Mezopotamya Ben Mezopotamya !... Asya'nın nazlı kızı. Bereketin, bolluğun ve sevdaların diyarı... Sevgi ve kin, Öfke ve hırs, Savaş ve barış bende anlamlandı. Bende vücut buldu ruh, Tarih benimle başladı... Özgürlük göbek adımdır, Dağlarımda ve ovalarımda, Zümrüt yeşilinde Ve güneşin sihirli renklerinde, Rüzgarın o karşı konulmaz, Muhteşem ritminde bir kısrak olur, Fırat'la yarışır, Dicle'de dinginleşirim.. Nemrut'ta kara kartalın kanatlarında Tanrılara meydan okurum... Eridu'da Gılgameş olur, Enkidu'yu ehlileştiririm, Hammurabi olur 282 ile düzen getiririm... Tanrıça İştar benimle aşık atamaz, Çünkü özgürlük ve sevdanın pınarı benim.. Çünkü ben Mezopotamya'yım Asya'nın nazlı ve biricik kızı... Güneş; Önce Ve en güzel bende doğar. Yayılır çekinmeden, Çırılçıplak dolanır gün boyu Ovalarımda, dağlarımda... Kah bir kelebeğin kanadında, Kah yeni doğan bir kuzunun yanıbaşında, Bazen tohuma duran bir çiçeğin tomurcuğunda Bazen de İzlo'nun doruklarında akşamı getirir... Vedalaşırken batımda, Mor gecede ayın en güzel yüzüne emanet eder beni, Ertesi günde buluşmanın sevgi ve coşkusuyla... Çünkü ben Mezopotamya'yım Güneşin ve ayın maşuku... İnsanlarım mert ve sevecen, Çünkü benim suyumu içtiler, Ekmeklerinde, sevgiyle büyüttüğüm başaklarım Ayranlarında, sütümle beslediğim, Mis kokulu otlarımın tadı var... Çünkü onlar benim çocuklarım, Ruhları bende bedenlendi... Özgür, mağrur ve sevgi dolu.... Zamansız zamanlar, Dokunulmamış zaman aralıkları, Çağlar ötesi kültürler, Atlar ve atlılar, Diller ve dinler, Gelenek ve renklerle, Çocuklarımın içindeki evrenim ben. Tıpkı; Güneşin etrafında dönen dünya gibi, Etrafımda sevgiyle, coşkuyla dönerler. Geçmiş ve geleceği, O an yaşatırım onlara, Geçmiş ve geleceğe saplanmadan... Ateş ve su; Benim şahitliğimde evlendi, Ateş sunakları, İlk ve en önce, Benim için yakıldı. Gündüzlerin gündüz, Gecelerin gece olduğu, Uçsuz bucaksız, Bir sığınak oldum çocuklarıma... Kıl çadırlarda, Yaşama yön veren rituellerde, Hep baş köşede oldum; Mırra; Ateşin, suyun Ve çocuklarımın Hediyesi oldu bana. Çünkü; Yiğitlik, Ahde vefa, Barış ve hoşgörü, Toprağıma ve insanıma verdiğim mayamdır... Çünkü, Ben Mezopotamya'yım, Asya'nın mağrur ve anaç kızı... En iyi bağbozumları bende olur, En iyi şarabı, en tatlı şırayı ben veririm Belki de bundandır, Benim topraklarımda aşk, Sevmek ve sevilmek, Şarap tadında olur... Bundan değilmi ki; Babil Kralı Nabukodonosor, Sevdası için Mardin'den Şamran'larla Şıra akıttı yüzlerce mil aşağılara, Bundan değilmi ki, İskender Zınnar'a ; Prenses Fahriyye ve Ravza cennet bahçelere, Şad Buhari Mardin'e yerleşir.. Timur, Kustus, Antonius ve daha nicesi, Bu sevdanın peşinde topraklarıma kan bulaştırdılar... İhanet ektiler topraklarıma; Kelepçe vurdular çocuklarımın gözyaşlarına... Dağlarımda ağaç bırakmadılar, çıplak kaldım, Utanırım..ele güne karşı, Utanırım.. aya, güneşe karşı Çünkü ben Mezopotamya'yım, Asya'nın nazlı ve özgür kızı... İbrahim bende doğdu, Sin Mabedinde aya ve yıldızlara yakarırken doğruyu buldu... Zarathustra, Mani ve Yezidiliğe ben ilham oldum, İlk Hıristiyanlara ben kucak açtım Lorna ve Anastisiupolis ile, İslam'ın yolunu ben açtım Dermetinan'da Hacı Kemal, Kosar'da Hoca İhsan, Selman-i Pak ve niceleri İslam dediler; Moşe Bar Kifo, Hanna Dolabani; Hammara'da, Deyru'z Zafaran'da, Mor Mihail'de Mesih demediler mi? Ekmeğim, suyum ve güneşim hepsine yetmedi mi? Yetmedi mi? Zeytinim incirim ve narım... Utanırım anamdan, kardeşlerimden, çocuklarımdan Utanırım güneşten, aydan ve rüzgardan... Utanırım, aç yatan bebelerden, dedelerden, Utanırım, el kapısında iş dilenen civanlardan, İçtiği suya pislik bulaşmış analardan, babalardan utanırım.. Çünkü ben Mezopotamya'yım Asya'nın nazlı ve mağrur kızı... ....... ....... 1998 / Necat İltaş necatiltas@yahoo.com Fermo, li vir mizeke !http://www.pdk-xoybun.com |