ vb.. söylemleri ile yine geleneksel devlet tavrı bozulmadı. Hürriyet Gazetesi’nin üstünde, logosunda yazılı olduğu gibi ‘Türkiye Türklerindir’.. Şimdi ne olacak ? Türkiye’de kültürleri birleştirmek yerine görmezden gelenler, Avrupa’da hak arıyorlar. onlara büyüklük ediyorlar, yalan söylüyorlar. (...)
Özetle;
Mademki, demokratik ve yasal bir değişmeden bahsediliyor.
Mademki, “MİSAK-I MİLLİ” yi bozmayın, onun içinde, Avrupa Birliği yolunda Kürtlerin hakları verilir deniliyor.
O zaman, yukarıdan beri önerdiğimiz önemli programların uygulanması, sorunların çözümü konula-rında samimi olunması gerekir. Bu, asgari düzeyde ve doğal demokratik programlar olmazsa olmaz koşul sayılmalıdır. Tümü olmasa bile, büyük bölümünde adım atılması gerekir. Görünen o ki,hiçbir cid-di adım atılmıyor. Ayrıca, Avrupa Birliğinin ne “UYUM YASALARI”nda ne de çok sözü edile “KRİTERLERİNDE” Kürtlere yönelik hiçbir çözüm yok dersek doğru olur.
Bu nedenle, sunduğumuz program başlıkları tek tek detaylandırılmalı, genişletilmelidir.
Bütün KÜRDİSTANLILAR, TC’nin ve Avrupa Birliğinin önüne en azından bu yasal ve demokratik programları dayatmalı; haksız,adaletsiz ve yalana dayalı uygulamaları deşifre etmelidirler.
Kürtlerin bölgede bulundukları devletlerde bunların ötesinde programların çözümleri ise geçerliliğini korumaktadır. Bütün bölgeyi kapsayan bağımsızlık, ülkeler içinde otonomi, federasyon ve kültürel özerklik de buna dahildir.
Biz, gelinen yerde somut ve koşullara denk düşen, güncel yukarıda detaylandırdığımız programların yerine getirilmesini, TC açısından gerek hem demokratikleşme hem de Av. Birliği yolunda olmazsa olmaz koşul sayıyoruz. Böylece, TC sınırları içinde onunla savaşım değil, birlikte özgür yaşamak kolaylaşır. Av. Birliği sorumluları nedeni ve çözümü Kürtlerde arayacaklarına Türk devletine açık tavır koymalıdırlar. Bu aynı zamanda ileriki programlara ve düzeylere de daha geniş zemin hazırlar.
Bitirmeden söyleyeyim, şimdilik bu mütevazı, insani ve demokratik taleplerin bile tartışılır olması, çözümlenmesi maalesef Genel Kurmayın Ümmetçi Kemalistleri, acemi oğlanları bakımından mümkün görülmüyor.
Şimdilik bu kadar.
Mart/ 2004
Mümtaz. Kotan
Mafê Kopîkirin &kopîbike; PDK-XOYBUN; wiha, di xizmeta, Kurd û Kurdistanê daye : Pirojeya Kurdistana Mezin, Pirojeyên Aborî û Avakirin, Pirojeyên Cand û Huner, Lêkolîna Dîroka Kurdistanê, Perwerdeya Zimanê Kurdî, Perwerdeya Zanîn û Sîyasî, Weşana Malper û TV yên Kurdistane. Tev maf parastî ne. Weşandin:: 2005-08-27 (2515 car hat xwendin) [ Vegere ] | PRINTER |