3 ) - Mahabat ve Cumhuriyeti DEVAMI VAR: Barzaniler, savaşçi soy, hergün yeni şahikalara dokru!" Edgar O. Ballance Mahabad Reqreq suyu havzasının güneyindeki şirin bir Kürt şehridir. 1940'ların ortalarına kadar ismi pek duyulma yan bu kasabanın nüfusu 16 bin cıvarındaydı. Kasaba, Uşniye-Miandoab hatının güneyi ile Saqız-Baneh- Serdest hatları arasında kalan tampon bölgedeki "Nomans land"ın merkezi idi. Bu küçük bölgede yaşayan halk, savaşın getirdiği talan ve karışıklık ortamından uzakta, hareketli günler yaşamaktaydı. Şimdi orada neler cereyan ettiğini anlamak içün, bölgedeki dünya ve mahalli güçlerin durumunu yorumlamaya çalışalım: Sovyetler Birliği, 1939'daki Hitler-Stalin saldırmazlık paktına güvenmekte yanıldığını, Nazi orduları kapıyı çalmadan evlerine girdiklerinde anladı. Ama pek de hazırlıksız yakalandıkları söylenemez. Yeni durum, Kremlin yöneticilerini yeni ittifakalar aramaya itti. Böylece içinde ABD, Ingiltere ve Fransa'nın yer aldığı Müttefik Devletler'in saflarına katıldılar. Bundan sonraki dört yıl boyunca bu ülkelerin teşkil ettiği cepheye, "demokrasi cephesi" gayrıresmi adı verilecekti. Bu cephenin veya Müttefik Devletlerin irtiba sağlıyacakları emin ve kestirme bir yola ihtiyaçları vardı. Dünya cografyası, bu yolun Sovyetler Birliği'nin yumuşak karnı olan Kafkasya'nın güneyindekü Orta doğu'dan geçmesi gerektiğini söylüyordu. Burada Sovyetler Birliği ile sınırdaş iki ülke vardı ve bunlardan Türkiye buna müsaade etmiyordu. Geriye Iran kalmıştı. müttefiklerin nota bombardımanı buradan da sonuç almayınce ülkeyi işgal etmeye karar verdiler. Sovyetler Birliği, kendi payina düşen kuzey Iran'ı işgal ederken çok temkinliydi. halka nazık davranıyor, önemli bir durum başgöstermedikce ortalıkta görünmemeye çalışıyorlardı. Onlar için birinci planda önemli olan batı cephesinde kendilerini sıkıştıran Almanlar'a karşı Körfez'den akacak olan Amerikan savaş malzemesinin yolunu garantiye almak ve yumuşak karınlarının dibindeki Iran'a Mihver Devletler'inin sızniasını engellemekti. Bundan dolayı Mihver Devletler'inün a , janlarınca kışkırtılabilecek olan yerli halkın gönlünü hoş tutmak ve taleplerini dinlemek durumundaydılar. Işgali, önce Sakız-Baneh-Serdeşt hattına kadar genişleten Moskova yöneticileri, sonra gerisin geriye UşneviyeMiandaob hatına çekildiler. Işgal hareketi, Iran ordusunda çözülmelere yolaçmış, bunların çekilirken kaptırdığı silahlarla güçlenen Kürt aşiretleriden bazı başıbozuklar karışıklıklara sebep olmuşlardı. Cok nazik bir durumda bulunan Sovyetler Birliği ise, Kürtler'i karşısına almadan düzeni sağlama arzusundaydı. I. Dünya Savaşında (~arlık ordusunun zulmü zihinlerde tazeliğini koruduğuna göre ordunun yaklaşımı daha da önem kazanıyordu. Hata, oradaki halkın kaybedilmesi anlamına gelecekti. Bu yumuşaklık giderek Kürtler'i cesaretlendirmiş ve onlara güven vermişti. Bu güveni pekiştirmek için 30 kadar Kürt ileri geleni ve aşiret reisi Sovyetler Birliği'ne çağrıldı. Mahabad'dan Qadi Muhammed'ın yer aldığı bu heyette; sonradan Mahabad Kürt Cumhiriyeti Başbakanlığına getirilecek olan Hacı Baba Şeyh, Şemdinan'dan Nehriler'in soyundan gelen Seyyid Taha'ın oğlu Seyyid Muhammed Sıddıq'ta bulunacaktı. Kürt Heyeti Sovyet Azerbaycanı'nın Başkenti BakuVa gayet iyi karşılandı. Burada Azerbaycan Başbakanı Bakırof (Bagırov) onlara yaptığı komuşmada"Azeri Kürt kardeşliği"den bahsedüyor ve onları buradaki sanayi, tarım ve kültür kuruluşlarında gezdirerek ağırlıyordu. Oysa Bakırof'un kardeşlik anlayışı çok tuhaftı. 19231e kurulan Kurdistanski Ozeyd (veya özerk Kürdistan Cumhuri yeti -NB) Azerbaycan'a bağlıydı ve Nalçin, Kelbajan, kotulin ile Zengılan şehirlerini içeriyordu. Başkenti Nalçin olan bu özerk Kürt bölgesi 1929'a kadar Azeriler tarafından "bilinmeyen" sebeplerden dolayı ortadan kaldırılmıştı (1). Geriye kalan Azerbaycan Kürtler'i ya kendilerine Azeri diyecekler veya 1937-1938 yılları arasında kitleler halinde Kırgızistan veya kazakistan'a surüleceklerdi (2). Bölgede 1926'da 42.000 kişi Kürt olduğunu söyleyebiliyorken, 1959'da bu sayı 303'e inecekti (3). Işte kardeşlikten bahseden böyle bür Bakırof'tu ve Kürtler'le bundan sonraki ilişkileri de hep bu düzeyde sürecekti. Sonraki yıllarda husule gelen olaylara paralel olarak Sovyetler Birliği'nin bölge ve Iran politikası da değişiklikler gösterdi. 1942'de Sovyet yönetimi Iran'da yapılacak seçimlerden çok şeyler bekliyordu. Bu seçimlerde, Iran'ın en iyi örgütlemiş olan partisi "Hezbe-e - Tudeh-ye-Iran" (Iran Emekçiler Partisi)'ın iyi bir sonuç alacağı Sovyet işgal yönetiminde eğemendi. Fakat beklenen olmadı ve Tudeh meclise ancak 8 üye sokabildi. Bu büyük bir sürprizdi. Bundan sonra bölgede Sovyet politikası değiştü. 1940'lı yılların ortasında kurulacak olan Azerbaycan Demokrat partisi'ne giden yol onları daha fazla ilgilendirmeye başlamıştı. Bu partinin egemen olacağı bir Azerbaycan, Iran merkez yönetimini pro-Sovyetik olmaya zorlayabilirdi. hele Kürtler'i de yanlarına alabilirlerse! Bunun için Kürtler'e mesafeli bir baskı uyguluyorlardı. Istekleri, kü bu istekleri şekillendiren Bakırof'tu; Kürtler'in Azerbaycan'a katılmasını sağlamaktı. Fakat Kürtler milli ve mezhepsel sebeplerle düşman belledikleri Azeriler'in hakimiyetini kabule yanaşmıyor ve bağımsızlıklarını kararlı bir şekilde koruyorlardı. Bilhassa Azeriler'e kom5u olan önemli Kürt aşiretlerinden 5ıkakanlar, Celaliler ve Herkiler bu konuda çok katı idiler ve ikide bir Azeri köylerine saldırıyorlardı. Sovyetler Birliği, işgal yıllarının sonuna doğru husule gelen gelişmelerin ışığında Kürtler'i olduğu gibi kabullenme eğilimi gösterdiler. Ingilizler'in politikası değişikti. Onlar Pehlevi Rıza Han'ın Alman yanlısı politikasından endişe duydukları için 1941'deki işgali gerçekleştirdiler. Baba Rıza Şah'ın 16 Eylül 1941'de oğlu Muhammed Rıza Pehlevi lehine tahttan feragat etmesi Ingilizler üçün yeterlüydi. C,ünkü yeni Şah Ingiliz yanlısıydı ve bu paralelde bir hükumet kurulmuştu. Bundan sonra Ingiltere için önemli olan böyle bir hukümetin devam etmesi ve Iran'ın Mihver Devletler'in eline geçmemesiydi. Yani onlar savaş için koordinatör, Iran için ise stabilizatör bir rol üstlenmişlerdi. Unutmamak gerekir ki, Iran ayrıca bir petrol ülkesi idi. Ülke içindeki iktidar mücadelesinde komünist Tudeh Partisi iyi örgütlü ve disiplinli olmasına rağmen, sebep ne oursa olsun 1942'de' yapılan seçimlerde bir varlık gösteremedi. Bu ise Iran merkezi hükümetinde Ingiliz nüfuzunun devamı anlamına geliyordu. Endişeleri yoktu. Askeri alan da ise, Iran Genelkurmay Baskanlığı yapan Hasan Arfa ile "arkadaşlık" ilişkileri olan Askeri Ateşe W. A. K. Fraser'in tavsiyelgrini dinliyorlardı. zaten Arfa'nın Buyükelçi Sir Reader Bullard'la da çok iyi ilişkileri vardı ve isteklerinü " karşılıklı anlayış çerçevesinde" yaptırıyordu (4) , Iran ordusu Ingiliz işgal bölgesi olan Xanıqin, Kermanşah, Hamadan, Arak- Qum- Taharan yolu ve Tahran- AhvazXurremşehir otoyolu ile Xuzistan vilayetinde serbest dolaşabiliyordu. Bundan dolayı bölgede oluşan düzensiz Kürt aşiret ayaklanmalarına endişesiz müdahele etme imkanları vardı. Arna bunu yaparken ağır savaş şartlarını gozonune almak ve dengeli hareket etmek kaydıyla. Ingilizler başeğmez Harna Raşid gibi Kürt liderlerine bazı tavizler verilmesinden de yanaydı. Iran Hükümeti bu tavizlerin geçici olduğunu bildiğinden tereddütsüz kabul ediyordu. Iran merkezi hükümeti işgal yıllarının zayıflattığı, kendi kendini korunmaktan aciz bir orduya sahipti ve iktidarını doğru düriüst yürütemiyordu. Bu ordu bilhassa Sovyet üşgal bölgesinde büyük baskı altındaydı. Her hareketleri için işgal yönetiminden üzin almak zorundaydılar. Ingiliz yanlısı merkezi hükümet bir yandan "Imparatorluk" topraklarının birliğini muhafaza etmeye çalışırken, öte yandan da müttefiklerden bilhassa Sovyetler Birliği'ni endişelendirmeme durumundaydı. Mesela Genel Kurmaybaşkanı Arfa, Saqqiz'a yönelik Kürt baskısını azaltmak için Mahabad'a Iran-Sovyet karması bir askeri birlik göndertnek istedi. Ama Sovyet işgal komutanlığı, Saqqiz'ın kendi işgal bölgelerinin dışmda olduğunun gerekeçe göstererek bu isteği geri çevirecekti. Kendi işgal bölgelerindeki Iran ordusundan bir tabur piyadenin gönderilmesine bir diyeceklerinin olmadığını da ilave ettiler. Buna rağmen Arfa bildiğini okudu. Iran'lı komutan Huşmand Afşar'a, bu taburu bir suvarı birliği, iki dağ topu ve Bukan-Mianduab'daki müstehkem mevkide üstlenen taburla takviye ederek Mahabad'a hareket etme emrini verdi. Emirlerine aykırı olarak gelişen bu yürüyusu Sovyet işgal yönetimi zor kullanarak durdurmuştu (5) . Böylece Mahabad sıcak savaşın içine girmekten kurtuldu. Kapalı kapılar ardında istila pazarlıkları yürüten Şah rejimi; Qadi Muhammed, Seif Qadi ve Sadr Qadi ile Tahran'da yaptığı görüşmelerde Kürt halkına duyduğu sempatiyi ifade ediyor, referandumdan ve otonomiden bahsedi yordu (6). Azerbaycan'da durum karışıktı. Sovyet işgal bölgesinde bulunan bu ülkenin insanları tutucu derecede dindardı ve Azeri halkı da Farslar gibi Şii mezhebine mensuptu. Buna rağmen Sovyet işgal komutanlığı, Sovyet Azerbaycan'ındaki Marksist unsurlara dayanarak oradaki etkisini güçlendirmiş, kendi lehine işgören önemli bir potansiyel oluşturmuştu. Zaman zaman onları TudeWe yönlendiren komutanlığın elinde buradaki örgütlenmeyi çok iyi derecede yürütebilecek biri vardı. Işgalın başlamasından sonra çıkarılan aftan istüfade ederek Azerbaycan'a gelen Cafer Peşvari'den başkası değildü bu. Peşvarü, 1921 yılında Hazar denizinin güneyinde kurulan Bolşevik Ceylani Hükümetinde dışişleri Komiserliğinü yapan eski bir komünistti. Bu devlet yıkıldıktan sonra Sovyetler Birliği'ne kaçmış, 1936'da gizlice döndüğü Iran'da hapsedilmişti. 1941 yıhnda hapisten kurtulan Peşvari, gizlice geldiği Azerbaycan'da Tudeh Partisinin temsülciliğini yaptı ve Ulusal Seksiyonunu örgütledi. Azeri halkına bu seksüyon, iktidar partisi görevini üstlendi. Sovyet Azerbeycan'ı Başbakanı Bakırof'tan büyük destek gören Peşvari, Kürdistan'ı hep ülkesinin bir parçası olarak görmek istiyecekti. Ama hiçbir basla Kürt liderliğini buna ikna edemezdi. (~ünkü Kürt hderlerine göre böyle bir taleple ortaya çıkmak, Kürt milletini aşağılamakla aynı anlama geliyordu. Kürtlerin kültürel, sosyal veya ekonomik gelişmişliklerinin yanında "Kürt kalma" arzuları da buna engeldi. "Azeriye Kürt neden bağlansın"dı? Öte yandan Azerbaycan'da dinsel etki ile, yükselen komünist ve ulusal dalga sürekli çatışma içinde olmuş ve bu, Azerbaycan Demokrat Partisi kurulduğu zaman durulmamıştı. Buna Ardabil yöresindeki Şahsevan aşiretinin,Azeri iktidarı ile çatışmaya varan sürtüşmesi örnek olarak gösterilebilir. Dinci aşiretler Sovyet etkisine aşırı hassasiyet gösteriyor ve Iran'daki Şah rejimine bağlılıklarını sürdüriüyorlardı. Bu ayrılığın med ve cezirlerü Azerbaycan'ın akibetünü tümden etkiliyecekti. Kürtler Lor ve Baxtiyar kolları hariç, Doğu Kürdistan'da hep suni müslüman idiler. Bu durum Şah rejiminin Mahabad'daki dini etküsini azaltıyordu. Bu dini etkü, ancak Lor ve Baxtiyar Kürtleri arasında belirgindi. Ama Kürtler de Irani bir kavim idiler. gah bunu zaman zaman tüm Kürdistan'da kullanabiliyordu. Tabii sıkıştığı veya lazım olduğu zaman. 1945'lerin Kürdistan'ında ise, ülkenin küçük bir bölümü olan Mahabad ve çevresi ne Ingilizler'in ne de Sovyetler'in işgalinde olamayan tampon yöre idi. Kürtler bu yörede nispeten bağımsız hareket edebülüyor ve kararlar alabiliyorlardı. Ama taleplerinde belürgün bir "çok seslilik" vardı ve bu çok sesliliği yükselen milliyetçi heyecan maskeliyordu. Iki grup Kürt aydını ve Kürt halkının ikü kesimi ayrı şeyler düşünmekteydi. Kırsal alandaki Kürt insanını yönlendiren aşiret liderlerü ve mollalar şehir Kürtlerinin büyüyen etkisünden tedirgindi. Hele Sovyet nüfuzunun şehir küçük sermayedarlarına sirayet etmesü onlarda trenü kaçırdıkları hissinü doğurmuştu. Mahabad Cumhurüyetü'nün hesaba katılmayan yıkılış sebeplerinin başında bu çelişkinin derinleşmesi geliyordu. Bu kırsal alan yöneticilerinden bazıları ta 1943'ten beri Iran yönetimi ile gizli bazı ilişkiler kurmuşlardı.(7). Onları bu ilişkiye zorlayan başlıca sebep bu güven bunalımıydı. C,ünkü kurulan örgütlerde ve diğer ilişkilerde yeterli derecede temsil edilmedikleri kanısındaydılar. Açıkça dışlandıklarını hissediyorlardı. Şehir okullarında okuma fırsatı elde eden ve aşiret ilişkileri çözülmüş olan diğer aydınlar ise aralarında tam bir homojenite sağlamamış olmakla birlikte, örgüt denilen yapının işlevinden haberdardılar. Coğu bölgede büyüyen Sovyet etkisine giren bu bireylerin önemli bölümü spontan bir şekilde sol görüşleri kabullenmiş ve Jê-Kaf içinde yer almışlardı. Stratejileri vardı ve kendilerine göre asgari de olsa netti. Bunlar iç dinamikleri hesaba katmaz görüniüyorlardı. Sovyet yardımı ve iradesünin amaçlarının gerçekleştürülmesine yeteceği inancını taşıyorlardı. Kırsal alan insanı propaganda makinasının yarattığı cazibeyi hissetmiyor değildi. Onlar da Sovyetler'in Jê-Kaf'ı "içtenlikle" desteklediği zehabına kapılmış ve devletin kurulacağına muhakkak nazarıyla bakıyorlardı. Bunun için de bu devlette pay sahibi olinak için Jê-Kaf a yanaşıyorlardı, ama samimi yetleri rahatlıkla tartışabilirdi. Jê-Kaf'ın 1942'deki kuruluşundan sonra ulusal duygulardaki kaynama Batı Kürdistan'ı sarmaya başladı. Bunda işgal güçlerinin gevşek ve davetkar yönetimlerinin katkısı büyüktü. Ama sadece Jê-Kaf'ın etkisü büyümüyordu. Müsait ortamı yakalayan önemli aşiretlerin liderleri, gerçekleştirdiklerü ittifakların da yardımı ile bölgede oluşan yönetim boşluklarını doldurmaya çalışıyorlardı. Bilindiği gibi Doğu Kürdistan'da Sovyet Ingiliz ortak askeri varlığı dolayısıyla Iran hükümeti bölgeyi kontrolda güçlük çekiyordu. Işgal başladığında Savaş Bakanı General Ahmed Naxcevan, orduya hareketsiz kalma doğrultusunda bir emirname yayınladı. Iran'ın imparatorluk yönetiminin menfaatleri açısından bakıldığında yanlışlığı ilk anda anlaşılabilecek olan bu karar geri alındı. Ama askerleri Kürt aşiret bölgesinden düzenli olarak geri çekilmek mümkün olmadı. Sınırdaki aşiretler, Irak tarafındaki Kürtler'in de yardımıyla oradaki küçük karakol v e garnizolara saldırarak silahsızlandırıyorlardı. Öte yandan Sovyetler'in Saqız-Baneh hattından geri çekilmesi üzere daha önce Irak'a kaçmış olan Kürt liderlerinden Hama Reşit, yaşamakta olduğu Vine'den dört yiüz atlısıyla kendi aşiret bölgesinde bulunnan Baneh'e saldırdı. Hama Reşit burayı zapyederken, Güney Kürdistan'ın Pencwin bölgesindeki Kürtler tarafından takviye edilen Doğu Kürdistan'daki Merivan aşiretleri de kendi bölgelerinde bağımsızlaştılar. 1919'daki bölük-pör~ük direnişler yine hortlamıştı ve aşiret liderleri bir nevi kişisel tatmin yarışındaydılar. Burada Kürtlerin. Sanandaj'a girmek için yaptıkları muracaat Ingiliz işgal komutanlığınca rededilince Iran Hükümeti bundan cesaret alarak "enerjik" General Mahmut Amin'i buraya askeri vali yaptı. Öte yandan da tran Batı Ordu Komutanı General Muqaddem, Albay Ibrahim Arfa komutasında üç bölük giyade ve atlı zırhlı araçtan müteşşekil olduğu söylenen ( ) bir kuvveti, Saqız ve Baneh'i geri almak üzere gönderdi. Fakat bu birlik Baneh-Saqız arasında Hama Reşit güçleri tarafından sarıldı. Birliğin bir kısmı esir alınmış, zırhlı araçlara el konulmuş ve komutan Arfa canını zor kurtarmıştı. Hama Reşid'i; Vakili, Ardalani,Rasul Axa, Ali Cawanmerdi, Cowriki,Sarşivi ve Cafi aşiretleri destekliyordu. Bunlar Iran askerlerini takibe aldılar. Askerleri yine bir aşiret reisi olan Ali Habibi adındakü Têlekuhî'lerin lideri mahfolmaktan kurtardı. Kürtler Saqız'a dönmek zorunda bırakınca Iran ordusu biraz daha serbestleşti ve daha güneydeki Lorlar'la meşgul olmaya başladılar. Bu sırada Muhammed Rezai Marivani, Mahmud Kanisanani, Muhammed Raşid Almaneh, Muhammed Ali Muradi Calbaxi, Ali Wallajiri, Faruk Komasi, Ijlal Cambori ve Mahmud Loyi gibi güneydeki Kürt aşiret liderleri ile Iranlılar arasındaki görüşmeler boşa gitti. Bunun üzerine Kürt liderler Ingiliz işgal kuvvetlerine başvurarak Kürdistan'a bağımsızlık verilmesini istediler. Ingiliz komutanı ise Kürt kuvvetlerini yine Sanandaj'a sokmadı ve istemlerini Bağdat'taki bölge komutanına ileteceğinı söyledi. Ama aslında Uyutuluyorlardı. Bir müddet sonra "ilk hevesleri" kaçtı, durum tavsadı ve bu liderler bir daha sahneye çıkmadı. Kasım ayında General Amin, Saqız'a saldırdı. Burada Hama Raşid güçleriyle tutuştuğu savaşta kendisi ve işbürlikçı aşiret liderleri Ali Xan Habibi vurularak öldürülünce askerlerin bir kismı dağıldı, diğer kısmı ise esir alındı. Sonunda Ingiliz Binbaşısı Fletcher bölgede durumu yatıştırmak için"aracılık" yaptı. Hama Raşid Baneh'e yönetici olarak tayin edildi. Hama Raşid'ın buradaki yönetimi 1944 yilına kadar sürdü. bu tarihte Kanê Sênan'da yaşayan Mahmud Axaya saldırınca Iran ordusunun da yardımı ile yenilgiye uğradı. tekrar Irak'a kaçmak zorunda kalan Hama Raşid 1945'e kadar tamamen sessizliğe gömülecekti. Sovyet işgal yönetimi Mahabad'daki her gelişmeyi dikkatle takip ediyor, önemli konularda ise müdahale zorunluluğu duyuyordu. Bu önemli konulardan biri ve belki de başta geleni, oraya bir vali tayin etmekti. Onlara göre tayin edilecek vali, halka nüfuz edebileceği gibi, Sovyetler'in bölge politikasına da ters düşmemeliydi. Bunun için ilk olarak Mameş aşiretinin bir kolunun lideri ve kurduğu aşiretler federasyonunun "Emür" sıfatını kullanan başkanı, Basfi köyünden "Qaraneyi Axa rais el-Aşairi"yi denediler. Bu zat, 1941'deki Baku ziyaretine de katılmıştı. daha sonraları ise ölünceye kadar Azerilerin hizmetinde kalacaktı. Onun vali olarak düşünülmesine vasıta olan sebeplerden biri kurduğu federasyon, ikinci ise Sovyet politikasına uygun olarak Azeriler'e duyduğu hayranlıktı. Ama bu şahıs Kürt milliyetçilerinin buyük tepkisine yola~mıştı. Bunun üzerine Sovyet işgal yönetümi gözlerini çok aktifleşen ikincü bür şahsiyete dikti. Bu, Şıkakan aşiretinin Guh~ der kolunun yöneticisi "Büyük Şeyh" ünvanını taşüyan Amer Omer) Xan Şerifü idi. Amer Xan Celali'lere kadar uzanan bir alandaki bütün kuzey aşiretlerine nüfuz etmişti. Ama onun da zayıf bir tarafı vardı, Azeri düşmanlığı! O'nun bu hususiyeti hastalık derecesindeydi. Bu ise işgal yönetiminin beklentilerine aykırıydı. Bunu seçmekten kendileri vazgeçmişlerdi. Ilişkiye geçtikleri üçünciü kişiyi bir ara Mahabad'a vali olarak tayin ettiler. Bu, Kürt aşiretlerinin nefret ettikleri bir şahsiyet olan Dehborki aşireti lideri Asad Dehborki idi. Asad'ı Sovyet-lran işbirliği bu mevkiye getirmişti. Asad, Iran hükümetiyle çok sıkı fıkı oluşundan dolayı Iran jandarması gibi bir zulüm makinasın i ın şeref başkanlığına getirilmişti, Kabul ettirilmesi imkansızdı ve ettirilemedi. Bu durumda yıldızı parlamaya başlayan tek kişi kalıyordu: Jê-Kaf'ın da saygı duyduğu ve "çekindiği" Qadi Muhammed.. Nisan 19431e Komela kendi merkez komitesini seçtiğünde sonuç aşiretleri pek tatmin etmemişti. Hem yönetim, hem de başkanlığa getirilen Rahman Zabihi, eşairi olmayan insanlardı. Bundan sonra aşiretlerle Jê-Kaf arasına kırgınlık girmiş ve güvensizlik başgöstermeye başlamıştı. Onlardan pek çoğu merkezi otorite ile temasa geçmişti büle (9). Bu kırsal alan insanı ile şehirli Kürt arasındakü çeliskilerin, derinleşecek olan çelişkilerin tohumuydu. Aşiret insanında, kim gelirse gelsin, yönetilecekleri inancı yerleşiyordu. Onlar yine köylerinde kaderlerüni yaşaycak, kendileri hakkında yine bazı"kravatlılar" karar verecekti. Kürdistan'da durum karmaşıklığını koruyarak kördüğüme doğru giderken büyük işgalci kuvvetler de kendilerine taraftar bulmaya çalışıyorlardı. Sovyetler Birliği, Abdullahof ve Hacıyof adındaki iki ticari temsilcisine, Kürt yurtseverleri ile ilişki kurma görevi vermişti. Bu kişilerin Komela ile ilişki kurmasından sonra bunun sürdürülmesi amacıyla bir Kürt irtibat subayının tayin edilmesi kararlaştırıldı. (10) Sovyetler Birliği ayrıca dürekt ziyaretlerle de aşiretlerin eğilimlerini tespite çalışıyorlardı. Mahabad'daki çoğunluk "ne yaparsa Sovyetler yapar" gibü bir kanıya ulaşmışken, daha sonra kurulacak Kürt Hükümeti'nin içinde yer alacak olan Sıddık Hayderi, Menaf Kerimi,M. Emin Muini gibi Kürt üleri gelenleri ilişkilerin dengeli olması gerektiği fikrüni seslendirmekteydi. Onlara göre Ingiltere çok ihmal edilmişti (11). Niteküm Qadi Muhammed de daha sonraki gelişmelerin ışığında ABD yetkililerine müracaat ederek Iran çercevesi üçinde otonom bir Kürt Develti'nin kurulması üçin yardımlarını talep etmüş ama geç kalmıştı! Öte yandan Kürdistan'ın güneyine yöneldikçe Ingiliz etki si daha da belirginleşiyordu. Loriler, Baxtiyariler ve daha kuzeydeki diğer Kürt grupları Mahabad'da gelişen olaylarla hiç ilgülenmüyor veya aleyhlerinde duygular beslüyorlardı. Bunda Sovyet nüfuzunun verdiğü ürküntünün payı büyüktü. Mahabad'da Sovyet varlığı hiç hissedilmüyordu.Bunda Qadü Muhammed'ın bu şehirde düzenü sağlamadaki becerisinin de rolü vardı. Kürdistan'ın her tarafında büyük bir kaos yaşanırken Mahabad'da düzen eğemendi. Qadi Muhammed'e düzenin sağlanmasında aşiret reislerinin yardımları olmuyor değildi. Bunlardan Mingurlar'ın lideri Abdullah Beyazıdi ile Hacı Qaranêi Axa'ın yardımları anılmaya deger (12) . Fakat daha kuzeye doğru uzandıkça ve bülhassa Sovyet işgal bölgesinde işler değişükti. Bu bölgede Kürtler, Sovyet Azerbaycan'ı ile kaynaşabilecek olan Iran Azeriler'i ile komşu ve düşman idiler. Bu düşmanlık, işgal bölgesine hareket etmiş olan Iran jandarma ve polis birliklerini de boy hedefi haline getirmekteydi. En ufak bir müdahaleleri hayatlarına mal olacaktı. Kürtler, kendilerine hareket özgürlügü tanıyan bu tür bir işgalden memnun görünüyorlardı. Zero Axayê Bahaduri, Raşid Beyê Herki, Kamül Begê Mandan, Ömer Axayê mandoyi Şıkakani, Tahir ve Mahmud axayê Abdoyanê 5ıkaki, Nurü Beyê Sandamê Herki, Muhammed Hüseynê Begzadey-ü Tergevar bu bölgede Sımko dönemündeki Kürdistan alanını kapsayan sahada faaldiler. Akınları, daha züyade kendilerini yutmaya çalışan Azerülerin köylerine yönelükti. Bu köylerü tedirgin ederek kaçırtmaya çalışıyor ve Azerileri'n ilerlemelerini engelliyorlardı.Sovyetler Azeri köylerini korumak üzere Iran ordu bürliklerini çağırmak zorunda kalmışlardı. Ama bu birlikler de Kürt aşiretlerinin akınları karşısında çaresizdi. Öte yandan Jê-Kafcılar 1944 yılı boyunca da oldukça faal idiler. Kürdistan"i olan amaçlarını göstermek üçin Gelemper dağın'da Peymana 5ê Sinor toplantısını düzenlemiş, ayaklanma hareketüni sürdüren Barzani'ye de destek mahiyetinde mektuplar göndermişlerdü. Jê- Kaf'ın Güney Kürdistan şubesi de aynı yıl içinde.hayata geçirülecektü. Hele Qadü Muhammed'ın bu örgütün üyeliğini kabul etmesi onlara Doğu Kürdistan'da bölgesel bir sükse sağladı. Jê-Kafçılar Mayıs ayında bir adım daha atarak Basra ve Akdenize çıkışı olan Kürdistan haritasını kabul ettiler. Bayrakta Iran'ın Şahlık dönemindeki bayrağında bulunan ve yukarıdan aşağıya yeşil, beyaz, kırmızi olan şeritler ters ceverilmiş, ortadaki beyazlığa bir de sarı güneş yerleştirilmüştü. Güneşin iki tarafına birer buğday başağı, fona da dağ ve kalem konulmuştu. Buğday başakları, dağ ve kalem dışında kalan şekliyle bayrak, bugiün de birçok Kürt örgütiünce kabul edüliyor. 1945 ajütasyon ve coşku ağırlıklıydı. Bu ajitasyon faaliyetlerinin en önemlisi Jê-Kafçıların sahnelediği "Daykê Nüştiman" operasıydı. Mart ayında sahnelenen operada tema Kürt milliyet~üliği idi. Anavatan prangaya vurulmuştu. "Ana" yı kendisini kaçıran üç haydutın elünden yiğit çocukları kurtarıyordu. Bu opera geniş bir ülgi uyandırdı. Opera, 1945 Temmuzunda Sovyet işgal bölgesinde gösterildü. Arna Sovyet yetkili subayı operaya bir dizi sansür uyguladı, değiştirdi. Opera anlamsızlaştırıldı (13). Kürtler Daykê Niştiman'ı sahneye koyarken, buyük devletler başka oyunları sahnelemekteydi. 19451e Sovyetler Birliği başlattığı ataklardan ilki ile Mahabad'da "KürdüstanSovyet Kültürel llişküler Cemüyeti"ni kurdu. Cemiyet bür de lokal açtı ve Jê-Kafçıların hizmetüne sundu. Bu lokalle birlikte örgüt gizliliği terk etti. Açılışta Urmüye'deki Sovyet temsilcisi üle dış propaganda (VOKS) temsilcüsü de şeref müsafirü olarak hazır bulunacaklardı (14). Demek ki Sovyetler Birliği yeni bir tavır belirliyordu. Mayıs ve Ağustosta Mihver Devletlerinin çökmesi, dünya haritasının yeniden belirlenmesi çalışmalarını hızlandırmıştı. Iran'da bu satrancın bir parçasıydı ve herkes kartlarını açmıştı. Ataklarına devarn eden Sovyet işgal yönetümi, Kürtleri daha fazla umutlandırmak ve fakat Azaerbaycan ile işbirliğine de teşvik etmek için Baku'ya yeniden bir Kürt heyetini davet etti. Davet, Eylül 19451e Qadi Muhammed'e Azerbaycan'daki Sovyet Polütük Subayı Selim Ataşiyof tarafindan iletildi. Atahşiyof, Qadi'den ziyareti gerçekleştirecek bür heyet oluşturmasını üstiyordu. Ama heyeti Qadi tek başına hazırlamayacak, Sovyet bölgesel yetkilileri de seçime müdahele edeceklerdi. Sonunda, Mahabad'dan Qadi, Menaf Kerümi, Ali Reyhani; Bukan'dan Ilhanzade Qasim Axa, Miyanduab'dan; Seyfi Qadi, Abdullah Qadıri, Mameş Aşiretinden Kak Harnza Nalus ve Beyzade'den Nuri Beg zi yarete katılmaya "hak kazandılar." Baku'ya gidişlerinin ikinci günü Bakırof'la görüşen heyet, temsil ettiği insanların bağımsız yaşama arzusunu dile getirdi. Bakırof'ın ise derdi başkaydı. 0, Kürtler'i Azerilere bağlamaya çalışıyordu. Böylece hem Sovyetler'in "kartı" kuvvetlenecek, hem de Azerilerin muvaffak olma ihtimalı artacaktı. Arna onları buna ikna edemedi. Qadi Muhammed kesin konuşuyor ve Kurtler'in Azerbaycan çerçevesi dışında, kendi otonom(15) bölgelerini kurma kararında olduklarını bildiriyordu Ama Bakirof bu arzularına direkt "okey" dememişti. Yalnızca "Sovyetler var oldukça Kürtler mutlaka özgürlüklerine kavuşacaklardır" demekle yetinecekti. Qadi, bu sözleri Sovyetler'in Kürt niyetlerini "onaylaması" anlamına yorumlamıştı. Bakırof'a cevaben " yardıma muhtaç olan halkımız kendisine uzanan eli sevinçle karşılayacak ve sıkacaktır" derken heyetin memnunüyetini ifade ediyordu. Daha sonraki çay partisinde Bakırof, Kürtler'in ih~ tiyaçlarinı tespit etti. Onlara kendilerini savunacakları tank, top, makineli tüfek ve savaş araçlarlnı göndereceğini açıkça vaadetti (16). Öğrenci kontenjanı sözü verildi ve bir matbaa makinası gönderilmesi kararlaştırıldı. Cafer Bakırof, Barzani'yi Ingiliz ajanı olarak göstermeyi de ihmal etmedi ve on~ lara bu zata karşı dikkat tavsiye etti. Caliba Barzani'nin sekter milliyetçi kişiliği Bakırof'u ürkütmüştü. Değil mi ki, o, kendisini Ingiliz ajanlığıyla suçlarken, Irak ordusu Ingiliz Subayı Benton'un komutasında ve RAFıN desteğinde tabir caizse"Barzani'nin defterini dürmeye" çalışmaktaydı. Biz Barzani ve diğer ihtilalcileri Kani Reş'te bırakmıştık.Barzaniler, 11 Ekim 19451e efsanevi yürüyüşlerinden birini daha gerçekleştirerek açlığa, kalleşliğe ve hiyanete vura vura Uşniye'nin kuzeyindeki bir noktadan Şino'ya vardılar. Dünyada belki ilk kez açık düşrnanın ve destekçisinin ihtilalini veya ayaklanmasını yıkamadığı bir millet, Kürt milleti, bazı aşiretleri kanalıyla kendi özgurlüğünü bogan kurşunları, kendisine sıkmıştı. Sonuçta yurdunu terke mecbur kalan özgurlük savunucularının kafilesinde takriben 9.000 sivil ve 1200 silahlı insan vardı. Aralarında köylü, işçi, bir kısım küçük memur ve 12(17) subay olarak çeşitli halk kesimlerine ayrılıyorlardı. Barzani bölgeye vardığında hemen temaslarına başladı. Aralarında Batı Azerbaycan (Kürdistan) Sovyet kuvvetleri komutanınında bulunduğu bir kısım Sovyet subayı ve JêKaf yöneticileri ile görüştü. Hem Sovyet tarafı, hem Jêkafçılar ihtilalcilerin yerleştirilmelerinde iyi niyet gösterdiler. Işgal komutanlığı BarzanVye Qadi Muhammed'in yaninda yer almasını tavsiye etti. Doğu Kiürdistan'lıların da yeni gelen kardeşlerine yiyecek ve barınak teinin etmeleri için emirname çıkardılar. Ekim sonuna kadar Barzani'nin silahlı güçleri katılrnalarla 3000'i buldu. Fakat bunların sadece 1200 ü Barzani'nin çok güvendügi "çekirdek kuvvet"ti. Ellerinde Ingiliz ve Iraklı'lardan kaptıkları makinelü tüfekler ve bür sahra topu da vardi. Barzanı ve arkadaşlarının gelişi Mahabad'a uluslararası bir ilgi celbetti (18). Cünkü onlar 1943-1945 ihtilalin yarattığı prestiji de oraya taşımışlardı ve anlaşılan Mahabad satrancı ciddileşiyordu. Doğu Kürdistan'a varan aşiretlerin başında Barzaniler,Mizuriler, Bıruşiler ve Devletmürüler geliyordu. Barzani ile birlikte gelen subaylarclan Yiüzbaşı Abdulaziz Ceylani, Şeyh Abdullah'ın oğuydu. Ceylani Sovyetler'in büyük ilgisine mahzar oldu. Yüzbaşi, Ma~ habad'a vardıktan sonra Sovyetler'e gönderilen burslular arasına katıldı. Böylece babası $eyh Abdullah'ın Sovyetler'e olan iyi tavrı daha da pekişti. Bunun dışında kafilede Rewanduz'a bağlı Celdiyan köyü ağası Vehab Muhammed Alı Axa, Şemdinanlı Nehriler'in soyundan Seyyid Taha'nın ikü kilok oğlu Seyyid Ahmed ve Şeyh Zino da vardı. Bu sonuncular kendileriyle beraber gelen 50 kişiyle birlikte Nexede'ye yerleştü (19) 1 Göqmenler önce gNücü olarak Şino ve cıvarına dağılmı5tı. yetkililerle yapılan temaslardan sonra yeniden yerleştirme fasli başladi. Barzani ve Şeyh Ahmed, ihtilalin bazı merkezi adamlarıyla birlikte Mahabad'da kaldı. Ailelerinin diğer eleinanlarını ihtilalcilerin dağı1dığı alanlara yolladı. Böylece göçmenlerin sıkıntılarından haberdar olunacaktı. 5eyh Muhammed Sıddık'ı Naqade kentine yolladı. Şeyh Babo gino'da kaldı ve qeyh Muhammed Halid ailesini Koke köyune yerleştirdi.(20) Barzani bu arada Qadi Muhammed'e ihtilalcilerin Kürt davasının ernrinde olduğunu bildirecekti .(21) Barzani artık Doğu Kürdistan'daki hareketin hizmetine girmişti. Ondan, Mahabad'daki örgüt yöneticileri ile ileri gelen şahsiyetlerin düşüncelerini Küirt aşiretlerine iletmesını istediler. Demek ki üç yıldan beri oluruna bırakılan meseleler vardı.ve bunlar can alıcıydı. Aşiret insanı - Mahabaclî ilişkileri istenen düzeyde değildi. Barzani'den, Mahabad'da kurulacak bir hüikümete aşiretlerin tavrının ne olacağını son-nasını istiyorlardı. Orküyorlardı ve güvensizdiler. Barzani, 1943-45 devriminin prestij sahibi lideri olarak Urmiye, Naqade, Xane,Miandoab ve Uşniye bölgelerini dolaştı. Eğilirn tespitinde bulundu. Oldukça iyi intibalarla dönmüştü ve bu izlenimlerini Qadi ile tartişmaktan geri durmadi. Stalin kendisini Lenin'in yerine koymuştu. Kürdistan'la Azerbaycan'da sözde Moğolistan deneyini tekraralatacaktı. Bunun üçin Lenin'in Mogol Heyetine yaptığı tavsiyeyi tekrarlatarak, Küirdistan ve Azerbaycan'da Tudeh Partisi ve JêKaf yerine Demokrat Partilerini kurmalarını tavsüye ettürdi. Böylece hareket kütleselleşecekti. Öye yandan muha taplarinın Sovyetler Birliği'ne g-ävenleri ~ok fazlaydı. Hemen dediklerini yerine getirdiler. Eyliül 19451e Azerbaycanlılar, 25 Ağustos'ta da Kürtler, Demokrat Partilerini kurdular. Kürdistan Demokrat Partisinin kuruluş toplantısına Jê-Kafçıların da aralarında bulunduğu kalabalık bir kitle katıldı. Kuruluş bildirüsünü 105 kişi imzalıyarak kurucu ol u. Bu bildirüde, Kürtler'in de faşizme karşı elde edilen özgürlükten ve Atlantük bildirisinin verdiği sözden istifade etmek istedikleri kaydedilmişti. Bildiriye göre Kürtler fazla bırşey ıstemı~orlardı, fakat temel hakları Şah tarafından yok sayılmıştı (2Z. KDP'nin talepleri ise şunlardı: Iran'daki Kürt halkı, kendi yöresel işlerinin yönetimi ıqin kendi hükümetlerini kurmakta özgür ve ülke Iran Devletinin çerçevesinde özerk olacak. Kürt dili,eğitimde kullanılacak ve idari işlerde resmi dil olacaktır. Kiürdistan yasama rneclisi seqimleri, Iran anayasasi gereğince hemen yapılacak, tüm devlet ve kamu işlerinin denetimini ele alacaktır. Bütün devlet memurlari yerlilerden oluşacaktır. Köyliller ve toprak sahipleri için tek kanun uygulanaeak ve her ikisinin de geleceği garanti altına alınacaktır. KDP, Azerbaycan'da yaşayan (Asuriler,Ermeniler vs.) halklar ile kardeşlik ve birliğü pakiştirmek için özel çaba harcayacak ve mücadelesini destekleyecektir. KDP, Kürdistan'daki çok zengün yeraltı kaynaklarını işleterek Kürt halkının hayat seviyesini yükseltecek, halkın tarım ve ticaret hayatı ile sağlık ve eğitim durmlarını düzeltecektir. Biz inanıyoruz ki, Iran'da yaşayan halk, kendi refah seviyesini yükseltme ve Iran ülkesini bir bütün olarak geli5tirme giücündedür (23) * Partinin kurulmasindan sonra Jê-Kaf dağıldı ve üyelerinin çoğunluğunu KDP emdi. Öte yandan doğrusu, KDP Kürt aşiret liderlerini korkutuyordu. Onlar partinin pro-komünistliğinden kaygılıydı. Sovyet işgal yönetimi ise bu etkiyi ispatlarcasına aşiretler arasındakü faaliyetlerını hızlandırmışlardı. Yönetim, KDP'ye aşiretsel destek sağlamaya calışıyordu. Fakat ge~en zaman üçinde, şüphe, şüpheyi besledi ve aşiretsel destek ~ayıfladı. Daha sonralari aşiretsel kayıtsızlık muhalefete dönüştü ve durum Qadi Muhamedd'in pozisyonunu zayıflattı. Öyle bir gün gelecekti ki Una destek veren tek kaynak kalacaktı. Irak'tan gelen ihti~ lalciler ve lüderleri Barzani (24). Mahabad'da heyecan artarken, Sovyetler'de aşiretsel desteği te5vük etmekteydi. Åma bu destekte gedikler açılmıştı bile. Dehborki, Mamgur aşiretleri Mahabad'a destek verme yeceklerini, bu birliğe katılmayacaklarını ilk bildirenlerdendi. Bu, Mahabad için kötü işaretti ve kimse sağlıklı bir değerlendirmeye fırsat bulamadan olaylar hızla gelişiyordu. Azerbaycan'da ayaklanma başlanmış, silahlı parrtizanlar her yerde Iran silahlı güçlerine saldırmaktaydılar. Nihayet 10 Aralikta demokratlar Tebriz Garnizonu'nu teslim aldilar. 12 Aralık 1945'te Azerbaycan Halk Mecilsi 101 üye ile toplandı. Bu meclis, Iran anayasasına dayanarak bölgenin özerkliğini ülan ettü. Sovyet yönetimi, Kürdistan'daki özerklüğü de tanıyıp destekleyeceğüne dair bir i5aret vermediğinden Qadi Muhammed tedirgindi ve yanlış bür iş yapmış olmamak için Azerbaycan Halk Mecline temsilci gönderme kararı aldı. Kürt temsilcileri Seyfi Qadi, Haci Mustafa Davudi, Menaf Kerimi, Kerim Ahmedyan ve Vahab Bakıryan doğruca Tebriz'e gittiler. Qadi Muhamed, bu temsilcilerin Azerbaycan'da Kürdistan temsilcileri olarak selamlanacağına inanıyordu, arna boşuna. Onlara normal diğer herhangi bir üye gibü davranılınca Azeriler'in nezdinde ne ifade ettiklerini daha net anladilar. Azeriler, Küirdistan'da kurulacak bir meclise ancak bir belediye meclisi seviyesinde itibar bahşedeceklerdi. Kürt heyeti buradaki üç toplantıya katıldıktan sonra Mahabad'a geri döndü ve memnunüyetsizliğini bildirdi. Kürtler aslında şekli bür iş yapmış oluyorlardı ve Sovyetler'e iyü niyetlerini göstennek için Tebriz'e gitmişlerdi (25). Åma Bakırof yine de dönüşlerinden dolayı gücenmişti. Öte yandan Kasım ayında Sovyetler'in gönderdiği matbaa makinası ile radyo vericisi Mahabad'da faaliyete geçmişti. Artık aralarında "Kürdistan" adını taşıyan günlük gazetenin de bulunduğu bir çok yayın elden ele dolaşıyordu. Bu yayınlar ihtilalci potansiyeli arttırmaya hizmet edeceklerdi. Zaten Bakırof Kiirdistan'ın özgürlüğünü destekleyeceğini söylememiş miydi? Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin kurulması da cesaret vericiydi. Ortam hazırdı ve düğmeye basmak yeterliydi. Bunun üzerine 22 Ocak 1946'da Mahabad'da aşiret liderleri, KDP yöneticileri, üç Sovyet subayı ve Barzani'nün hazır bulunduğu, ayrıca halkın da genüş ölçüde katıldığı bir toplantı yapıldı. Toplantıya gelen Sovyet subaylan sadec .. zlemciydi ve mitingi bir jipin içinden seyredi yorlardı (2 . Burada Mahabad Küirt Cumhuriyeti ilan edildi ve Kürt ulusal bayrağı göndere çekildi. Toplantıya Irak sınırına komşu aşiretlerin liderleri de katılmıştı. Daha sonra 30 üyeli bir ulusal parlamento tayin edilecekti. 11 5ubat 19451e, 13 üyeli Bakanlar Kurulu oluşturuldu ve Qazi Muhammed Mahabad Kiürt Cumhuriyeti Başkanı olarak yemin etti. Cumhirüyetin sınırlarını koruyacak bür askeri güç lazımdı ve savunma Bakanlığı bunun içün kurulmuştu. Bakan Mu~ hammed Hüseyn Seyfi Qadü Iran ordusunda subaydı. Qad Muhammed'in amcası oğlu olan Seyfi Qadi, ayrıca Cumhurbaşkanı yardımcısıydı. Ilk olarak hazır durumu ve planlanacak olan geleceği birbirinden ayırdı. gu anda durum acildi ve savunma genç devlete güvenilmez bir yeminle bağlı olan aşüretlerin boynundaydı. Güvenilmezlik, Kürdistan'ın geçmiş deneyimlerinden bildiğimiz özelliklerinden ileri geliyor. Aşiretler, ihtilalci kıvılcımlara yatkındırlar arna, genellikle sıkıştıklarında veya ufak tefek menfaatları yakaladıklarında hemen sıvışıyorlar. Kalın çizgilerle altını çizelim ki bu hal sadece millü bilinci eksik olan aşüretler içindir. 1800'lü yıllardan beri Kürt tarihi incelendiğinde her Bedürxan'ın bir Yezdanşêri bulunduğu goriülebilir. Milli bilinç yükseldi mi, Iran'a göç eden ihtilalcilerin yaptığı gibi, düşmanın affı tepülerek yurdunu terketmekte göze alınabülünürdi. Genç Cumhurüyet'in yöneticileri bundan dolayı bir taraftan aşiret liderlerinin sadakatının devamı için herkese onur rütbeleri verirken öte yandan da kalıcı orduyu inşa etmeye çalışıyordu. 31 Mart 1946'da Genç çumhuriyet dört lidere general riütbesi verdi. Bunlar Seyfi Qadi, Amr (Ömer-Emer) Xan Şıkaki, Harna Raşid ve Barzani idi. Bilindiği gibi Harna Raşid 1942-44 yıllarında Saqız bölgesinde Iran kuvvetlerini hırpalamış ve daha sonra üse, "ilerde" kendisinü güç durumda bırakacak eylemlerden sakınmı5tı. Amr Xan Şıkakan, Azerilerle savaşarak Celali bölgesine kadar olan batı Kürdistan'ın Kuzey kesimini kontrol altında tuttuğu halde, değişen durumlar karşısında Şah'ın ordusuna sadakat bildürmekte çok acele etmiştü. Diğer onur rutbesi verilen, aşiret liderleri de vaziyet ciddileştikçe saf değiştiriyordu. Meydanda sonuna kadar direnmeye kararlı tek aşiretsel güç kalacaktı; Barzani ve Güney Kürdistanlılar... Seyfi Qadü. Cumhuriyetün geleceği için kalıcı orduyu inşa işine de girişti. Öte yandan Sovyetler söz verdikleri silahlardan sadece hafif olanlarını ikü partü halinde Mahabad'a gönderdi. Birinci parti 1200 parçadan oluşan makinalı tüfek, tüfek ile tabancadan oluşuyordu ve 1945 Güzünde teslim edilmişti. Aynı türden, 6000 silah ise 5ubat 1946'da Cumhuriyet yetkililerine çok büyük gizlilik içinde teslim edildi. Yeni ordu bu silahlarla donatılacaktı. Ancak Sovyetler söz verdikleri tank ve top türü ağır silahları vermediler. Herhalde bir hesapları vardı. Cumhuriyet yetkilileri olanla yetinmek zorundaydılar. Inşa edilen ordu; 70 subay, 40 kadrosuz subay ve 1.200 erden oluşmaktaydı. Subaylar, Iran, Irak ve Ingiliz ordusu firarisi Kürtler'di. Askeri eğitim görevleri dışında, idari bilgiler ve görevler de verilen subaylar zaten geçmişte de tecrube sahibiydi. Ordu bütün zamanını Mahabad'da geçirecekti ve herhangi bir etkili hizmeti olmayacaktı. Genelkurmay Başkanlığı görevine binbaşi rutbesi verilen Ali Xan Şirzad atandı. Ancak bu birliklerin başlıca eğitimcileri yine Barzani ile gelen subaylar olacaktı. Ayrıca bir Sovyet eğitimcisü de gelmüşti, Kürtlerin Kak Selahattin dedikleri Yüzbaşı Selahattin Kazımof... Öte yandan Barzani de kendisine bağlı kuvvetleri yeni den düzenledi. Bu güçleri 4 askeri birlige ayırmıştı. Bu bürliklere komutan olarak albaylığa getirilen Yüzbaşı Mir Hac, Mustafa Xoşnav, Yüzbaşı Bekir Abdulkerim ve Celal Emin getirildi. Eshad Xoşevi'ile Muhammed Axa Mergêsori de albay riütbesi ile Barzani'nin askeri danışmanı oldular. Bu arada bir kısım Güney Kürdistanlı genç de askeri eğitim için Tebriz'e yollanmıştı (27) * Diğer "yeminli" aşiret güçlerinin mevcudu 10.000'i bulu yordu. Içlerinde önemlileri; Amer xan Şıkaki, Tahır Xan Şıkaki, Reşid Beg Herki, Zero Bey Herki ve Harna Raşid Xan, komuta ettiği bu kuvvetler toplam 26 aşiretin güçlerinden oluşuyordu. Bunlar, aşiretsel savunma gücü olarak Güney Cephesinde mevzilenmişledi. Mahabad'daki düzenli ordudan her aşiretsel birliğe birer irtibat subayı tayin edfin-dşti. Ama bu hazırlıkları boşa çıkaracak olan büyük dünya pazarlığı başlamıştı. dünya savaşının bitimiyle birlikte, eski ortaklar kaba hatlarıyla ikiye bölündüler; Sovyetler Birliği bir tarafta, ABI) öbür tarafta olmak üzere Tahran-Yalta Postdam'dakü seri konferanslarda, bazen yüzdelere vurarak dünya haritasını yenüden çiziyorlardı. Bu büyük savaştan en fazla toprak kazancıyla çıkan ülke, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'ydi. Finlandiya'nın bir kısmı, Letonya,Estonya ve Lituanya'nın tümü ile Doğu'da ve Batı'da bir kısım başka toprak doğrudan Birliğe katılmıştı. Ayrıca Doğu AvrupaVa bir blok teşkil edebilecek sayıda ülke "sınırlı bağımlı" bir statüde " Halk Cumhuriyetleri" adlarını alarak Sovyet yanlısı iktidarlara terk edilmişti. Işte böyle bir dünyada Stalin, Iran'ı da satranca dahil etmişti ve kuvvetli taşlara sahipti. Aleyhdeki tek faktör, tanımama eğiliminde olduğu işgal anlaşmasıydı. Bu anlaşmaya göre işgal kuvvetleri dünya savaşının bitiminden itibaren 6 ayda tüm kuvvetlerini bu ülkeden çekeceklerdi. Kartlar açılmış ve Iran'da iktidar kavgası başlatılmıştı. Sovyetler Birliği'nin kozları, çok iyi örgütlenmiş olan Tüdeh Partisi, Azerbaycan ve Mahabad Cumhuriyetleri ile oradaki askeri varlığıydı. Tudeh hemen gövde gösterilerini ve grevleri başlattı, hükümeti sıkıştırdı. yeni hükümeti kurma görevi Ahmet Kıvamusaltana'ya verilmişti. Kıvam taviz~ lerle ortalığı yatıştırma yoluna gidiyordu. Bunun için kabi nesinde üç komünist bakana yer verdi. Ayrıca Rıza Şah'tan önce 1925'e kadar Iran'da hüküm süren Kacar ailesinden gelen, Sovyet yanlısı Prens Muzaffer Firuz'u da Başbakan(28) yardımcısı olarak atadı Durum hızla değişince Ingiltere Ortadoğu'daki gidişattan ciddi endişe duyacaktı. Dünyanın bu bölgesinde " Domino Teorisi" işlemeye başlıyabilirdi. Iran, hem Ingiltere'nin "Anglo-Iranian Petroleum Company" eliyle petr , oluna hakim olduğu bir alan, hem de dü§mesi halinde tüm Ortaduğu'daki menfaatlarının tehdit altına gireceği stratejik bir mevkiydi. 1946'da gerektiğinde duruma müdahale etmek amacıyla Basra'ya askeri birlikler çıkardı. Ingilizler, muhtemelen ittifak kurdukları Güneydeki Kaşkavi ve Bahtiyari Kürtler'ini Tudeh Partisine ve Kivam Hükümetine karşı kışkırttı. Onların ayaklanmak üzere birlik kurmalarına ve harekete geçmelerine "göz yumdu"lar. Bu aşiretlerin ayak lanması bür kıvılcım etkisi yapmıştı. Iran'da sünmiş olan dinci-tutucu kesim çarçabuk toparlandı ve aktifleşmeye başladı. Bu eylemlerin yarttığı etki o kadar büyüdü ki, kuzeydeki Kürt aşiretlerinin iplerini elinde tutan Amr Xan 5ıkaki de durumdan etkilenmiş ve Iran hükümetiyle ternasa geçmişti. Amr Xan ayrıca Baxtiyari ileri gelenleriyle de temastaydı. Durum hızla değişti. Bundan cesaret alan Kıvam, 20 Ağustosta bir kısım komünist ileri gelenini tutukladı. Bu arada Şah Kıvam'ın istüfasını istedü ve Hükümeti kurma görevini şartlı olarak yine kendisüne verdi. Kıvam'ın yeni kabinesinde hiçbir komüniste yer verilmeyecek, Azerbaycan'da hükümetin otorütesini tesis edecekti. Kıvam'ın 16 Ekimde Şah'ın onayına sunduğu heyet bu doğrultuda oluşturulmuştu. Askeri ve siyasi alanda bu gelişmeler olurken, diplomaside de kaşlar çatılmıştı. Askeri alanda taraflar kademeli olarak kuvvetlerini geri çekeceğine bölgeye yığınak yapınca, tüfek şakırtılarmın sıcak bir sürtüşmeye dönüşmemesi için Mart 1946'da diplomatik faaliyet alanı da zorunlu bir canlılığa kavuştu. Ilk atak Iran'dan geldi ve savaş Bakanı General Ahmed Hamadi, Iran-Sovyet ilişkilerindeki tırmanmayı Birleşmiş Milletler'e götüreceklerini söyledi. Aynı Mart ayı içerisinde, ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Acheson Iran'daki durumun Türkiye'ye ve Ortadoğuda'ki petrol bölgesine yönelen bir eylemin ilk adımı olabileceğini söyledi. ABD'nün; böylece bir kargaşalıklar ve anlaşmazlıklar dönemüne girilebileceğinin bilincinde olduğunu kaydetti. Ona göre Ortadoğu'daki durum vahim(29) i. Olay ABD ve Ingiltere'de büyük akisler yaratacaktı Iran Wye resmen başvurdu. Gromiko, Nisan başlarında meselenin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde görüşülmesine karar verilmesi üzerine, ülgili yerlere başvurarak Iran ile Sovyetler Birliğü'nin anlaşabileceğini gözönünde tutarak meselenin gündeme alınmasının 10 Nisana ertelenmesini istedi. 4 mart günü Ingiltere, 6 Mart günü ise ABD, Sovyetler Birliği'ne Iran'dan zamanında çekilmedüği için protesto notaları verdiler.Sovyet yığınağının artması üzerine ABD, 9 Martta SSCB Hükümetine çok sert bir nota daha tevdi etti ve durumdan duyduğu ciddi endişeyi büldirdi (30). Iran'daki kapışmanın da gerçek kutupları böylece belirginleşmiş oldu ve ABI) her alanda olduğu gibi burada da Sovyet'leri marke etmeye başladı.ABD çok sertleşmişti. Bundan cesaret alan Iran'ın Birleşmiş Milletler'deki Büyükelçisi Hüseyin Ala'da az gürültü koparmış değildi. Bunalımın ufukta göriündüğü bir sırada Sovyetler ansızın tutumlarını değiştirdiler. BM'deki Sovyet Temsilcisi Andrei Gromyko, 26 Mart 1946'da yaptığı bir açıklamada "hesapta olmayan bür durum başgöstermediği taktirde" Sovyet Kuvvetlerinin 5-6 hafta içinde Iran'dan çekileceğinü bildirdü. 5 Nisan 1946'da Iran Başbakanı Kıvam ile Sovyet Büyükelçisi I. G. Sadçikof arasında meşhur ortak petrol ararna şirketüni kuran anlaşma imzalandı. Böylece bu büyük devletün çekilme zorunda kalırken onuru kurtarılacaktı. Analaşmaya göre Sovyetler 6 Mayıs 1946'da IraKdaki kuvvetlerü çekme işlemini bütürmeyü taahüt ediyordu. Petrol anlaşması 50 yıl yürürlükte kalacak ve imza tarühinden itibaren 7 ay içerisinde parlamentoya sunulacaktı. Anlaşma Azerbaycan meselesini " Iran'ın bir iç işi" olarak görüyordu ve Iran tarafından "barışçı bür şekülde" halledi(31) leceğini kaydedüyordu Sovyetler Birliği imzasına sadık kaldı ve 6 Mayıs 1946'da tarnarnen çekildi. Iran'da hemen yeni seçimler yapıldı ve meclis yeniden oluşturuldu. Bu meclisin acelesi vardı ve derhal anlaşmayı, görüşmeye başlayacaktı. Sonuçta anlaşma 22 Ekim 1946'da Iran meclisinde iki kabul oyuna karşılık 102 oyla rededildi. Böylece petrol ararna riüyası da bozulan Sovyetler Birliği Iran'dan hiçbir şey elde edememiş oldu. Şimdi sıra Azerbaycan sorununun "barışçı" çözümündeydi" Diplomaside adım adım karanlık sona doğru gidülirken Şah'ın askerleri de yavaş yavaş Kürtlerle bilek güreşine oturuyorlardı. Martın ikinci haftasında Zero Beg Herki, bölgedeki aşiretlerin de yardımıyla güneydeki Iran mevzilerine kötü bir saldırı düzenledi. Bir plana bağlı olmadan talan havasında gelişen bu saldırı Zero BegUn yenülgisi ile sonuçlandı. Bu zafer Iran'lılara moral şınnga etmiştü. Bunun üzerine Şah'ın kurmayları Serdeşt Garnizonunu takviye ettiler (32). Kuzeye saldırı için fırsat kollar olmuşlardı. 24 NisanVa bu defa Şah'ın kuvvetleri saldırıya geçmişti. Takviyeli Saqız garnizonundaki kuvvetler Albay Kisra'nın komutasında kışlasından çıktı. 600 kişıden oluşan kuvvet topçu ve suvari birliklerinin desteğine de sahipti. Birlik, öğleye doğru Qahrawa'ya (Kahrabad-Xarabad) vardı. Burada istirahate çekilmek istediler. Oysa Barzani'ye bağlı kuvvetler kendilerinin bulunduğu mevzilerin hemen kar~ısında mevzilenmişlerdü. Şah'ın askerleri kendileri üçin feci olan bir pusuya düşmüllerdi. Sağ kalıp kaçabülenler Saqız'a kadar kovalandılar (33 . Bu askeri birlik, 21 ölü, 17 yaralı ve 180 esiri geride bırakmıştı. Olay genç Cumhuriyet'te büyük bir sevünç a atırken Barzani'lere Batı Kürdistan'da da sükse sağladı ~Å 4r ) * Aynı akşam esirler Mahabad'a götürülmüştü. Burada subaylar serbest bırakılarak Saqıza'daki garnizonlarına gönderilirken askerler de Tebriz üzerinden evlerine gitmek üzere serbest bırakıldı. Kahrawa çarpışmal?irı Cumhuriyet'in sınırlarının eğer istenirse kuvvetle savunulabileceğinin işareti olmuştu. Bu kahramanlık gösterisine katılanlara Barzani ve Qadi Muhammed birlikte cepheye giderek takdimamelerinü verdiler. Öte yandan Güney Kürdistan'daki Kürt örgütleri de dikkatlarını Mahabad'a odaklamışlardı. 5oreş partisi Mahabad'dakilerle ve Sovyetler'le işbirliği imkanını araştırmak üzere Harnza Abdullah'ı temsilcü olarak gönderdi. Abdullah burada Barzani, Barzaniler, Irak ordusundan kaçan Kürt subayları ve Güney Kürdistan'ın ileri gelenleriyle görüştü. Temaslarının sonucunda Güney Kürdistan'da da Mahabad'dakine benziyen bir K13P kurulması fikri ağırlık kazandı. Ortaya çıkan ana tema bu partinin Iran KDP'nin bir seksiyon örgütü olmaması gerektiği merkezindeydi. Böylece Jê-Kafçıların geliştirmeye çalıştıkları "Kürdistani örgütlenme" fikri yerini "bölgesel örgüt" modeline terkedilecekti. Mahabad;daki Güney Kürdistanlılar Barzani başkanlığında bir kurucu komite oluşturdular. Hamza Abdullah, Güney Kürdistan'daki Kürtlerle kontak kurmakla görevlendirilmişti. Kurucu Komite, ayrıca Kürt örgütlerine yeni partinin arkasındaki temel nedenleri izah eden mektuplar kaleme almıştı. Parti; Kürt Kurtuluş Hareketinin ideolojik öncülüğünde, bütün yutrsever ve sadık kürt müllüyetçilerünü içine almalıydı. Bu amacın gerçekleştirülmesi için halıhazırdaki bütün Kürt organizasvonlarının feshedilerek yeni partiye katılması gerekiyordu (35). Kürdistan Komünist Partisi olma iddüasıyla ortaya çıkan goreş Partisinin temsilcisi Hamza Abdullah giydiği yeni demokrat elbise ile Güney Kürdistan'a döndü. Barzani'nin güvenini birlikte getirdiğü için de parti kuruculuğu görevini başarıyla sonuçlandıracağından emindi. Süleymaniye'ye vardığında ilk olarak Jê-Kaf üyesi Avukat Ibrahim Ahmed'i gördü ve onun evinde kaldı. Isteği üzerine I. Ahmed onu gizlice Bağdad'a götürdü, Abdullah orada tüm Kürt partilerinden temsilcilerin katılacağı bir toplantı düzenledi. Bu toplantıya daha önceki görüşmelerde KDP'nin inşasının gerektiğine inanan partiler alınmıştı. Kendilerini hala Batı Kürdistan'daki lağvedilmiş Komela Jê-Kaf'a bağlı sayan I, Ahmed ve arkadaşları tabii ki bu toplantıya alınmadılar (36). Toplantıya üç parti katılmıştı ve tartışmalar çok sert cereyan ediyordu. Barzani'nin Kürdistan'da hala geçerliliğini koruyan ideolojik hattın konuşuyorlardı. Bu hattın örgütlenmede ön gördüğü model demokratik kitle partisü modeliydi. Bu tezi savunma görevini Abdullah üstlenmişti. Karşıt teze ise Abdullah'ın Partisi Şoreş sarılmıştı ve Maksist-Leninist öncülükte ısrarlıydı. kendi öncü konumlarını tartıştın,nıyorlardı. Abdullah, ükü toprak ağasını da içeren bir karma liderlik önerince kıyamet koptu. Şoreş temsilcisi, bu durum karşısında partisinü sürdürme kararı aldı. Bir tartışma da bu yüzden çıkmıştı. 0, Kürt proletaryasının bağımsız örgüt anlayışını sürdürecek böyle bir partiye ihtiyacı olduğunu bildirmişti (37). C,ünkü kitaplar prolaterya için öncülükten başka bir yer göstermiyorlardı. Abdullah ise Kürdistan'da geri bür toplumsal yapı bulun~ duğunu söylüyordu. Prolateryası yok denecek kadar azdı. Devrimci güç Kürt aşiretlerinin elindeydi. 0 halde bu yapıyı harekete geçirici bir örgütlenme modeli gerekliydi. Tabii eğer ulusal kurtuluş mücadelesi aşaması atlanmayacaksa! Abdullah sonunda zafer kazandı. Arna eski göriüşlerinde hala ısrar edenler vardı. Bunlardan parti sekreteri ile Avukat Nafi Yunus ve Hamid Osman, Barzani'nin temsilcisi H. Abdullah'ı, sağ sapmacılıkla suçlayarak partilerinden ayrıldılar. Bu iddiaya sebep iki yurtsever toprak ağasının parti yönetimine önerilmeleriydi. Abdullah, herşeye rağmen Koysancaqlı Muhammed Ziyad Axa ile Şeyh Mahmud Berzenci'nin oğlu 5eyh Latifi savundu. goreşçiler ise bunları Kürt aristokrasisinin temsilcileri olarak kabul ediyor ve parti merkez komitesine alınmalarını' "devrime ihanet" olarak görüyorlardı. Bu üç kişi partilerinden ayrılıp tekrar IKP'ye döndükten sonra Soreş Partisi, Rızgarü ve Hêva birleşerek IKDP'yi oluşturdu. (38) Tarih: 16 Ağustos 1946. Partinin ilk adı Kürt Demokrat Partisi olmuştu. Barzani yokluğunda parti başkanlığına getirilirken, H. Abdullah sekreter oldu. Şeyh Latif ile Şeyh Ziyad genel başkan yardımcıliğını üstlendiler. Part bir de yayın organı çıkarmayı kararlaştırdı. Bu yayının adı Rızgari olacaktı. Parti proğramında Kürtlerin ulusal amaçları birincil önerne sahipti. Parflye göre Kürtler Irak birliği içinde özgürce yaşamak istiyor ve Ingilizler'in zorla kabul ettirdikleri ilhakı reddediyorlardı. Sosyal ve ekonomik taleplerle ilgili maddeler proğramın belirgin eksiklikleriydi ve parti si asal olarak olgunlaştıkça bu eksiklikler giderilecekti (39~. Bu arada 1946'da Mahabaddaki Merkez yıkılmış ve Jê-kafcıların seksiyonu olduklarını söyledikleri örgütün izi bile kalmamıştı. Irak seksiyonu üst üste üç konferans topladı. Durum anlaşılmıştı. Onlerinde iki yol vardı; YA IKP'ye katılacaklardı, ya da KDP'ye. Coğunluğun gönlü KDP'deydi. Müracaat ettiler. Kifri grubu dışındakiler toptan KDP üyesi oldular (40). Kifrililer IKP'ye katılmayı daha uygun bulmuşlardı. Kahrawa baskını 5ah~ı güçlerin moralinil bozmuş, KDP'ye katılmaları hızlandırmıştı. 20 Mayısta yine! Barzani'ye bağlı güçlerden bir grup, Sanandajlı bir Kürt'üän komuta ettiği kaşif koluna saldırdı. Birliğin komutanı ve iki er öldiüriüldü, kalanlar dağıldı. Haziran ba5lannda Saqız'da üstlenmi5 olan Iran birlikleri, doğrudan yeni Genelkurmayy Başkanı Razrnara'nın komutasına geçti . Razmara'nın eliinde ayrıca tank, top ve uçaklarla desteklenen, mecutları da 5.000 olan iiç tabur asker vardı. Kürt kuvvetleri ise, o gune kadar çıkarabildikleri en yüksek rakamı, 13.000 i biulmuştu 41 * 3 Mayıs 1946'da Razmara ateşkes görüşrmeleri için Saqız'a geldi. Amaç; saqız-Baneh- Serdeşt yolunum açık tutmak ve buraya erzak akışını güvence altına almakttı. Aynı siralarda bir Kürt-Azeri heyeti de göriüşmeler için orada bulunuyordu. Hatta Izzet Abdulaziz ve Genelkurmay Başlkanı Cafer Kerimi de vardı. Anlaşma gereğince Kürt kuvvetlerü Saqız'dan dört kilometre öteye, Sardaşt'a giden yoldan üç kilometre geriye çekilecek buna karşılık Saqız'da devamlı Kürt temsilcileri bulundurulacaktı. Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi Cumhuriyet hükümetinin onayına bağlıydı.«42,) Mahabad'ın ise bunu kabul etmeye pek niyeti yoktu. Bu durum karşısında taraflar mevzilerini güçlendirdiler. 13 haziran 1946'da Razmara ilk olarak Mlameşah tepesine karşı ileri harekata girişti. 2000 kişilik kuvvet, tank ve topların desteğinde Mustafa Xoşnav birlijginin bulunduğu mıntıkaya doğru ilerledi. Savaşa özellikle Halil Xoşevü'ın komuta ettiği 13 peşmerge katılmıştı. Bu ktuvvet daha sonra 30 peşmerge ile takviye edilerek 43 kişiye (çıktı. çarpışmalar üç gün sürdü. Razmara bu savaşta Mameşalh'ta sadece bir tepeyi alabildi. Iran ordusu 22 ölü 40 yaralı vermiştü. Kiürt kuvvetlerinden ise sadece Xalil Xoşevü aldığı (on kurşun yarası ile can verecekti (43). Öte yandan Serdeşt'te de bazı sürtü5meler olmuştu. Birleşmiş Milletler'de Iran temsilcisinin Azerbaycan meselesini Güvenlük Konseyinde gündermde bırakmaya calışması Tebriz yöneticilerini endişeliendirdi. Bunun üzerine onlar, Azerbaycan meselesinini bir iç mesele olduğunu, çünkü Azerbaycan'ı Iran'dan ayırmayı düşünmediklerinü açıkladılar. 0 halde Azerbaycan'ın Iran'daki statüsü ne olacaktı? Bunun için Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Başkanı Cafer Peşvari ile Tahran hükümeti temsilcisi Firuz arasında görüşmelere başlandı (44). Peşvari 27 Mayısta anlaşma masasına oturmadan önce gerekçesini şöyle açıklıyacaktı; "... Amerükalı'lar ve Ingilüzler, Azerbaycan sorununu, büyük dostumuz Sovyetler Birliği'ne karşı bir takım oyunlar ve entrikalar çevirmek için araç olarak kullanmaya çalışmaktadırlar." (45) Demek ki bu etrikalar olmazsa Peşvari bağımsızlığı deneyecekti. Yahutta Azerbaycan'ın ayrılma hakkını kullanması için, kimsenin SSCB'ye karşı "entrika ve oyunlar" çevirmemesi gerekiyordu. Iyi bir mantık doğrusu! Sonunda 13 haziran 1946'da varılan bir anlaşma ile Azerbaycan yeniden 'Anavatan"a katıldı. Buna karşılık Şah, Azerbaycan Yasarna Meclisini bir yerel meclis olarak tanıdı. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri, Iran ordusunun bir parçası sayıldı. Ancak staw daha sonra merkezi hükümet ve yerel yöneticiler arasında kurulacak ortak komisyonda karara bağlanacaktı. Anlaşmaya göre merkezü hükümet, Azerbaycan yerel yönetimi tarafındån gösterülecek adaylar arasından birüni genel vali olarak atayacaktı. Anlaşmada Kürtler'in durumu pek ele alınmamıştı. Sadece Azerbaycan'da yaşayan Kürtler'in anlaşma maddelerinden istifade edeceg'ı ve bunların ilkokulu Kürtçe okuyacağı kaydedülmekteydi ~46). Azeriler Tahran , Hukümetiyle oturdukları muzakereleri ve yaptıkları anlaşmayı önceden Kürtler'e bildirmemişlerdi. Oysa daha henüz Nisanda yapılan Kürt-Azeri anlaşmasının 5. maddesi "Taharan hükümeti ile yapılacak herhangi bir goruşmenin Azerbaycan ve Kürdistan Hükümetlerinin çıkarına olması ve bilgileri içinde yapılması zorunludur" diyordu. 23 Nisan 1946'da yapılan anlaşmanın adı da pek ihtişamlı" Kürt-Azeri Dostluk ve Işbirligi Analaşması." Ama ne dostluk değil mi? Işine geldiği anda satabileceğin "dost"lar bulabildikten sonra, karala karalayabildiğin kadar ak kağıtları! Bu arada, Azeri-Iran anlaşmasından hemen bir hafta sonra, Mahabad Hükümetinin Sanandaj'a saldırarak zapetmek üzere Saqız-Baneh hattına yığınak yaptığını haber alan Sovyetler'in Tebriz konsolosu harekete geçti. konsolos Saqız'ın kuzeyindeki Sere köyünde Qadi Muhammed, Barzani, Amr Xan $ıkaki, Mür Hac ve Mustafa Xoşnav ile görüştü. Onlara saqız'ın ötesine yapılacak bir harekatın Ingiliz petrol çıkarlarını tehdit edeceğini söyledi. "Eğer Kürtler bir saldırıya geçerlerse, Iran ordusunun Cumhuriyetin sınırlarına karşı başka cepheden saldırıya geçmesi halinde, Kürtler bu saldırıyı püskürtmekte Sovyet desteğine güvenmemelidir" (47) şeklinde konuştu. Bunun anlamı açıktı. Saqız'a kadar olan bölge Sovyet işgal bölgesiydü, gerisü Ingülizlerin. Diplomatik alandaki tartışmalara başka ögelerin katılması, zaten zayıf olan Sovyet "kartları"nı daha da zayıflatacaktı. Bu ise Kremlin'in niyetlerine limon sıkmak gibi birşeydi. "Destek" falan gibi şeylerle ilgilü söyledükleri ise havada kalan laflardı. Mayısta Iran'ı tamamen boşaltan Sovyetler'in bunu yapma yacağı, Şah her iki Cumhuriyeti' de carmıha gerdiği zaman belli olacaktı. Arna bu ihtar, aşiretsel alan ile Mahabad hükümeti'nin ilişkilerine, ağır bir darbe olmuştu. Aşiretleri artık can korkusu sarmıştı. Iran'la anlaşan Azerbaycan'ında "dostluk" anlaşmasının 4. maddesi gereğince bir saldırı halinde Kürtlere vermek zorunda oldukları desteği vermeyecekleri de kesinleşmiştü. Balayı bitmiş, herkesü bür terkedilmüşlik hissi sarmıştı. Aşiretler artık kendilerini havada hissetmeye başlamışlardı. Bu hava içinde Qadü Muhammed Ser köyünde Iran Genelkurmay Başkanı ile yolların açık tutulması ve Saqız'a üç Kürt temsülcisünün atanması ile ülgülü anlaşmayı yapıyordu. Suyun akış yönü değişmişti. Arkasız kalan veya kalacak olan geng cumhuriyet~iler birşeyleri kurtarmanın çabalarını sürdürüyorlardı. Bu çabalardan birinde Qadi Muhammed Sovyet garantörlüğünde Iran Başbakanı ile görüştü. Qadi, Azerbaycan'ınküne benzer bir anlaşma zemini aradı. Başbakan Kıvam, ağustosta yapılan görüşmelerde kendisi bu teklüfi yapınca Qadi sevindi. Teklif makbul karşılandı. Arna Sovyet tarafı, daha Kürdistan'ı Azerbaycan'ın bir parçası olarak görüyordu. Bunun için önerilen statüyü soğuk karşıladı. Onlara göre bunu kabul etmek, Azerbaycan'a "ühanet"le eşanlamlıydı. Qadi büyük bir sıkıntı üçinde, belkide kendileri için bir "firsat" olabilecek öneriyi geri çevirecekti. 0, artık bir boşluktaydı ve adeta biçilen kaderi bekliyordu. Öte yandan aşiretsel muhalefet gittikçe büyüyordu. Qadi Muhemmed'e karşı yürütülen açık muhalefeti, ilk olarak Qaranei Axa'nın yerine Mameş aşiretinin başına geçen oğlu Marn Aziz ile Mamgurlar'ın reisi Beyazıd Axa başlattı. Bunların işi azıtması üzerine Barzani'ye bağlı kuvvetler tarafmdan Irak'a süriüldüler. Daha sonra Kuzey aşiretleri, Azeriler'in seçtükleri siyasi çizgiden duydukları kaygı ve Saqız yöresinde Sovyetler'in ortaya koyduğu tavırdan dolayı yeni arayışlar içine girmişlerdi. Bu aşiretlere Amr Xan öncülük ediyordu. Amr Xan, Azeriler'e karşı, umudunu samimi bir şekilde Cumhuriyete bağlamıştı. Arna Sovyetler'in tavrı ve esen rüzgarın yön değiştirmeye başlaması onu yeni arayışlara itiyordu. Mahabad'a karşı yüklendiği askeri görevlerden istifa etmesi ve Zindeşt denilen kendi köyüne çekilmesi, umut lafinın kendisi için artık bir anlam ifade etmediğinin işaretiydi. Güney Cephesinde de çözülme hızlanmış ve Serdeşt'ten Baneh'ye kadar cephenin savunması Barzaniler'ün omuzuna kalmıştı. Qadi Muhammed'in artık manevra kaabiliyeti kalmamıştı. dayandığı aydınlar da panik halindeydi. Sovyetler ise Mayıstan beri Aras'ın ötesine geçmiş, kuru gürültü koparıyorlardı. Cumhuriyeti destekliyebilecek başlıca güç olarak Barzaniler kalmıştı. Barzani'ye bağlı kuvvetleri takviye etme lüzumu doğarsa, savaş alanına sürülebilecek 1000'in altında silahlı savaşçısı olan Mahabad'ın Gawrik ve bir de daha küçük Zerza aşiretleri vardı. Kurulan minyatür 1.200 kişilik ordu ise kendi kendisini korumaktan acizdi ve dağılıyordu. Qadi son olarak aşiretlere başvurarak "eğer savaşırlarsa, Sovyetler'in vaadedilen ağır silah yardımı'nın geleceğini bildirdi ise de kimseyi ikna edemedi (48) . Eskiden su yüzüne çıkmayan gerçekler de kendini göstermeye başlamıştı. Bunların başında, aşiretsel alanın başlıca geçim kaynağı olan tütünün artık Iran pazarını kaybetmeye başlaması geliyordu. Durumlarının iyileşeceğine, kötüleşmesi ve dünya savaşının getirdiği sıkıntılar büyük bir ekonomik bunalıma yolaçmıştı. Onlar üstelik ekmeklerini de Barzaniler'le paylaşmak durumunda kalmışlardı. Ki bazı aşiretler zaten 1943'ten beri hükümetle "iyi" ilişkiler içindeydi. 1946 güz ayları Iran Hükümetinin zoru başardığı aylardı. Tudeh Partisi, Ağustos ve Eylül aylarında meydana gelen olaylardan sonra önemli bir güç olma durumunu kaybetmişti. Mahabad'da da aşiretsel desteğin kalktığı ortadaydı. Sıra Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin yutulmasına gelniişti ve bu da çok kolaydı. Kıvam önce bir açıklama yaparak, tüm ülkede hükümetin otoritesini tesis edeceklerini ilan etti. Bu, Azerbaycan'a askeri müdahale yapılacağı anlamına geliyordu. Tahran'daki SSCB Büyükelçisi, ülkesinin, sınırına yakın olan ve stratejik önem taşıyan Azerbaycan bölgesindeki karışıklıklara göz yummasının mümkün olmadığı uyarısında bulundu. Bu ihtar Azerbaycan Halk Cumhuriyeti için sevindiriciydi ve Sovyetler'in müdahaleye karşı kuvvet kullanma kararında olduğu anlamına gelebilirdi. Ama 27 Kasım 1946'da bir başka dev türedi. ABD'nin Tahran Büyükelçisi George V. Allen" Iran Hükümetinin ülkesinin her tarafina güvenlik kuvveti gönderme kararı bence doğru ve normal bir karardır" diyordu! Oyle ya Azerbaycan Iran'a bağlı değil mi? 0 halde bu iç meseleye peden mudahale edilsindi? ABI) Büyükelçisinin sözlerine böyle formel gerekçeler aramak, karşı cevapları da davet eder. Bu sözlerin anlamı, kısaca "Kıvam sen dilediğini yap, ben itirazları silahh da olsa kar§ılamaya hazırım" idi. Bu açık çek Iran Hükümetini attığı adımlarda korkusuz ve tavüzsüz kılacaktı (49), Iş başa düşmüştü. Azerbaycan harp konseyi Tebriz'de toplanarak durumu değerlendürdi ve Iran birliklerinin yiürüyüşlerine karşı direnme kararı alındı. Hükümet 11 Aralık 1946'da bir bildüri yayınlayarak halkı Iran ordusuna karşı direnişe çağırdı. Ertesi gün savaş başladı ve Azerbaycan'da tam bir bozgun havası esti. Hükümet üyelerinden canlarını kurtarabilenler SSCB'ye dogru kaçmaya başladılar. Öte yandan Kürt Herki ve Şıkak aşiretleri de Tebriz'e saldırdılar. 13 Aralık 1946'da Iran ordusu Tebriz'e vardığında "ateş serbest" kılınmış ve düzenlenen ADP'li avında her kademeden Azerbaycan insanı canlı bir hedef haline getirilmişti. Azerbayean Halk Cumhuriyeti'nin çöküşü beklenmedik şekilde hızlı oldu. Olay MahabadVa şaşkmlık ve korku yarattı. Onlar SSCB'nin, hemen hemen kendi eserleri olan Azerbaycan'ın böyle kolay yutulmasına izin vermiyeceği inancındaydılar. Azerbaycan bile feda edildiğine göre, Mahabad için kimsenin kılını kıpırdatmayacağı ortadaydı. Mahabad Hükümeti, direnişi dü§ünmeyi bile gereksiz gördü. Coğu SSCB'ye sığınma yollarını aramayı düşündülerse de Qadi Muhammed'in yerinden bile kıpırdamadığını görünce vazgeçtiler. Durumun karmaşıklaşması ve Tebriz'ün düşmesi üzerine Barzani cepheden döndü. Mahabad'da Qadi Muhammed ve Seyfi (Seid) Qadi ilé alınacak tedbirleri göriüşecekti. Barzani ayrıca savunmasız kalan Mahabad ve çevresini korumak üzere kendisine bağlı kuvvetleri yeniden düzenledi. Güney Cephesindeki birliklerinü Mahabad ve Bokan'a geri çekti. Bokan'daki güçlere Şeyh Muhammed Xalid komuta edecekti(50). Ama Barzani'yi bir sürpriz bekliyordu. Mahabad diren meden teslim olmaya hazırlanmaktaydı. Buna şiddetle itüraz ettü, dünletemedi. Yapacak birşey kalmamıştı. Göçmen ailelerini Bokan, Naxade ve gino gibi Irak sınırına yakın yörelere naklettirirken, Kürtler'in gördüğü tatlı, fakat çok kısa rüyayı düşünüyordu. Özgürlüğü getirecek olan bir ulus gibi davranma hala çok uzaklarındaydı. Kürtler, kendi kurdukları küçük dünyalarının bir adım ötesüni göremiyecek durumdaydılar. 13 Aralıkta Qadi Muhammmed'in kardeşi Iran meclis üyesi Sadr Qadi arabuluculuğa başladı. Yüklendiği görev Qadi Muhammed ile Iran ordusu komutanı General Humayuni arasında anlaşma sağlamaktı. Humayuni MianduWa gelmiş olduğundan Sadr da oraya gitti. Sadr, General Humayuni'ye Kürtler'in Mahabad'ı barışçı yoldan teslim etmeye hazır olduklarını bildirdi. Humayuni bunu kabul ediyordu, fakat bir şartla; Barzaniler, kendisi şehre girerken orada bulunmamalıydı. Bunu denetlemek için öncü güç olarak Albay Caffari komutasında, hükümet yandaşı Dehborki, Mameş ve Mamgurlardan oluşan bir kuvvet gönderdi. Qadi Muhammed bu gücü Mahabad yakınında durdurdu. Albay Caffarü'ye şehri ancak düzenli ordu birliklerine teslim edebileceğini bildirdi. Aşiret kuvvetleri, muhtemeldir ki çapul hareketlerine girişeceklerdi. Bu eruş Caffari'nin aklına 5 yatmış ve aşiretler geri çekiln,..,,.. 51 . Böylece Qadi Muhammed kendi kellesi pahasına ulusunu bir felaketten daha korumuş oluyordu. ( Dr.Mehmet Sirac BILGIN) Devami var. Fermo, li vir mizeke !http://www.pdk-xoybun.com |