PARTIYA DEMOKRAT´A KURDISTAN - XOYBUN

PDK - XOYBUN



Türkiye’de Federasyon olmazmış !!


23. Mart. 2005 — 23 ve 24 Şubat 2005 tarihlerinde Hürriyet Gazetesinde Faruk bildirici ile bir söyleşi yapan Sayın Orhan Doğan Türkiye’de Federasyon olmaz dedi ve işin içinden çıktı.

Belirli bir süre beklemek gerekliydi. Belki DTH ( Demokratik Toplum Hareketi) toplantılarında konu tartışmaya açılır. Bu doğrultuda bir takım bilimsel veriler ortaya çıkar. Türkiye’de neden Kürt Federasyon’u olmaz tezi bilim yöntemi ile açıklanır diye düşündüm. Ne var ki bu güne kadar bu toplantılarda da bu konuya herhangi bir açıklık ve bilimsel çalışmaya dayalı verimli bir düşünce ile konuya açıklık getirilmedi. Bilimsel çalışma bir yana yapılan toplantılarda bu konunun gündeme dahi alınmadığı görüldü.

Foto : G.Doxan


Bir şeyin olup olmayacağını bir takım deney ve gözleme dayalı olarak bilimsel bir çalışma ile saptamak mümkün. Bilimsel çalışmalardan uzak yapılan tespitler kişilerin sübjektif görüşleri olmaktan öteye gitmez.

Sayın Orhan Doğan’ın Tek gerekçesi: Federasyon ’’Günün koşullarına uygun olmadığı düşüncesindeyim. Ben Türkiye’de Kürt sorununun federatif bir yöntemle çözülmesinin mümkün olmadığı kanısındayım. Bir kere Türkiye’de Türkler ve Kürtler, federal bir yapıya sahip olan diğer ülkelerdeki gibi değiller, çok iç içe geçmişler. Örneğin İstanbul bir Kürt kenti gibi. Türkler ve Kürtleri farklı bir coğrafyada yaşatacak demografik bir yapı hiç olmadı Türkiye’de. Aydınlar Bildirisi’nden sonraki basın açıklamasında da bunu vurguladık.’’Diyor

Sayın Orhan Doğan’ın bu Konuda ki, belirlemesi, Mustafa Kemal’in 16-17 Ocak 1923 tarihli İzmit Konuşmasından çok daha geri, sefil ve zamansız olduğu kadar talihsiz bir belirleme.‘’ Kürt sorunu, Bizim yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını kaybede ede ve Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örneğin Erzurum’a giden, Erzincan’a, Sivas’a giden, Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik olacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarırlar. Şimdi TBMM hem Türklerin hem Kürtlerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve Bu iki öğe, bütün, çıkarını ve bütün yazgılarını birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı sınır çizmek doğru olmaz. Hasan Yıldız xx. Yüzyıl başlarında Kürt Siyasası ve Modernizm Nujen yayınları s. 90’’ Diyor Mustafa Kemal açıklamasında.

Yukarıya aldığım Sayın Doğan’a ait olan Paragraftaki düşünce oldukça ilginç. ’’ Bir kere Türkiye’de Türkler ve Kürtler, federal bir yapıya sahip olan diğer ülkelerdeki gibi değiller, çok iç içe geçmişler ‘’ derken Hangi ülkeyi kast ettiği pek belli değil ve tamamen hayal mahsulü bir düşünce. Ne var ki Mustafa Kemal’in 16-17 Ocak 1923 Konuşması ile Mota mot örtüşen bir düşünce. Türklerle Kürtler bir kaç Metropol kent dışında nerede iç içe yaşarlar. İstanbul’un Bir Kürt kenti olarak görülmesi ise bir abartıdan öteye gitmez. Çünkü 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan Milletvekili seçiminde DEHAP’ın İstanbul 1 nolu seçim bölgesinden % 4,89 İkinci bölgede % 4,48 ve üçüncü seçim bölgesinden % 6,51 oranında oy toplamış. DEHAP’ın toplamış olduğu bu oy oranları, İstanbulun bir Kürt kenti gibi olduğu saptamasının ne denli abartılı olduğunu kanıtlar niteliktedir.


M.Kemal 16-17- Ocak 1923 tarihli İzmit Konuşmasında azda olsa Kuzey Kürdistan’da Demografik bir yapının varlığından bahseder. Sayın Orhan Doğan ‘’ Türkler ve Kürtleri farklı bir coğrafyada yaşatacak demografik bir yapı hiç olmadı’’ der. Bu belirleme gerçeğe taban tabana zıt. Aşağıda vereceğim 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimde DEHAP’ın almış olduğu oy oranlarına göre gerçek dışı. Bu Oranlar bilim yöntemine göre demografik yapının mevcut olduğu gerçeğini kanıtlamaya yeterli olacağı kanısındayım.
Kürt Bölgesinde Somut Durum


Gene 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan Milletvekili seçiminde DEHAP’ın Kürt illerinde almış olduğu oy oranıyla durumu somut bir şekilde görelim.

AĞRI %33,81 - Batman%47,25- Diyarbakır % 54,09- Hakkâri % 43,62-Kars %18,76 Mardin %38,4- Muş% 36,82- Siirt %30,50- Tunceli%31,75- Şanlıurfa %18,73- Van% 40,98- Şırnak%46,07: ( Seçim Yüzdeleri 10 Kasım 2002 Tarih ve 24932 sayılı Resmi Gazeteden alınmıştır) Bu hale göre

Kürtler Kuzey Kürdistan illerinin hangisinde demografik çoğunluğu kaybetmiş? Bunu söylemek Demirel'in bir söylemine göre abesle iştigal olmazmı? Sayın Doğan

Son seçimlerde DEHAP’ın tüm siyasal eksik ve yanlışlarına rağmen, almış olduğu oylarla bölgede Demografik yapının varlığını göstermeye kâfi gelmediğini söylemek mümkün mü? Bu seçim sonuçları ayni zamanda bölge halkının istem, niyet ve düşüncelerini belirleyen bir referandum niteliği taşır boyutta değil mi?

Federasyon Veya federal Devlet yapılarından neden bu denli korkulur?


Kürt Sorunu ile ilgili tüm oluşum ve politikalara Devletin olumsuz yaklaşarak Korkulu bir rüya haline getirmesini anlamak mümkün. Yıllar yılı Ağır bedeller ödeyen Kürdistanlı aydın ve politikacılarında bu korkulu rüyaya sahip çıkarak onu paylaşmalarını anlamak ne yazık ki mümkün değil. Bu nedenle günümüzde mevcut Devlet yapılanmalarından bir kısmını kısaca görmekte yarar var.

Günümüzde mevcut devlet örgütlenmelerinin örgütlenme biçimlerini şu ana başlıklar altında toplamak mümkün:

Federasyon sistemi uygulayan devletler örgütlenmesi.
Ün iter Devlet örgütlenmesi içinde dil ve kültür özerkliği uygulayan devlet örgütlenmesi.
Toprağa bağlı olarak özerklik ve eyalet sistemi uygulayan devletler örgütlenmesi.
4- Asimilasyon yöntemleri ile mevcut dil ve kültürleri yok etmek isteyen devletler örgütlenmesi.
5- Sosyalist sistem döneminde bir devlet yapılanması olan Çekoslovakya’nın, Çek ve Slovak ya biçiminde bağımsızlık yönünde sorunlarını çözmüş olmaları.

1- Federasyon Sistemi uygulayan Devletler örgütlenmesi.


İSVİÇRE halklar ve diller: Almanca, İtalyanca, Fransızca, Romans.

BELÇİKA: halklar ve diller: Flamanca, Fransızca, Volanca ve Almanca.

İSRAİL: halklar ve diller: Arapça, İbra nice.

Kanada: halklar ve diller: Fransızca, İngilizce

Bu devletlerden:

İsviçre Devleti, Fransız, İtalyan, Romans ve Almanca konuşan İsviçreli lerden oluşur. Bu dört halk gurubu örgütlü bir yapıya sahip. Bu örgütlü dört halkın temsilcilerinin gönüllü oluşturdukları bir birlik var. Bu birlik içinde tüm halkların sosyal ve siyasal, hak ve çıkarları karşılıklı hoş görü ve anlayış birliği içinde anlaşarak kabul görmüş biri diğerine nazaran hiçbir ayrıcalığa sahip olmamış. Ve bu dört Halkın temsilcileri ayni zamanda İsviçre devletinin temel dinamiklerini oluşturur. Bu temel dinamik ler Ayni zamanda mevcut devlet örgütlemesinin asli unsurlarıdır

Konumuzla ilgili :

Ün iter devlet örgütlenmesi içinde farklı dil ve halkların
Kendilerini ifade etmeleri de bir çözümdür.



2- Ün iter Devlet örgütlenmesi içinde dil ve kültür özerkliği uygulayan devletler.


FRANSA: Ositanca, Bre tonca, Baskça, Flamanca, Kor sikaca.

İTALYA: Saraca, Almanca, Fransızca, Slovence.

AVUSTURYA: Slovence, Hırvatça, Çekçe, Macarca, Sor abca.

ABD. : İspanyolca.

FİNLANDİYE. : İsveççe

YUNANİSTAN: Türkçe.

İtalya devlet sınırları içinde: Sard’ca, Almanca, Fransızca ve Slovence tabiî ki İtalyanca dillerini konuşan farklı halk gurupları mevcut. Bu devletin örgütlenmesi döneminde bu dil guruplarını temsil eden temsilcilerle masaya oturularak soruna ün iter devlet içinde dil ve kültür özerkliği üzerinde anlaşmaya varılmış. (Anlaşma masasında öyle sanıldığı kadar anlaşma kolay olmamıştır. Tartışma ve çekişmeler bir maraton yarışını andırır). Bu doğrultuda gerekli olan anlaşma senedi ‘ Anayasa’ hazırlanarak imza altına alınmış. Bu hale göre İtalya devletinin Temel dinamikleri beş halk gurubunun temsilcileridirler. Ayni zamanda Devlet örgütlenmesinin asli unsurlarıdır.

Henüz tazeliği ve aktüel olması açısından açık bir örnek olmak üzere: IRAK diğer bir örnek olabilir.

Konumuzla ilgili Günümüzde de aktüel olan Irak, temel bir örnek teşkil edecektir. Kuzey Irak ‘ Güney Kürdistan ‘ Kürt halkımız örgütlü bir güç. Irak’ın diğer kesimlerinde Arap Şii ve Sünni’ler de Irakta örgütlü birer güç. Irakta mevcut tüm etnik Azınlıkların temsilcileri de mevcut. ( Bilimsel anlamda Araplar bir halktır.)

Irakta mevcut bu güçlerin temsilcilerinin üzerinde uzlaştıkları bir mutabakat anlaşması (Anayasa Metni ) olacak. Bu mevcut anayasa gereği bir ırak Devleti kurulmuş olacak. Bu Kurulacak Devletin temel Dinamik güçleri Kürtler, Arap Şii’ler ve Arap Sünni Halkı ile( temsilcisi olan diğer ) etnik azınlıklar olacaktır.


Okuyucu için diğer devlet örgütlenmelerini de buraya almakta yarar var

Dünyadaki Bir kısım ve Avrupa’daki Diller ve Halklar

3-Toprağa bağlı olarak özerklik ve eyalet sistemi uygulayan devletler.


İSPANYA: Katalan, Galicya, Astarya, Bask ve Arogan.

İNGİLTERE: İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda.



4- Asimilasyon yöntemleri ile mevcut dil ve kültürleri yok etmek isteyen devletler.


CEZAYİR: Berberiler asi mile edilmiştir
FAS: Berberiler asi mile edilmiştir.
SURİYE: Kürtler Asi mile edilmek isteniyor. Hiç bir hakları yok. Ermeniler dinsel cemaat.
TUNUS: Berberiler Asi mile edilmiştir.
TÜRKİYE: Kürtler Asi mile edilmek isteniyor. Diğer Müslüman azınlıklar Asi mile edilmiş durumda. Ermeni, Yahudi ve Rumlar azınlık Statüsünde.

5- Sosyalist sistem döneminde sosyalist bir devlet yapılanması olan Çekoslovakya’nın, 1989 yılında Berlin duvarının yıkılması sonucu Kapitalist devlet örgütlenmesi biçimine dönüştükten sonra, Çek ve Slovak ya biçiminde bağımsızlık yönünde sorunlarını barışçıl bir şekilde çözerek iki devlete dönüştüler.

ÇEKOSLOVAKYA: Çek ve Slovak ya Cumhuriyetleri. Biçiminde devlet örgütlenmesini tamamlamıştır.

Almanya Tek Uluslu 16 federasyondan teşekkül etmiş Üniter bir devlet. İşler tıkır tıkır yürür. Bu hale göre Federe yapıların hiçte öcü olmadığı gerçeği ile karşı karşıyayız.


İstanbul Bir Kürt Kenti gibimi?


Kürt kenti gibi Olduğunu söylediğiniz İstanbul hiçte abarttığınız gibi değil. Son Seçimde Alınan oy oranının bunun böyle olmadığını kanıtlamaya kâfi geliyor. Tersini düşünüp, İstanbul’u sizin gördüğünüz gibi görürsek; İsviçre örneğinde olduğu gibi bir federe yapıda istanbul da oluşur, İstanbul Nüfus itibari ile 12 ila 15 milyon arasında bir nüfus yoğunluğuna sahip. O zaman İstanbul u da İstanbullular yönetir Bunda da bir terslik olmaz. Hiç bir bilimsel veriye dayanmadan ‘Türkiye’de Federasyon olmaz ‘ diyerek kestirip atmak hiç kimseye bir yarar getirmediği gibi size de bir yarar sağlamaz. Sayın Doğan

Dogmatik bir düşünce ile Federasyonu red ederek ‘’İddia ediyorum demokratik cumhuriyet çözümü, en ileri federal çözümden daha ileri bir çözümdür.’’ Diyorsunuz.

İddia etmek ayrı bir şey Gerçek ve hayatın kendisi ayrı bir şey. İddialar bilimsel verilere dayalı bir çalışma ile açıklanamıyorsa bu iddia sahibinin sübjektif görüşü olmaktan öteye gitmez.

Geçen bu süreç içinde Ülke genelinde Federasyon Devlet yapılanması tartışmaya açılarak enine boyuna tartışılmış olsaydı Türkiye de yaşayan her kesin ve her kesimin bu konuda bir düşüncesi ve birikimi olurdu. Birikim sahibi olan yığınlarda da hiçbir zaman taşkınlıklar olmaz. Ve ya taşkınlıkların dozu yükselmez.

Mersin Newroz’unda ki bayrak yakma olayı elbette onaylanır bir şey değil. Hiçbir ülkenin bayrağına dokunulmamalıdır. Acaba bayrağın yakılması olayında sizlerin bu Dogmatik belirlemelerinin hiç mi vebal ve sorumluluğu yok. Ulusal bilinç bir bütündür. Hiç bir kurum ve kişinin malı ve özel mülkiyetinde değildir. Ben söyledim oldu. Ben söylerin, toplumun tüm kesimleri uyar anlayışı kimseye bir yarar sağlamaz. Diğer taraftan Newroz’a gölge düşürmek için, bayrak yakarak sorunları derinleştirmek için bir provokasyon yaratılması da olası. Provokasyon larda, yaratılan siyasal ve sosyal boşluklardan doğar. İster Provokasyon deyin ister gençlerin bir tepkisi. Böyle bir durumda Devletin Tüm Kurumlarının ayağa kalkması ise işin ayrı bir boyutu. Devletin politik ve siyasal anlamda Kürtlere karşı ne denli hoş görüsüz olduğunu yetkililerin eylem ve söylemlerinden anlamak mümkün.

Bu hale göre Amerika ve İsrail in Dünyaya savaş ilan etmesi gerekir. Çünkü Amerika ve İsrail bayrakları her gün Dünyanın şurasında burasında yakılır, yırtılır ve ayaklar altında. İtalyan Bayrakları geçmişte Türkiye de az mı yakıldı yırtıldı? Bayraklarına bu denli hakaret edilen ülkeler açıktan hiç bir reaksiyon göstermiyorlar. Bayrağı yakan yakalanmış. Alır cezasını ve oturur yerine. Devletin bu tepkisi neye?


Federasyon Geri Demokratik Cumhuriyet ileri mi !!
Yoksa tersimi doğru?


Tartışmasız ve emri vaki bir düşünce ile Federasyon devlet yapılanmasını red ederek bunun yerine Demokratik Cumhuriyet belirlemesini toplumun tüm kesimleri önüne koydunuz.

Demokratik cumhuriyet çözümü hiçbir zaman çok uluslu ülkelerde federasyondan ileri bir çözüm olamaz. Çünkü Demokratik bir cumhuriyette, Cumhuriyetin doğal olarak bir dili vardır. Bu dil ayni zamanda pazara hakim olan ve pazarı örgütleyen önemli araçlardan bir tanesidir.

Pazara Hakim olan dil mevcut etnik yapıların asimilasyonuna yardımcı olan araçlarından bir tanesidir. Açık bir ifade ile Pazara hâkim olan dil diğer dilleri ve etnik yapıları kendi içinde eriterek yok eder. Bunun adına da uyum denir. Fas, Tunus ve Cezayir de Pazara hâkim olan dil Arapçadır. Bu Pazarlara hâkim olan Arapça dil gurubu, Bu üç ülkede yaşayan Berberileri kendi içinde eriterek bitirmiştir.

Buna diğer bir örnek olarak Almanya ve Fransa’daki göçmen işçilerin, ikinci üçüncü kuşak çocuklarının bulundukları ülkeye entegre olarak asimile oldukları yaşanan gerçeğin kendisi degil mi? Kaldı ki bu etnik yapıya mensup toplumların dilleri üzerinde hiçbir kısıtlama olmadığı gibi ilkokullar da ana dillerini de öğrenme gibi bir olasılıkları mevcut. Buna rağmen Asimilasyon kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.

Acaba Ayni durum Türkiye’nin metropol kentlerinde büyüyen Kürt çocukların durumunun bundan farklı olduğunu söylemek mümkünmü? Dahası Kürtler dışındaki Müslüman azınlıklardan Laz’lar ve diğer Müslüman azınlıkların tamamı asimilasyon sonucu bu Pazar diline entegre olmamış mı? Tersten alırsak, acaba Lazların ve diğer Müslüman etnik yapıların asimile olmasında Pazar dilinin etkisi olmadığını söylemek mümkünmü? O halde Sizin ileri çözüm olarak savunduğunuz Demokratik cumhuriyetin süreç içinde Kürtleri eriterek kendi özüne dönüştürmemesi için bir sebep mi var? Böyle bir sebep olmadığına göre Demokratik Cumhuriyet Çok uluslu ülkelerde bir asimilasyon makinesi fonksiyonu görevini görmez mi?

Üniter bir devlet yapısına sahip olan Türkiye’de ki Demokratik Cumhuriyet her halukarda Avrupa daki yönetimlerden daha ileri bir demokrasiye sahip olabileceğini söylemek bir söylemden ileri bir anlam ifade etmez.

Sayın Doğan Türkiye’de federasyon tezini red ederken açık yüreklilikle şunu söyleseydiniz: Ben ve arkadaşlarımın Kürtlerin ulusal temelde sorunlarını çözme konusunda bir uğraşımız yoktur. Federasyon Kürt halkının ulusal ve sosyal dinamiklerini canlı tutar. Bu nedenle bizler böyle bir sorunla ilgili politik çalışma yapmıyoruz. Çünkü Kürtlerin Ulusal ve sosyal dinamiklerinin canlılığını koruması, Türkiye nin ve Türk halkının çıkarına değil. Deseydiniz Bu söylem hem gerçekçi olurdu ve hem de Sizlerin dışındaki insanlar açık konuşmanızdan dolayı sizlere saygı duyardı. Dahası bu konuda sizlerin kendinize karşı vicdani sorumluluk duygusu dışında, hiç kimseye karşı bir sorumluluğunuz kalmazdı.
Nitekim yukarıdaki düşünce biçimini benimsemiş olan binlerce Kürt Aydın ve Politikacı var. Hem de bu tipler devlet adamları ve yöneticileri ile içli dışlı. Devletten İhaleler alır. Kar ederek ceplerini doldururlar.

Ama sizler O gurubun içinde olmamakla birlikte O gurubun istemlerini hayata geçirmek için Demokratik Cumhuriyet tezi ile Kürt ulusunun ulusal ve demokratik hakları önüne Egemen devlet aygıtının Devlet çıkarları lehine set çekmeye çalışıyorsunuz. Açık bir ifade ile: Kürt halkının Kendi kaderini özgürce belirleme hakkı önüne sizde dikilmiş oluyorsunuz.

Bunun vebali ve tarihsel sorumluluğu çok ağırdır. Lozan’ı ve Diyarbekirli Zülfü beyi ve Zülfü Bey gibileri hatırlayın. Tarih ve topluma hesap vermek hiçte kolay değil.

Gene de Hepimize Kolay gelsin

23. Mart. 2005



Gülali Doxan


g-dogan@t-online.de


Ps : Bu yazı http://www.gelawej.org ve http://www.kurdıstan-post.com sitelerinde yayınlandı.G.Doxan