Medeni Ayhan : BİRLİK TOPLANTILARI BİLEŞİMİ, KÜZEY KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİNİ OLUŞTURMAYI HEDEFLEDİĞNİ DEKLERE ETMELİDİR. BİRLİK TOPLANTILARI BİLEŞİMİ, KÜZEY KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİNİ OLUŞTURMAYI HEDEFLEDİĞNİ DEKLERE ETMELİDİR.Türk devletinin Başbakanı Tayip Erdoğan ın,aydınlarla yaptığı görüşmede,”Kürt Sorunu vardır” şeklinde beyanda bulunması ve 12 08 2005 tarihinde Diyarbakır da aynı değerlendirmelerini tekrarlaması sonrasında,” gerçekleşen gündemi tartışmak, sorunu ve çözüm önerilerini bilince çıkarmak, nasıl bir tutum alınması gerektiğini birlikte saptamak” amacıyla, 22.08.2005 tarihli çağrı metniyle bir toplantı çağrısı yapıldı. Çağrı metninde Kürt Ulusal birliğini tartışmak yada birlik mekanizması yaratmak ile ilgili tek bir sözcük dahi geçmediği görülmektedir. Çağrıcılara bakıldığında;, Hak - Par Genel Başkanı Melik Fırat, Kürt Kav Genel Başkanı Celal Baykara, Mesop Girişimi adına Sinan Çiftyürek, TSMMOB Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Vural ile Süleyman Çevik, Fuat Önen, Atlan Tan, Eyüp Karakeçili, Ümit Fırat tan oluştuğu görülmektedir. Söz konusu çağrı üzerine, 04.09.2005 tarihinde Ankara daki Büyük Sürmeli Otelinde yapılan toplantıya, - davetli olmayan Demokratik Cumhuriyetçiler hariç olmak üzere,- değişik görüş ve çevrelerden 250 aydın ve siyasetçi katıldı. Bu toplantıda, politikanın güç üzerinden yapıldığını ve güç olmayanların muhatap olamayacağını düşünmeden,hemen heyecana kapılıp bir komisyon oluşturarak hükümete ( Türk Başbakan nın açıklamasına ) “muhatap olalım” diyenler, çokça sınırlı bir çevreye sahip olmakla birlikte güçünün sınırlılıklarının farkında olmayanlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin ( AKP ) görüşlerine paralel bir konsept sunanlar, kişisel haklar çerçevesinde ve Avrupa Birliği mevzuatı çerçevesinde liberal çözüm sunanlar ile federasyonu çözüm olarak ileri sürenler oldu. Buna karşın biz ve başka bir gelenekten gelen Fuat Önen gibi siyasetçi ve aydınlar ise, ulusal mücadelede bağımsızlığın vazgeçilmez hedef olduğunu , Kürdistan ın sömürge bir ülke olduğunu, buna göre siyaset oluşturmak gerektiğini ve birliğin mekanizmalarını yaratmanın elzem olduğunu, Tayip Erdoğan ın açıklamasını politikada kullanmak gerektiğini, ancak bu tür açıklamalara abartılı bir misyon ve anlamlar yüklememenin ve güç olmadan kendini muhatap görmenin ise,yanlış olduğunu ortaya koyduk.Bütün toplantılarda mevcut olan sesiz çoğunluk, bu toplantıda da mevcut olduğundan, alkışlarıyla destek oldular.Yanlış bir içerik taşıyan çağrı metni ile toplantıya bu şekilde müdahale edilmesiyle çalışma birlik mekanizmasını yaratmanın tartışma platformuna dönüşme sürecine girdi.Toplantının sonuna yaklaşırken, bir sonuç bildirisi yayımlamak, yeni toplantı ve çalışmaları yürütmek üzere, seçimle değil, gönüllü katılıma göre, 19 kişilik bir “çalışma komitesi” oluşturuldu. Toplantı çağrısını yapanlardan bir bölümü ( Ümit Fırat, Atlan Tan, Ahmet Aras vs ), toplantı bileşiminin siyasal taleplere ( bağımsızlık, federalizm ) yönelik çözümler ileri sürmesi nedeniyle, çalışmalardan çekildiklerini ortaya koyarak, ayrıldılar. Ulusal Çalışma Gurubu Komitesi olarak, Ankara da yaptığımız üç toplantının ilkinde, 06.09.2005 tarihli sonuç bildirgesini yayımlamayı, Diyarbakır da geniş katılımlı bir toplantı organize etmeyi, daha sonra toplantıları diğer illere yayarak çalışmaya devam etmeyi, Diyarbakır ı çalışma merkezi yapmayı ve değişik çevreleri katarak çözüm arayışını tartışmayı karar altına aldık.17-18 Aralık 2005 tarihinde, Diyarbakır da ki Prestij Otelinde yapılan toplantıya temsil niteliği olan 300 aydın ve siyasetçi katıldı.Divan Kurulu olarak konuşma içeriklerinin özetini tutanaklara aldığımız gibi,arşiv olması ve talep edenlere verilebilmesi açısından, basına kapalı olarak gerçekleştirdiğimiz toplantının video çekimlerine ilişkin CD' leri çoğalttığımızdan, arzu edenler söz konusu materyalleri bizden temin etme imkanına sahiptir. Toplantının kayıtları nazara alındığında; bağımsızlık, federasyon dışında herhangi bir çözüm tarzını dillendiren ve ileri sürenin olmadığı görülmektedir.. Pek çok konuşmacı, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Konfederalizm.Üçüncü alan, Ekolojik Sistem kavramları altında piyasaya sürülen aptalca görüşleri Kemalist devletin ve sömürge sisteminin uydurmaları şeklide nitelendirerek teşhir etti..Federasyon çözümünü ileri sürenlerin önemli bir bölümü de, sadece bir aşama olarak federasyonu savunduklarını ve koşulların olanak vermesi durumunda bağımsızlık hakkının kullanılması gerektiğini ileri sürdü.Kürt ulusu esas alındığında, nihai hedefin bağımsız devlet olduğu güncel ve tarihsel olgularla da sabittir. Tarihte gerçekleşen ulusal ayaklanmalarımızın nihai hedefi ve Kürt halkının temel özleminin Ehmede Xani den bu yana bağımsız devlet olduğu ve evrensel anlamda da sömürge olan devletsiz milletlerin temel isteğinin her zaman devletini kurma şeklinde ortaya çıkarak gerçekleştiği bilinmektedir.Bir yılla sınırlı olarak kendini sürdürmüş olsa da, Doğu Kürdistan daki halkımızın imkan bulur bulmaz devlet ilan etmesi, Doğu Kürdistan da kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti nin Cumhurbaşkanı olan Sayın Qazi Muhammed in söylev ve konuşmalarında sürekli bağımsızlık vurgusu yapması, Kuzeyli hareketlerin içinden bugün de aynı argümanı kullanan bir eğilim hariç kalmak üzere, diğer 7 eğilimin nihai hedef olarak bağımsızlığı programlaştırması,istisnasız bütün eğilimlerin sömürge tahlili yapması ve bu hedefe istinaden halk kitlelerinin en ağır bedelleri ödemesi, yine Güney Kürdistan da geçen yıl yapılan imza kampanyasında iki milyon üzerinden imza toplanması olgusuyla bir daha bağımsız devlet isteği olgusal olarak ispatlandı. Çünkü yapılan seçimlerde Güneyli halkımızın verdiği oylar toplamı da iki milyonun üzerinde bulunmaktaydı. Yani seçimlerde alınan oylar toplamı, bağımsızlık referandumu için toplanan imzalara paralel çıktı.Sayın Mesut Barzani de, ABD de Beyaz Saray da ağırlandığı sırada, Amerika nın bağımsız bir Kürt devletine karşıtlığını deklere ettiğini bilmesine rağmen, Kürtlerin bağımsız devletlerini kurma haklarının bulunduğunu ortaya koyarak, halkın istemine uygun davrandı.Sömürge tespiti ve dörde bölünmüş bir ülkenin özgürlüğü sorunsalının çözümü; haliyle ayrılma hakkını kullanmayı doğurur. Ayrılma hakkını kullanmadan sömürgeciliğin tahribatlarını silmek, özgür kurumlaşma yolluyla gelişmek ve diğer parçalarla birleşmeyi gündeme almak olanaklı değildir.Dört Kürdistan ve dört Kürt ulusu olmadığından, ülkemize bir bütün olarak bakmak ve buna uygun düşecek bir ulusal konseptle her parçadaki hareketin iktidarlaşmasını savunmak durumundayız. Kürdistan da dört sömürgeci devletle federasyon kurulabileceğini ve bunun hem doğru, hemde gerçekçi olduğunu, ancak bağımsızlık isteminin gerçekçi olmadığını ileri sürmek bir uydurmadır. Federasyon kavramı altında çözüm ortaya koyanlar ile diğer çözüm sahipleri Kürdistan a bir bütün olarak bakma anlayışından yoksun olduğundan, peşinen parçayı bütünden ayırtarak işe başlamaktadır.Çözüm; siyasal mücadele içinde bedel ödeyen halk kitlelerinin bedel ve emek verme gerekçelerine uygun gerçekleştiği sürece çözümdür. Mücadelede yer almayan kitleler, her zaman mücadele eden kitlelerin çözümünü benimsemek durumunda kalmıştır. Bizim ülkemizde her eğilimde iki elin on parmağını geçemeyen bir siyaset zümresinin halk bir tarafa kendi eğilimlerinin dahi tabanına karşılık vermeyen” çözümler” ortaya atıp savunduklarını biliyoruz. Siyaset zümrelerinin “çözümleri “ Kürdistan nın ve Kürdistan ulusunun çözümü değildir. Kürdistan ulusunun tarihsel ve güncel olarak hangi hedef ve çözüm için mücadele ettiği bellidir, nettir. Bu hedef ortadan kaldırılıp karartılamaz. Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin Kürdistan somutundaki hedef ve amacı bir yana, dünyada gerçekleşmiş ulusal mücadelelerin ( Polonya, Filandiya, Cezayir, Vietnam, Hindistan, Bangladeş, Afganistan, Doğu Timor vs ) ve bugün devam etmekte olan ulusal mücadelelerin ( Bask, İrlanda, Korsika, Katalonya, Darfur, Filistin vs ) hedefi de bağımsızlıktır. AB AB Mevzuatını çözüm ve kitabe olarak ileri sürenler, 50 yıldan fazla bir süredir bu birliğe üye olan İspanya nın, Bask ve Katalonya sorunlarını çözemediğini ve özerk konumlarına rağmen, Bask ve Katalon halklarının kopmak istediklerini göz ardı etmektedir. Burjuva parlamenter demokrasisinin doğuş yerlerinden olan ve 50 yıldan faza bir zamandır AB ye üye olan İngiltere nin, bu zaman zarfı içinde soruna çözüm imkanı vermediği üzerinde düşünmemektedirler. AB mevzuatı kişisel haklar dışında bir şey içermez.Ulusal ve siyasal haklar ulus mücadelesinin kendi konseptinde aranmalıdır. Bu kişisel hakların iç hukuka kazandırılması, sadece Faşist olan Kemalist devleti, ideolojisini bir ölçüde liberalize eder.Siyaset zümreleri halktan koptukları ölçüde çözümleri de halktan, sorunun evrensel güncel ve tarihsel gereksinmelerinden kopuktur. Biz Kürdistan yurtseverlerinin ve Kürdistan halklarının ( Kürt Ermeni, Asuri Mehelmi ) birliğini ve ortak yaşam konseptini oluşturmaya yönelmek durumundayız. Bunun yerine dört parçada katillerimiz olan devletlerle ortak yaşam konseptlerinin peşine düşemeyiz.Kemalizmin, Kürtleri konjöktürel olarak kullanmak için Amasya Kongresinde ortaya attığı “Ortak Vatan” kavramını, Demokratik Cumhuriyetçilerin lideri kendi keşfi olarak ileri sürmekle birlikte,genelkurmayın konsepti çerçevesinde Kemalizmin uydurmasını kullandığını, keşif ettiği bir şey olmadığını ve adı geçen kişinin ideolojik açıdan olabildikçe yüzeysel olduğunu ve hiçbir iç tutarlılık taşımadığını biliyoruz. Kemalist konsept, ana özelliği itibariyle bir ülke olarak Kürdistan nın istenmemesi ve kesin kopuş stratejisine imkan verilmemesi üzerine kuruludur.Kemalist konsept,iktidarın hiçbir biçimini Kürtler için istemeyen demokratik Cumhuriyetçileri doğrudan ve tümden belirlerken, kesin kopuş stratejisi olamayan birkaç yapıyı da federasyon yada federalizim kavramlarıyla ifade ettikleri istemleri üzerinden dolaylı ve kısmen etkilemektedir.Kısmi ve dolaylı etkinin olmadığını düşündüğümüzde, eğilimlerin veya bireylerin sınıfsal yapısı ile yaşam şartlarının gereklerinin bu duruma yol açtığını düşünebiliriz. Bu olgu, söz konusu eğilimlerin; Kürdistan nın somut şartları, statüsü ve Kürdistan ulusunun yaşam şartlarından öte, bireysel, ailesel yada sınıfsal yaşantılarıyla konumlanışlarının deliğinden baktığını gösterir. Belirlenmişlik, her zaman kabul edilmezdir. Kısmi etkilenmeleri de kırmak için mücadele etmek zorundayız. Bağımsızlık hakkını en uzak hedef dahi olsa öldürmemek ,yaşatmak ve bu hedefi koyarak politika yapmak, her ulusal kurtuluş hareketinin özelliği oldu. Bugünde dünyanın çeşitli ülkelerinde ulus mücadelesi verenler, bu haktan vazgeçmemektedir. Kürt halkının çeşitli kesimleri, hangi çizginin tabanında yer alırsa alsın, kafalarında nihai hedefi bağımsızlık vardır. Bedel ödeyenlerde bu hedef için bedel ödemiştir. Demokratik Cumhuriyetçiler yada federalizim için bedel ödeyenler yoktur. Bu açıdan bağımsızlığı nihai hedef olarak koymayan eğilimlerin kendi tabanlarıyla olan durumları, tencereye hiçbir tarafıyla uymayan kapağın durumuna benzer. Kendi tabanına en aykırı noktada duranlar ise, işbirlikçi Demokratik Cumhuriyetçi PKK dir.. Bu nedenle bağımsızlık hakkını nihai hedef olarak koymak ve bu hakkı kullanacak duruma gelene kadar güncel pratikler ve kısa vadeli amaç, hedef ve eylemlilikler üzerinden pratik siyaset yapmak en dorusudur. Ancak yürütülen ortak çalışmada eğilim düzeyinde Federasyon yada federal yapı kavramlarıyla çözümlerini ortaya koyanlar ise; Hak Par, Mesop ve kendilerini HADEP eski yöneticileri olarak isimlendiren ve DTP oluşumunu kabul etmeyen Eyüp Karakeçi gibi çevrelerdi.”Federasyon” kavramı üzerinden görüşlerini ortaya koyan bu çevreler, kendi görüşlerini açtıklarında, aslında bir tür” Osmanlı emirlik düzeni” yada “ABD nin eyalet sistemi”, yahut “kanton yönetimleri “ veya “idari federalizim” gibi,siyasal iktidar temelinde tam hak eşitliğini sağlamayan “çözüm tarzlarını” ortaya koyduklarını görüyoruz. Halk içerisinde ;”Federasyon İstiyoruz “ dendikten sonra, saçma sapan diyebileceğimiz bu açılımlara düşmeleri, yada aslında savunduklarının bu açılımlar olması,sadece siyaset bilimini layıkıyla bilmemekten kaynaklanmamaktadır. Bu anlayışın sahipleri, devletin kabul ve referanslarını tümden red etmeden politika yapmayı esas aldığından söz konusu açılımların sahibi olmaktadırlar. Bunların anlayışı aslında Kuzey Kürdistan ı Türkiye nin siyasi idari coğrafi yapılanması içinde görmeye götürüp götürmeyeceğine şüphe ile yaklaşmaktayız.Bu böyle de olsa, hiç olmazsa söz konusu anlayışlar bir şeyler istemekte ve mücadelelerini buna yöneltmektedir. Bu nedenle eleştirilerimize rağmen, aynı platformda bulunabiliyoruz. AB nin müktesebatın da ki kişisel hakları Türk kanunlarına kazandırmakla sorunun çözüleceğini ortaya koymaya çalışan ve bazı konferansların gerisinde veya içinde rol oynayan Kürt ve Türk liberal aydınlarıyla, Demokratik Cumhuriyetçi PKK ve DTP gibi oluşumlar ise; işbirlikçi bir çizgiye sahip olduklarından ve özünde bir şey istemediklerinden,bunlarla aynı platformda bulunmayı anlamsız buluyoruz. Sonuç itibariyle mevcut dağınıklığı gidermek ve bunu bir birlik mekanizmasında gerçekleştirmek için; hem bu eğilimlerin, hemde bizim ve diğer bazı anlayışların açıktan savunduğu bağımsızlıkçı yaklaşımı kapsayacak ve aynı çatı örgütlenmesinde birliği sağlamaya imkan verecek bir formülasyona da ulaşmak zorunluydu..Değişik çevrelerin birlikte çalışabilmesinin ve çalışmaya devam etmesinin ön koşullu ise, aynı karar da iradelerin birleşmeyeceği durumlarda ; ortak müşterek ve paydaları düşünerek, bu çerçevede formülasyonları ve kararları öne çıkarmaktır.Bu nedenle hem bağımsızlık, hem federasyon çözümünü içeren;”Kürtlerin diğer dünya uluslarıyla tam hak eşitliği içerisinde siyasal, sosyal kültürel, hukuksal açıdan kendi kaderini tayin etmesi ve bunun için mücadele edilmesi ile ünite devlet yapılanmasının red edilmesi” çerçevesinde birleştik.Üzerinde uzlaşıp anlaştığımız bu çerçeveden isteyen bağımsızlık, isteyen federasyon çözümünü algılayabilir. Çünkü bu formülasyon, her iki çözüm biçimini de kapsar. Sonuç itibariyle ulus sorunu;toprağa( ülkeye ) bağlıdır ve tam hak eşitliği çerçevesindeki siyasal iktidarı sağlama sorunudur. Bu üst formülasyon, aynı nedenlerle 300 aydın ve siyasetçinin oy birliğiyle onayladığı ve yayımlanmasına karar verdiği ve bazı kavramlarını eleştirdiğimiz 17 - 18 Aralık Diyarbakır toplantısının sonuç bildirgesinde de vardır. Dolayısıyla bazı hususlarda farklı anlayışı olan çevre ve aydınların farklılıklarını koruyarak, birbirlerinin analizlerini eleştirerek, ama ortak bir konsept, payda ve formülasyonlar üzerinden ortak mücadeleye yönelme imkanın bulunduğunu görüyoruz. Bir çatı örgütünde birlik mekanizmasına ulaşarak mücadele etme ihtiyacı; mevcut dağınıklık,güçsüzlük ve tıkanmışlık nedeniyle daha da önemli bir nitelik taşıdığından birliğin mekanizmasının yaratılması için ısrarcı olduk ve ilk toplantının çağrı nedenine müdahale ettik. Yayımlanacak ortak bildiride ,”Kürt ulusal çalışma grubu, şiddettin her türlüsüne karşıdır.”şeklinde bir saptama geçtiğinden, eğilim olarak bu cümlenin çıkarılarak yayımlanmasını istedik.Çünkü çalışma içerisinde bulunan birey ve eğilimler açık alanda çalıştığından, şiddet kullanan kişiler değildi. Bu nedenle, bu tür bir açıklama ve mesaja gerek yoktu. Bunun yanında cümlenin kendiside yanlıştı Çünkü mazlum halkların zulme karşı direniş hakkı ile meşru müdafaaya mecbur bırakıldığı koşulları nazara alarak kapsam dışı bırakmıyordu. Bu nedenle muhalefet ettik. Ancak oy çokluğuyla geçti.Bir diğer açıklama metni taslağında ise, “bir genel af talep ediyoruz” cümlesinin metinden çıkarılmasını istedik,bu nedenle muhalefet ettik.Çünkü, Güney e konumlandırma alternatifi ile mevcut gücün devletin birimleri ve Demokratik Cumhuriyetçilerin şeyhlerinin denetiminden çıkarılacağını ve bu yolla Kürtlere karşı kullanılmasının imkansızlaşacağını düşünüyoruz. ”Af” durumunda ise, değişik şekillerde denetim altında kullanım olgusu devam edecektir. İşsizlik ve adaptasyon sorunu nedeniyle çek senet mafyasına dönüşenler, kontrgerilla ve istihbarat birimlerinde çalıştırılanlar, denetim altındaki legal platformu sulandırmak için unsur olarak yönlendirilenler, olası süreçlerde Şeyhleri aracılığı ile Güneye karşı kullanılacaklar ile buna karşın kullanılmayı red edip onlarca küçük gurupçuğa dönüşmeye başlayanlar şeklinde ağır tahribat ve tasfiyenin ortaya çıkacağı açıktır. Biz ,Güney de peşmerge gücü içinde vatandaş olarak konumlandırılmalarını,denetim altından çıkarılmalarını ve bu yolla yaralı olmalarını savunuyoruz. Bu nedenle “af”ı değil, Güneye konumlandırmayı savunuyoruz. Ancak yapılacak bir basın açıklamasında , “af” isteminde bulunulması oy çokluğuyla kararlaştırıldı.Biz birlik çalışmasının yüzü hürmetine, ilkesel olmayan hususlarda esnek yaklaşıyoruz, çoğunluk kararına saygı gösteriyoruz. Çünkü bu yaklaşım olmaksızın, birlikte iş yapma olanağı yoktur. Fakat temel vazgeçilmez olarak koyduğumuz ve ilkesel olarak ele aldığımız hususlar söz konusu olduğunda ise, hiç kimseyle tartışmayız ve hiçbir oylamaya gelmeyiz. Ulusumuzun Ülkesi Kürdistan da bağımsızlık hakkını hedeflemesi ve kullanması ile Kürdistan lı milletlerin birliğinin ve temsilinin sağlanması ve haklarının güvence altına alınması gibi ilkelerimizin gözetilmediği bir oluşumda olmayız.Biz inisiyatif olarak, temel değer saydığımız hususlarda tavizsiz durumdayız. Diğer hususlarda ise, kendi yaklaşımımızı doğru bulmakla birlikte, birliği oluşturma ihtiyacı nedeniyle olabildikçe esnek yaklaşıyoruz. Devlet kurma sürecine başlayan halklar Kürt ulusundan yada Kürdistan ulusundan daha olgun olmamasına rağmen, bildirgelerde halla ısrarla “ulus yerine millet “ kavramının kullanılması, Kürdistan sorunu yerine ısrarla Kürt sorunu kavramının tercih edilmesi, diğer milliyetlerin de asli öğe olarak çalışmaya katılımlarının sağlanması için karar alınmış olmasına rağmen Kürdistan Ulusal Çalışma Gurubu adı yerine Kürt ulusal Çalışma Gurubu isminin kullanılması, ulusumuzu ısrarla millet kavramıyla nitelendirirken,kendimizi Kürt Ulusal Çalışma Gurubu olarak isimlendirmemiz düzeltilmeyi gerektiren yanlışlardır. Şimdi ,”kavramlar önemli değil” denilebilir, ancak siyasi kavramlar üzerinden anlaştığımızdan ve siyasi kavramlar anlayışı da ortaya koyduğundan dolayı önemlidir. 17 - 18 Aralık Diyarbakır toplantısının sonuç bölümünde, gönüllü katılıma dayalı olarak eğilim temsilcilerinden ve bağımsız aydın ve siyasetçilerden 41 kişi den oluşan Ulusal Çalışma Gurubu Meçlisi oluşturuldu. Çalışmalara birey olarak katılan şahsiyetlerin de hukukunun korunması kararlaştırıldı.. Yüzlerce kişiyle sürekli toplanmak, tartışmak ve karar alabilmek imkan dahilinde olmadığından, ayda bir veya iki ayda bir toplanmak üzere genel değerlendirmeler ve kararlar alabilecek bir mekanizma olarak oluşturuldu.. 27 - 28 Ocak 2006 tarihinde Diyarbakır da MMM Odası salonunda 41 kişiden oluşan Çalışma Meclisimizin ilk toplantısı, bir arkadaşımızın ağabeyinin ağır hasta olması ve refakatçi olarak ilgilenmek durumunda kalmasından kaynaklı mazereti nedeniyle,sadece bir eksikle toplandı.Bu toplantıda detaylı olarak birlik mekanizmasına ihtiyaç olup olmadığı, birlik mekanizmasının bütün eğilimlerin aidiyetini bırakıp birey olarak içerisinde yer alacakları bir cephe partisinde mi, yoksa her kesin aidiyetini sürdürerek eğilimiyle birlikte yer alacağı bir çatı örgütü olan kongre, yada cephe veya konsey mi olacağı tartışıldı. Dünyada genel geçer olan Ulusal Kongre modeli ağırlıklı görüş olarak ortaya çıktı. Geçmiş ile varolan aidiyet ve geleneklerin bırakılarak, ortak müşterekler üzerinden bir program üzerinde anlaşıp yeni bir parti kuruluşunda örgütlenerek, birliği sağlama modeli ise, ilk elenen önerimiz oldu. Geçmiş aidiyetleri geçmişte bırakmaya,ulus ülke tam hak eşitliğine dayalı siyasal iktidar çerçevesinde kendi kaderini tayin etmeye, bu çerçevede bütün sınıf ve katmanlara açık ve sadece kendi meşruluğunu esas alan bir cephe partisinin dayanak sorununu çözmede de işlevsel olacağını düşünerek bu tür bir partinin birlik mekanizması olmasını ve eğer bu birlik mekanizması olarak kabul edilip oluşturulmayacaksa, her eğilimin kendini muhafaza ederek katılımına dayanan Kuzey Kürdistan Ulusal Kongresi nin kuruluşunun hedef olarak belirlenmesini önermiştik. Mesop, Hak Par, Komal ile toplantılara davetli olmakla birlikte, katılmamayı tercih eden DKP veya devamı olan çevre ( diğer bir değişle Şerafettin Elçi ve arkadaşları ) kendi aidiyet ve çalışmalarını devam etmeyi tercih ettiklerini ortaya koydu/koydular. Buna karşın Kurdokya İnisiyatifi olarak biz ve bizimle paralel görüşleri olup Diyarbakır da ki genişletilmiş toplantıya katılan Kürdistan Parti İnisiyatifi, İz DDKD ve Merkez DDKD geleneğinden gelenler ile kendilerini HADEP Eski yöneticileri olarak isimlendirip DTP çizgisini kabul etmeyenler yanında, geçmişte farklı eğilimlerde siyaset yapmış, ancak mevcut koşullarda örgütsüz durumda olan siyasetçi ve aydınlarımız ise, varolan aidiyetlerin yada geçmişte kalan aidiyet ve geleneklerin aşınması ve sürece yanıt vermemesi nedenleriyle, bir partinin de birlik mekanizması olabileceğini ve partinin örgütleme ve kitle dayanaklarını yaratmada daha uygun olduğu noktasındaki görüş ve önerimize katlıyordu.DEMOS aydınlar gurubu adına genişletilmiş toplantıya Faik Bulut katılmış olmakla birlikte,birlik mekanizmasının ne olması gerektiği hususundaki tartışmanın etraflıca yapıldığı 41 kişilik Meclis toplantısında bulunmadıklarından, bu hususta net olarak ne düşündükleri ise, bizim açımızdan açıklığa kavuşmuş değildir.Yaklaşımlarını ortaya koyduğumuz eğilimlerin, gelenek ve aidiyetlerini devam ettirme yanlısı olması nedeniyle, birlik mekanizması olarak parti bir seçenek olmaktan çıkarken, ağırlıklı olarak bir çatı mekanizması olarak kongreyi tartıştık. Konsey, cephe, Fili Parlamento, Ulusal Meclis gibi kavramlar üzerinden düşüncelerini ifade eden arkadaşlarda oldu.Sonuç itibariyle herkes düşünsel düzeyde, mevcut koşullarda varolan eğilimlerin, Kürt siyasetini kendi başına taşımadığında, bir çatı örgütlemesinin gerekli olduğunda ve Demokratik Cumhuriyetçiliğin Ordunun ve Kemalizmin söylemi olması nedeniyle, Kürtlerin ulusal konsepti olmadığında birleşti. Ulusal Kongre düşüncesi ağırlıklı görüş haline geldiğinden ve diğer kavramlarla da olsa, her Meclis üyesi, bir çatı örgütlenmesinin oluşturulmasını savunduğundan, Kurdokya İnisiyatifi olarak; Kongreyi kurup ilan etmek için, açık ve kapalı çalışma yöntemini tercih eden bütün eğilimlerle, örgütlü olmayan,dağınık ve küçük nüfuslu olan Ermeni Asuri ve Mehelmi gibi Kürdistan halklarımızın temsilcilerine çağrı yapılarak,güven verilerek katılımın genişletilmesini, daha sonra ortak müşterekleri içeren bir ulusal konseptle programın oluşturulmasını ve bu noktadan sonra Kuzey Kürdistan Ulusal Kongresi nin ilanının gerektiğini dile getirdik.Ancak bu aşamada, ilerde Ulusal Kongre kurup ilan etmek için çalıştığımızı , toplantılarımızın bu hedefe yönelik olacağını, bunun yanında, güncel politik durumların değerlendirilmesi ve pratik müdahalesini içeren faaliyetler de de bulunmaya başlayacağımızı kamuoyuna deklere edilmesini istedik.Bu husustaki görüşümüze Hak Par muhalefet etti.. Hak Par yöneticileri, Diyarbakır Toplantısı sonuç bildirisinde, ileride Kongre kurmayı amaçladığımızın yazılmasına, “erkendir” anlayışıyla muhalefet ettiğinden,söz konusu amaç, yayımlanan bildirimizde muğlak ve net olmayan ifadelerle geçti.Bizce, Hak Par hedeflerde net değil, kararlı değil, kendine ve toplantı bileşimine ve bunların çekebileceği diğer kesimlere henüz yeterince güvenmediğinden, mevcut aşamada açıkça deklere edilmesine muhalefet etti. Fakat insanlara orta veya uzun vadeli hedefler dahi koymaksızın ve bu hedeflere net yüründüğünü göstermeksizin, pek çok toplantı yaptıktan sonra, katılımcıların gittikçe ilgisizleşeceğini ve çalışmanın her hangi bir sonuca ulaşmadan dağılmayla yüz yüze kalacağını görebilmeliyiz. Çalışmayı sonuca vardırmak, ileriye dönük hedefi net koymaya ve bunun için kararlıca çalışmaya,siyasal iktidar isteminde buluşan bütün eğilim çevre ve şahsiyetleri katlıma, desteğe ve tartışmaya çekmeye bağlıdır. Bu çerçevede katılımı olabildikçe genişleterek, katılmayacak kesimlerin ise desteğini çekmeyi esas alarak,ilerde Kuzey Kürdistan Ulusal Kongresini kurmayı hedeflediğimizi açık ve kararlı şekilde deklere etmelidir. 27 - 28 Aralık 2005 tarihinde Diyarbakır da yaptığımız Ulusal Çalışma Gurubunun Meclisi toplantısında, 40 arkadaşımız içinden hem icra mekanizması, hem de karar mekanizması olarak 11 kişilik yürütmeyi seçimle belirledik.Meclis içinde çalışan ve Avrupa da yaşayan Vildan Tanrıkulu, Siracettin Kırıcı ve Mehmet Ekici gibi arkadaşlarımızı ise, yürütmede oy hakları olmamakla birlikte, yürütme toplantılarına katılma, yürütme ile diyalog halinde Avrupa ülkelerinde çalışmaları yürütme, toplantılar yapma, başka çevre ve şahsiyetleri çalışmaya katma, mali, sosyal -siyasal destek sağlama gibi konularda yetki verdik.Bu nedenle yürütme 14 kişiyle toplanabilecektir. 11 - 12 Şubat 2006 tarihinde Diyarbakır da yapılan ilk yürütme toplantısında, Amed ( Diyarbakır ) çalışma merkezi olarak karalaştırılmış olduğu için, çalışmalarımızı yürütmek üzere bir dairenin kiralanmasına,Kani Yılmaz ve arkadaşlarının komplo pratiğiyle katıl edilmesini kınayan bir basın açıklamasının sekreterya tarafından hazırlanıp deklere edilmesine, Ulusal Çalışma Gurubunun genişletilmiş toplantılarının İzmir, İstanbul, Mersin Ankara gibi Türkiye Metropolleriyle, Kürdistan ın kuzeyindeki ilerimizden Mardin, Adıyaman, Gaziantep, Ağrı, Erzurum,Van, Batman, Hakkari de de yapılmasına, bu toplantılar yanında çeşitli konularda panel, sempozyum, konferans yapılmasına,Avrupa da ki 3 arkadaşımızın çeşitli çevre ve şahsiyetlerle diyalog geliştirip toplantılar yapmalarına, siyasi ve mali destek sağlamalarına, İzmir de ikamet eden Kürdistan lı aydınlardan çalışmamızı duyduktan sonra yurtsever sorumluluk çerçevesinde desteklerini deklere eden 22 kişinin bulundukları bölgede çalışma yürütmek için yetki istediklerinden, bu arkadaşlarımıza yürütme ve sekreterya ile bağlantılı olarak çalışma yürütmeleri kaydıyla yetki verilmesine, İzmir de, yürütme olarak organize edeceğimiz genişletilmiş bölge toplantısının alt yapı çalışmasına dayanak olması açısından istedikleri takdirde İzmir de bir ön toplantı yapmalarına, Demokratik Cumhuriyetçiler dışarıda kalmak kaydıyla, açık veya kapalı çalışmayı tercih eden bütün anlayışların uygun görmeleri halinde çalışmaya katılmasına, bunun için açık ve kapalı çalışmayı tercih etmiş akımlara öneri yapılmasına, Kürt ulusu dışındaki diğer Kürdistan lı millet ve halkların ( Ermeni, Asuri, Mehelmi ) kurumları yada soysal ve siyasi, din temsilcileri ve siyasetçi ile aydınlarıyla diyalog geliştirilerek temsil ve katılımlarının sağlanmasına, yürütme üyelerinden her birinin aldıkları görev ve yapılan iş bölümü çerçevesinde henüz çalışmaya katılmamış çevrelerle diyalog kurularak çalışmaya katılmalarının sağlanması için davette bulunulmasına, yürütme kurulu üyelerinden Diyarbakır da ikamet eden 5 kişinin yürütmenin aldığı karaları uygulamak üzere sekreterya olarak görevlendirilmesine, Program yazımının ise, bileşime katılabilecek çevrelerin katılımından sonra bir komisyonca yazılıp yürütmede taslak olarak karar bağlanarak, Çalışma Meclisi nin tartışma ve onayına sunulmasına, bu aşamada AB ni İzleme Komisyonu ve Mali Komisyonun kurulmasına, bu komisyonlara görevlendirilen yürütme üyelerinin başkanlık etmesine, ilerideki toplantılarda Örgütleme Komisyonu, Uluslararası İlişkiler Komisyonu, Program Komisyonu, Basın Yayın ve Halkla ilişkiler Komisyonunun ve olası diğer komisyonların kurulup kurulmayacağının gündeme alınmasına karar verildi. Biz eğilim olarak, yapılan toplantılarda, demokratik cumhuriyetçilerin işbirlikçi ideolojik-politik anlayışlarına son verip,öz eleştirel yaklaşmaları ve ulusal bir çizgide siyasal iktidar istemli siyaset yapmaları halinde, toplantı ve çalışmalara katılımlarının sağlanması için davet edilmeleri gerektiğini belirtiyoruz.Bu güne kadar Demokratik Cumhuriyetçilerin hiçbir toplantıya davet edilmemeleri de, katılımcıların, Onları, ulusal bir ideoloji ve politikadan yoksun görmelerinden kaynaklanmaktadır. 28 - 29 ocak 2006 tarihlerinde yapılan yürütme toplantısı da bütün eğilimlere çağrı yapılması karara bağlanırken,demokratik cumhuriyetçiler mevcut ideolojik - politik çizgilerini terk edip ulusal çerçeveye gelmeden, bunlara herhangi bir çağrı yapılmaması karara bağlandı.Mevcut çizgileri temelinde davet edildiklerini ve bu çalışmaya katıldıklarını düşündüğümüzde, yapılan çalışmanın hiçbir ilke ve çerçevesinin kalmayacağı aşikardır. Bunun yanında genel kurmayın, Apo’yu ve kültünü kullanarak, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Konfederalizm kavramlarıyla Kürdistan’da gündemleştirdiği gayrı meşru ideolojik-politik-kültürel anlayışa meşruluk kazandırılmış olacak ve katılımcılar da bu gayri meşru anlayışla ilişkilenmiş duruma düşecektir. Çalışmaya katılanlar ile yeni katılacak eğilimler, bağımsızlık veya federasyon amaç ve hedefine sahipken, Kürtler için siyasal iktidar biçimlerinin ( bağımsızlık, federasyon, konfederasyon ) hiç birini istemeyen ve bunların gereksiz olduğunu ileri sürüp, dil - kütür hakları gibi kırıntılar üzerinden siyaset yapmayı esas alanları bir konsepte tutma imkanının olmadığı aşikardır. İşte bu nedenlerle Demokratik Cumhuriyetçiler davet edilmemektedir. Demokratik cumhuriyetçiler dışındaki eğilim ve çevrelerin bütünü siyasal iktidar talepli bir ideolojik-politik hata sahip olduklarını ileri sürdüklerinden, bütün farklı yanlarına rağmen, çalışmaya davet edilmeleri ve katılımlarının sağlanması gereklidir. Bu çalışmada sadece Kürtlerin çeşitli toplumsal kesim, sınıf ve eğilimlerinin değil,aynı zamanda Kürdistan’ nın diğer milletleri olan Ermenilerin, Asurilerin, Mehelmilerin de katılımlarının sağlanarak geniş bir çerçeveye ve birliğe ulaşılması da bizim önerimizdir.Yürütme bu öneriyi benimseyip karar altına almış olduğundan ortak görüşe dönüşmüştür. Kürdistan ’ın diğer halklarını temsilen çalışmalara katılabilecek aydın ve siyasetçilerle diyalog geliştirme kararı alındığından yürütmede yapılan görev iş bölümü çerçevesinde bu halklarımızın aydın ve siyasetçileriyle bizzat diyaloglar kurdum.Bu yazım vesilesiyle de henüz ulaşamadığımız Asuri, Ermeni, Mehelmi, aydın ve siyasetçilerine katılım sağlamaları için çağrı da bulunuyoruz.Yürütmeyle diyalog kurmalarını ve katılım sağlamalarını isteriz.Mehelmi lerden Hıdır Bey, Ata Şen Ermeni lerden Hırant Dink, Agos Gazetesi, Asuri lerden Sabri Atman, Jan Diarbekirli, İbrahim Seven, Av Erol Dora, Tuma Çelik, Numan Adlun, Pıtrus Karatay gibi aydınlardan kimisiyle bizzat görüşerek, kimine email mesajı göndererek amacı kararı ve daveti ilettim.Son üç aydın henüz emailime yanıt göndermiş değildir.Bun karşın İbrahim Seven, Jan Diarbekirli yasaklı olduklarını ve geriye dönüş imkanın bu nedenle olmadığını, yurtdışında gerçekleşecek bir toplantı olursa katılabileceklerini, Erol Dora ve Sabri Atman ise, yoğun olduklarını, Hırant Dink, aydın olduğunu ve siyasal çalışma yürütme misyonunu yüklenmediğini, bu nedenle duruşuna paralellik oluşturmayan siyasi bir toplantıya icabet etmeyeceğini, Hıdır Bey ve Ata Şen ise, geçmişte Ulusal Hareket içerisinde görev almaya yöneldiklerini, ancak arkadaşlarında vefa ve sahiplenme görmediklerini ileterek, çalışmalara katılamayacaklarını bildirdiler. Ancak gerekçelerini bu şekilde bildiren söz konusu aydınlarımız, ulusal hareketimizdeki bu yeni yaklaşımı olumlu bulduklarını da belirtti. Kürdistan Ulusal Kurtuluş hareketi olarak siyaset yapan eğilimlerin ulusal bir konseptten yoksun olmaları, diğer Kürdistanlı halkları kucaklayan ortaklaştıran ve bu halklarımızla birlikte birlik ve çözümü arayan bir anlayıştan yoksun olmaları, bu nedenle gerekli güvenin oluşturulmaması Kürt ulusal siyasetinin eleştirilmesi gereken eksikliğidir. Kendi iç birliğini ve ulusal konseptinin gereğinin peşinde ısrarla koşmaktansa Kürdistanlı halkların katili olan devletlerle birlik arama konseptleri geliştirmek güven ve güvence üretmez.Buna karşın Mehelmi, Asuri Ermeni halklarımızın aydın ve siyasetçilerinin adı geçen halklarımızın çok küçük bir nüfusa düşmüş olmaları, örgütsüz ve dağınık olmaları bu nedenle kendilerine ve halklarına devletin tepkisini çekebileceklerini düşünmeleri ve özünde gerekli cesarete sahip olmamaları nedeniyle misyon yüklenmekten kaçınmaları ise ayrıca eleştirilmesi gerekir. İlk etapta sonuç alınmamış olsa da, umutsuzluğa kapılmadan bu halklarımızı temsil edebilecek başka aydın ve siyasetçileriyle diyalog kurmaya devam ederek katılımlarını sağlamalıyız. 04.03.2006 tarihinde Diyarbakır da yapılan yürütme toplantısında; 02.04.2006 tarihinde Antep te, 08.04.2006 tarihinde İstanbul da 22.04.2006 tarihinde İzmir de ve 07.05.2006 tarihinde Mersin de genişletilmiş bölge toplantıları yapılmasına, daha sonra Ankara ve Kürdistan illerinde genişletilmiş bölge toplantıları yapılmasına, altı ayın sonunda bir konferans ile çalışmanın karara götürülmesine karar verildi. Diyarbakır da çalışma merkezi olarak bir ofisin kiralanması için görevlendirilen arkadaşın ivedi olarak uygun bir yer temin etmesi karar altına alındı.Yürütmeden birkaç arkadaşın Toplum Der, Mizgin Dergisi, Nubihar Dergisi ve Mazlum Der Diyarbakır Şubesi nin çalışmaya katılım sağlaması için görüşülmesi neticesinde,prensipte olumlu bir havanın ortaya çıkmış olduğu bildirildiğinden, bu kurumlarla yeni bir görüşme yapılarak sonuç alınması kararlaştırıldı.İzmir deki arkadaşlar gibi sorumlu davranan ve çalışmalarımıza İstanbul da hazırladıkları bir deklarasyonla desteklerini illetten aydınlarımızın merkezimize bağlı bölge kolu olarak çalışmalarına, ihtiyaç duymaları halinde genişletilmiş bölge toplantısından önce bir ön toplantı yapmalarına karar verilirken, çalışmaya desteğini bildiren ve katılım sağlamak isteyen PKE (Platforma Kürden Evropa ) nın istedikleri takdirde temsilcileri aracılığıyla bir yürütme toplantısına katılım sağlayarak çalışmaya dahil edilmelerine karar verildi. Kürdistan dışındaki ülkelerde yaşayan önemli bir Kürt nüfusu ve diasporadaki aydınlarımız da vardır.Kürdistan dışındaki ülkelerde yaşayan aydın ve siyasetçilerinde çalışmaya katılım ve desteklerinin sağlanması önemlidir.PKE ( Platforma Kürden Evropa ) nın bize sunduğu destek ve çalışmaya katılma isteği sorumlu bir tavırdır. Evropa da bulunan siyasetler ile aydın, siyasetçi, dernek, vakıf ve Kültür Merkezleri ve siyasi eğilim temsilcileriyle, PKE den oluşacak güç, Kuzey Kürdistan Ulusal Kongresinin Evropa Birimi adı altında çalışabilir. Ulus mücadelesi toprağa ve siyasal iktidar istemine bağlıdır. Çalışma ve mücadele merkezi Kürdistan ve Amed dir. Avrupa veya Türkiye nin herhangi bir metropolü çalışmanın merkezi yada paralel iki merkezden biri olamaz.Avrupa Merkezli siyasetle ulus mücadelesi verilemez.Kapalı mücadele tarzını savunanlar kendilerini bu yöntemleri içerisinde içeriye yansıtılmalıdır. İdeolojik Politik konumlanışları itibariyle kendilerini açık mücadele yöntemiyle yansıtmak isteyenlerde bu yolla yansıtmalıdır. Çoğu akım veya kendilerini bu akımları da tanımlayan birey için Evrupa da kalmanın siyasi nedenleri kalmamıştır. Ailevi ve kişisel nedenler, siyasi gerekçeye dönüştürülmemelidir.Her şeye rağmen Evrupa da mücadele etmeyi tercih edecekler adı ve şanı ne olursa olsun, Amed teki bileşimi merkez olarak kabul ederek, merkezin kararlarına göre çalışmak durumunda kalacaktır.Bir merkezi Amed te ve bir diğer merkezi Evrupa da, yada başka yerde olmasını isteyenler,iki-üç kafalı ve ne idüğü belirsiz bir yapıya yol açacaktır. Yine Amed teki oluşumun içine kendisini uzaktan kumandayla yansıtma girişimleri de, yapının içerisinde iradesiz, inisiyatifsiz, ama aynı zamanda küçük dükkanındaki boyanın rengini çalışmaya nasıl veririm yaklaşımı içerisindeki zavallı bireylere yol açacaktır. Nizamettin arkadaşın Tempo ya verdiği röportaj da, ”Diyarbakır İnisiyatifine önayak olduk” şeklindeki beyanları, gerek ilk çağrı metnin içeriği, gerekse çağrının müdahale görmesi ile çok sayıdaki çevre ve şahsiyetin katılımcı olması karşısında, gerçeği ifade etmediği gibi, bu tür demeçler çalışmaya yarar da sağlamamaktadır. Çeşitli toplantılar yapılmış ve her toplantıya üç yüz civarında aydın ve siyasetçi katılmış olmasına rağmen,bu çalışma ve toplantılarımıza ilişkin herhangi bir makale dahi yayımlanmadığını görmekteyiz.Çalışmaya katılan ve olanakları olan eğilimler dahi, çalışmayı gündemleştirme ve tartışmaya açmada yayın araçlarını kullanamamaktadır.Çalışmaları başından bu yana özetlememin nedenlerinden bir tanesi; konuyu gündeme taşımak,bu yolla da katılımı sağlamaya çalışmak ve hep birlikte birliğin mekanizmasının ne olacağı meselesinde kafa yorup, kamuoyu önünde alternatifleri değerlendirebilmektir.Yani Ulusal Birlik Toplantılarının katılımcılarını,çeşitli hususlardaki anlayış ve yaklaşımlarını kamuoyunu bilgilendirmek, tartışma başlatmak,desteğe ve katılıma davet etmek açısından ortaya koyuyorum. Birliği ne tür bir mekanizmada sağlamalıdır?Cephe Partisi mi ,kongre mi,başka bir çatı örgütü mü ? Oluşturulacak birlik mekanizmasının bileşimi ne olmalıdır ?Birlik mekanizmasının kitle dayanağı ne olacak,nasıl yaratılıp genişletilecek ? Tercih edilecek birlik mekanizmasına göre program,yapı,işleyiş,iç hukuk,amaç hedef ile karar mekanizmaları neler olmalıdır ? Kürdistan ulusu, bir ulusal konsepte sahip midir ? Bir ulusal konsepte sahip değilsek nasıl oluşturmalı, temel değerleri ve çerçevesi ne olmalıdır? Kürtler içinde güç bağlamında hala iktidar olan demokratik cumhuriyetçilerin 7-8 yıldır yaşattığı ve yaşadığı tahribat ve çözülüşe rağmen, hala en ufak bir gelişme göstermeyen Kürt muhalefetinin ( diğer eğilimlerin ) tümden tıkanmış olduğunu, işlevsiz hale geldiğini,sinerji ve enerji yaratıp umut olma niteliği taşımadıklarını ve tarihsel misyonlarını tamamladıklarını söyleyebilir miyiz?Söyleyebiliyorsak, mevcut tıkanmayı aşmak ulusumuzu siyasetsiz,teşkilatsız ve alternatifsiz bırakmamak için ne yapmalıdır ? Herkesin üzerine düşen nedir ? Görev ve sorumluluğa nasıl yaklaşmalıdır ? İşte bu ve benzeri bütün soru ve sorunsalları tartışmak,teorik çözüm yanında, pratiksel çözüm ve gelişmesini sağlamak zorundayız. Elbette bu ve benzeri sorulara verilecek yanıtlarım vardır. Ancak bütün sorulara vereceğim yanıtlar, bu yazının amaç ve sınırlarını aşacağından, bir bölümünü ilerde ele alacağım bir diğer makaleye bırakıyorum. Birlik mekanizması olarak bir parti kuruluşunu önermemiz ve bunun büyük çoğunlukla kabul edilmemesi durumunda, Kuzey Kürdistan ulusal kongresinin kurularak birliğin sağlanması gerektiğine ilişkin görüşümüz ise, esas itibariyle kitle dayanağı yaratmak konusunda, partinin daha uygun araç olmasından kaynaklanmaktaydı.Hiyerarşik olarak örgütlenmiş il, ilçe, mahalle bazında örgütlenmiş bir cephe partisiyle eylemsel gelişmeyi sağlamak, Kürdistan ulusunu seferber etmek,sömürgeci devleti ve kurumlarını etkisizleştirmek daha olanaklıdır. Bu tür bir parti oluşturarak mevcut tıkanmayı aşmak ve alternatif yaratmak olanaklıdır. Ancak bir partiyi birlik mekanizması olarak tercih etmemiz durumunda; kurucu çevre ve şahsiyetlerin geçmişe ilişkin aidiyet anlayış,tarz ve geleneklerini geçmişte bırakmaları zorunludur.Geçmiş aidiyet, tarz ve anlayışların devamına bir anlamda koalisyonuna imkan veren bir parti yapılanması, gerçek anlamda hiç bir zaman partileşemez.Partileşme sağlanmadan, ilan edilecek partinin bir dernek kadar etkili olma şansı yoktur. Mevcut geleneklerin içerisinde yer alacağı ve sonuç itibariyle gurup yada gurupçuklara dönüşeceği bir parti yapılanması ile mücadele içerisinde kitle dayanaklarını yaratmak ve seferber edebilmek olanaklı değildir.Bu tür bir parti bünyesindeki gurupçuk ve anlayışların birbirini dengeleme, engelleme ve anlayışını dayatma yönelimleri olacaktır.İşlemez bir yapı ortaya çıkacaktır.Bu tür bir yapıda hiyerarşik yapıyı kurmak, kararları merkezileştirmek, karar mekanizmasını zamanında işletebilmek ve hareket akışkanlığını sağlamak olanaklı olmayacaktır. Birbiriyle uğraşan ve tüketen bu tür bir parti varolan umutları da öldürecektir. Aynı zamanda bir veya birden fazla eğilimin bünyesinde olacağı bir parti yapılanmasında, bu eğilimlerin perde arkasında yönetilmesi yada yurtdışından herhangi bir ülkeden uzaktan kumandayla yönlendirilmesi durumunda ise, kendi içinde boğuşan ve boğuşmadığı durumda dahi küçük memur zihniyetiyle iradesiz ve inisiyatifsizliği kabullenen gerek olaylar, gerekse görevler karşısında kendi refleksleri ve mekanizmaları olmayan, ancak gelebilecek işaret ve yönlendirmelere göre hareketlenebilen bir yapı ortaya çıkaracaktır. Mevcut örneklerin de açıkça gösterdiği gibi, bu tür parti yapılanmalarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur,olmayacaktır.İhtiyaç duyulan bir misyon partisi ise, mücadele eden kadrolarıyla kendi kendisini yönetmek ve kararlarını herhangi bir etki ve denetim altında olmaksızın vermek zorundadır.Partileşebilmek ve hareket özgürlüğünü sağlayabilmek için bunlar zorunludur.Ortaya koyduğumuz bu olumsuz özelliklerden soyutlanmış bir parti yapılanması, sadece Kürt ulusunun değişik sınıf ve katmanlarıyla değil, aynı zamanda diğer Kürdistanlı milliyetler olan Ermenilerin, Asurilerin ve Mehelmilerin de Kürdistan partisi ve birlik içerisinde temsillerinin sağlanması ve günümüzün somut şartlarının tahliline dayanan bir programla, yeni bir gelenek ve akım olarak meşruluğunu esas alarak ulusal kurtuluşçu bir çizgide ve ittiaatsizliği geliştiren eylemler çerçevesinde gelişmesi ile mümkündür.Ancak bu önerimizi bazı eğilim ve şahsiyetler kabul ederken, diğer bazıları ise kendi geleneklerini ayrı bir çevre olarak sürdürme gerekçesi ile kabul etmediğinden, bir alternatif olarak parti oluşturma önerisi toplantı platformunun gündeminden çıktı.Gündemden çıkan bu seçeneğin yeniden gündemleşebilmesi ise, katılımcı eylemler ile önümüzdeki süreçte katılacakların tavrına bağlıdır. Bir parti mekanizması, bazı eğilimlerin geleneklerini sürdürmek istemesi nedeniyle, birliği sağlama, kitle dayanaklarını oluşturma ve harekete geçirmede seçenek olarak kabul edilmediği için, birlik aracı olarak kongre oluşumunu alternatif öneri olarak tartışmaya açtık. Çünkü birliğin mekanizmalarını tartışmadan ve bunlardan birini tercih edip en kararlı şekilde oluşum sürecinde başlamadan, güç ve dayanaklarını oluşturmadan çeşitli toplantılarda bir araya gelmenin fazla bir anlamı olmayacağı gibi,birlik düşüncesini dahi öldürür. Toplantılara çağrılan kesim ve şahsiyetler birbirini izleyen toplantılara rağmen, somut bir hedef konulmadığını ve hedefe kararlıca yürünmediğini gördüklerinde toplantılara dahi iştirak etmemeye başlayacaktır.yapılan ulusal meclis toplantısında hemen hemen bütün şahsiyet ve çevreler mevcut eğilimlerin tıkanıp aşındığını ve kendi başlarına ihtiyaçlara cevap veremediğini ortaya koyup kabullendi. O zaman haliyle ihtiyaçlara yanıt vermeyen,tıkanan,aşınan gelenek ve oluşumların devamındaki yarar nedir?sorusunun da tartışılması gerekmektedir.Emekleri ve çabaları olmakla beraber tarihsel misyonunu doldurmuş, bu nedenle tıkanmış,aşınmış ve ihtiyaçlara cevap veremez duruma düştüğü açıkça ortaya çıkmış; gelenek,anlayış, tarz, teşkilat ve önderliklerde ısrar etmek;siyasette tutuculuk ve gericiliktir.Özü itibariyle halkı ve kendini aldatmaktır. Eğilim sahiplerinin diaspora da bulunma gerekçelerinin dahi kalmadığı görülmektedir. Kapalı çalışma yöntemini tercih edenler bu yöntemle kendilerini içeriye yansıtamıyorsa, buna karşın argümanları ve savundukları yöntem itibariyle, açık alanda mücadele etmemeleri için bir neden dahi kalmayan yapıların ise, hala yurt dışını tercih etmesi ve dışardan çeşitli kurumları yönlendirmeye çalışmaları, hangi siyasi gerekçeyle izah edilebilir ? Özü itibariyle ,bu yapıları yönlendirenlerin direniş ve mücadele idarelerinin kırıldığını, kitleyi çekme ve önderlik etme iddiasının şekli düzeyde kaldığını düşünüyorum.1980’den bu yana geçen 26 yıllık süreçteki olgular izlendiğinde, başka bir sonuç çıkmamaktadır.Fakat her şeye rağmen, kendi geleneğinde ısrarın öne geçtiğini ve hatta fesih edilmiş yapıların dahi, Amed te eski aidiyetleri yeniden yaratma ve oluşturma çabasının küçük gurupçuklar şeklinde bir araya geldiğini görüyoruz.Elbette arayışların olması gereklidir, ancak bunun günümüzün somut şartlarına göre oluşturulup organize edilen akımlar şeklinde ortaya çıkması doğru olandır.Ölüyü diriltmeye çalışmak, yada ısrarla bir anlamda otenazi haline düşen yapıları şeklen yaşatıp dayatmak yerine; çekim gücü olabilecek, sinerji ve enerji yaratma iddiası olacak başka bir gelenek ve akımları yaratmalıdır. Kuzey Kürdistan Ulusal Kongresi nin bileşim çerçevesi açısından en kapsamlı sınırlarla kendini gerçekleştirebilmesi için siyasi iktidar perspektifleri olan; açık veya kapalı çalışma yöntemini tercih etmiş bütün siyasi akımların davet edilmesi ve katılımlarının sağlanması gerekmektedir. Aynı şekilde değişik sınıf ve kesimlerden şahsiyetlerin de hukukunun korunarak temsillerinin sağlanması gerekmektedir. Daha önemlisi diğer Kürdistanlı milliyetlerin aydın ve siyasetçilerinin katılımları sağlanarak, Kürdistan lı halkların birliğinin örülmesi gereklidir.Bu hem demokratik bir birlik mekanizması ve uluslaşma için gereklidir, hem de dış egemenlik her türlü farklılığımızı ve zenginliğimizi birbirine karşı kullanma ve zaafa dönüştürdüğünden, bu yaklaşımı boşa çıkarıp güce dönüştürmek için de zorunludur.Çeşitli meslek örgütlerinin temsilcilerinden tutun, Kürdistan’da var olan bütün dini kesimlerden de katılıma açık olmalıdır. Katılım çerçevesini ve bileşimi genişletmek için çalışmalarımız devam etmektedir.Gerçekleşecek katılıma göre çalışma meçlisi yürütme ve sekreterya yeniden biçimlendirilecektir.Bu nedenle yürütmede yaptığımız görev iş bölümü çerçevesinde;Kürdistan partisi inisiyatifi ve DKP’nin ( Şerafettin Elçi’nin ve arkadaşlarının ) çevresi ve Doz Yayınları - Serbesti Dergisi ile görüştüm.Doz - Serbesti, görevlerinin yayıncılık olduğunu,siyasi faaliyet yürütmeyi de önlerine görev olarak koymaları halinde, yayıncılık görevlerini de layıkıyla yapamayacaklarını, bu nedenle çalışmaya olan desteklerini derginin bir sayısını bu çalışmaya ayırtıp tartıştırarak sağlamak istediklerini beyan ettiler.Yapılan ilk toplantı olan Ankara toplantısı ile Diyarbakır daki genişletilmiş toplantıya Şerafettin Elçi ve arkadaşları, Fehmi Demir’in aracılığıyla davet edilmişlerdi. Ancak bu toplantılara katılım göstermediler. Son yürütme toplantısında katılımlarının sağlanması ve katılmamaları halinde gerekçelerinin anlaşılabilmesi açısından,bir arkadaşımla görüşmeye gittim. Bu çevreden İbrahim Aksoy, Nizamettin Maskan, Hüseyin Kaplan ve Lütfü Hoca nın bulunduğu görüşmede; çalışmanın amaç ve durumunu özetleyerek, katılım sağlamaları için davette bulundum.Ancak çalışmamız içerisinde bulunan bir parti kastedilerek ; “bir eğilim ( HAK PAR )siyasetten tıkanıp işlevsizleşmiştir.Bu nedenle çağrısı yapmaya ve bu tür toplantılara ihtiyaç duymaktadırlar. Kendi adlarına post çıkarmaya ( yarar sağlamaya ) çalıştıklarından, samimi değillerdir. Bu eğilimin kendi adına yarar sağlamasına alet olmak istemiyoruz. Bu eğilimin samimi yaklaştığına inanmadığımız için de, bir şeyin çıkacağına da inanmıyoruz.Bu nedenle çalışmaya ve toplantılara katılmayacağız.Başarılar diliyoruz.”şeklinde cevap verdiler.Bir akımın niyetinden duyulan şüpheyi göstererek, birliği sağlama amacına dönük toplantılara katılmamak , hiç kuşkusuz katılımcılar içerisinde en kusurlu pratiği gösterecek eğilimden bile daha kusurlu olmaktır. Herkesin çalışmaya katılarak düşünce ve perspektifini bütün katılımcılar önünde ortaya koyması ve kendi eğilimine yarar sağlamaya dönük yaklaşımlar geliştirme pratikleri ortaya çıktığında ise, bununla mücadele etmek, doğru tutum olurdu. Peşin hükümle, şu veya bu eğilimle bir araya gelememek, katılmayanı kusurlu duruma düşürmektedir. Ayrıca tıkanan sadece Hak Par değil, bütün Kürt siyasi yapılarıdır.Demokratik Cumhuriyetçiliğin yarattığı moralsizlik inançsızlık güvensizlik, deopolitizasyon, yozlaşma, yenilmişlik psikozu ve kaçış kitlelerin örgütlenmeye çekilmesini ve seferberliğini sinerji ve enerji kazanmış yeni bir kuşak ve kitleye nazaran çok daha zorlaştırmaktadır.Bu gerçeklik yanında, köy, mahalle, sokak ve mektepleri gezerek uzun vadeli ,meşkatli bir çalışma dışında kitleyi örgütleyebilirlerse, bravo derim.Televizyon veya gazetelere verilen demeçler yada bir şehirde yapılacak panellerle kitlenin kişilerin adına gitmesi ve bu yolla güce ulaşılması olanaklı değildir. Kürdistan Partisi İnisiyatifi ise, zaten toplantılara gözlemci statüsünde katılmıştı. Doğrudan katılımcı olmaları, çalışma meclisi ve yürütmede temsilci bulundurmaları için yürütmenin kararı çerçevesinde yaptığımız teklife; “Biz yapılan birlik toplantılarına ve çalışmalarına uzak noktada durmuyoruz.Çalışmaları destekliyoruz.Ancak Hak Par’ın bazı tutumlarından dolayı bir kaç kaygımız ve eleştirimiz var:Çalışma meclisi,yürütme ve sekreterya da parmak çoğunluğu sağlamak için, olması gerekenden fazla sayıda arkadaşlarını yığmaya çalışıyorlar.Diyarbakır da yapılan genişletilmiş toplantıda,gözlemci statüsünde katılmamıza rağmen,bir arkadaşımızın çalışmaya desteğimizi ifade etmek ve katılımcıları selamlamak için Divan dan söz istemi kabul edilmesine rağmen, Divan Kurulu üyelerinden birinin, öndeki Hak Par Genel Başkan Yardımcılarından birine, her nedense sorması ve o kişinin;”Gözlemci statüsündeler.Söz hakkı verilmesin” demesi nedeniyle, bu olanak bile tanınmadı. Ancak Ulusal Birlik Çalışmalarına değer verdiğimizden, doğrudan katılımcı olma önerinizi de değerlendireceğiz.” yanıtını verdiler. Kürdistan Partisi İnisiyatifinin kaygıları giderilerek, katılımlarının sağlanması gerekir. Eleştirileri yerindedir. Doğru eleştirileri inkara yönelerek güven oluşturulmaz,çalışma genişletilemez.Bu nedenle doğru eleştiri ve kaygılara anlam ve değer verilerek gelişmek esas olmalıdır. Biz Kürdistan Ulusal Demokratik Emekçi İktidar inisiyatifi ( Kurdokya inisiyatifi ) olarak, Kürdistan parti inisiyatifi ile ortak bir isim altında birleştirmek için bir ön görüşme gerçekleştirdik.Yaptığımız görüşmede temel anlayışlarımız arasında bir fark bulunmadığını, söz konusu olanın bir üslup farkı olduğunu gördük. Üslup farklılığı ya da detaydaki farklı yaklaşımların dahi, inisiyatiflerimizin birleşmesi önünde bir engel olamayacağı sonucuna vardık. Bu nedenle birleşme hususunda prensipte anlaştık. İki inisiyatifimizin somut olarak birleşme kararı vermesinden sonra; karar ve sonucu kamu oyuna deklere ederek, yayımladığımız Kurdokya bildirgesi içerik olarak esas kalmak kaydıyla, kararlaştıracağımız ortak bir isim ( Kürdistan Ulusal İktidar Partisi İnisiyatifi ) çatısı altında aynı hedefleri gerçekleştirmeye yöneleceğiz.Parti aşamasına gelecek gücü yarattığımızda, var olan bildirgenin ana mahiyeti ve referansları hiç değişmemek kaydıyla, hukuk diliyle yeniden şekillendirilecektir. Oluşturacağımız bu Parti, cephe Partisi esprisi ile örgütlenmeyi, bütün sınıf ve katmanlara açık olmayı, bağımsızlık hedefi dahil ulusal kurtuluş çizgisinin bütün referanslarını bulundurmayı, kendi meşruluğu temelinde ve sivil ittiatsizlik eylemleri çerçevesinde gelişmeyi ve geçmişe dair herhangi bir siyasi aidiyet ve gurupçuklar taşmayarak gelenek ve akım oluşturmayı esas alacaktır. Bu çerçevede yaptığımız birleşme önerisi, prensipte kabul görmekle birlikte, henüz nihai karar yönünden son toplantı yapılamadığından, nihai karar ortaya çıktığında, sonucu deklere ederiz.İki inisiyatifimizin tek inisiyatifte birleşmesi ; guruplaşma,örgüt olma ve Partileşmeye yürümek için olsa da, bütün akımlardan gelenlerin bir partide birleşmesi ve geçmiş aidiyetleri terk etmesi önerimizden kapsam itibariyle farklıdır. Kongre oluşumu, parti oluşumunun tersine, farklı siyasi gelenek,akım ve aidiyetleri bünyesinde barındırır. Kongre bünyesinde parti ve eğilimler ile şahsiyetler kendi özel çizgi çalışmalarını ayrıca sürdürür.Ancak kongre ortak payda ve müşterekler temelinde bir ulusal siyasal paradigma ( ulusal konsept ) çerçevesinde oluşturduğu program ve kongre bileşiminin aldığı kararlar çerçevesinde, bütün eğilimleri aynı politik tavır, eylem ve etkinliklerde buluşmaya sevk eder. Kongre, siyasal açıdan gerek ulusal ve gerekse uluslar arası çapta, Kürdistan ulusunun en üst karar merci ve muhatap olma vasfını taşır. Bu nedenle hem dış egemenlik sisteminin sürdürücüsü olan devlet, hem de dünyanın diğer devletleri ve uluslar arası kurumlar nezdin de, Kürdistan lı milliyetlerden oluşan Kürdistan ulusunu temsil eder ve muhatap olur.Kongrenin organları, çalışma düzeni, yapısı,işleyişi, hiyerarşisi, esas aldığı ana çerçeve ise, bütün parti ve akımlar ile şahsiyetleri bağlayan tüzük ve programla belirlenir. Program ve tüzük katılımcı olabilecek bütün kesim ve yapıların katılımı sağlandıktan sonra veya katılımları için gereken çabanın verildiğine inanılması üzerine, bileşimde bulunanlarca görevlendirilecek bir komisyonca ortak paydalar esas olmak üzere hazırlanmalı,yürütme ve daha sonrada Çalışma Meclisinin onayına sunulmalıdır. Kongre en üst merci konumunda olduğu için, herhangi bir partinin veya söz konusu partinin başkanın denetimi altında düşünülemez.Kongre üyeleri,milliyetler, toplumsal sınıf ve kesimlerle siyasi eğilimler ve şahsiyetlerin hukuku gözetilmek kaydıyla belirlenir. Bu çerçevede oluşturulacak bir kongre; mevcut dağınıklığı aşmada, muhatap oluşturmada, bütün sınıf ve kesimlerle akım ve milliyetlerin ortak müştereklerde duruş ve mücadelelerini sağlamada, bir ulusal konsept oluşturup işlevsel hale getirmede, bazı hususlarda merkezi kararlarla bütün eğilim kesim ve sınıfları harekete geçirmede ve hukuk söyleyici olmada önemli bir role sahip olur. Bu kongre Demokratik Cumhuriyetçilerin diğer akım ve milliyetleri kapsama endişesi taşımadan, talimat ve atamayla oluşturdukları ve işbirlikçileşme süreci ile birlikte sömürgecilerin istemleri çerçevesinde bir şahsın veya partisinin talimatıyla dağıtabildikleri ve bu nedenlerle adı şeklen de olsa kongre olan yapıya benzetilmemelidir. Demokratik Cumhuriyetçilerin söz konusu kongresinin varılan noktada ordunun direktiflerini yerine getiren bir şahsın talimatıyla ortadan kaldırılması, Kuzey Kürdistan Ulusal Kongresinden öte, özü itibariyle kendi partilerinin yan bir kuruluşu gibi oluşturulup dağıtıldığını gösterir. Üçüncü dünya savaşı süreci başlamış sayılır.Bunun neden ve sonuçlarını, varolan güçler dengesi yanında, Kürdistan ulusunun kurumlarıyla alması gereken pozisyonu Kurdokya bildirgesinde ana hatları ile değerlendirdik. Ancak 3.dünya savaşı sürecindeki güçler dengesini, neden ve olası sonuçlarını ve her dünya savaşında ortaya çıktığı gibi harita değişimleri ile birlikte, Kürdistan ulusunun siyasal akımlarıyla dört parçada alması gereken tutuma ilişkin özel bir analiz yazısı kaleme almak durumundayım. Özü itibariyle örgütlü bir güç olarak her alanda bulunmaksızın, ideolojik-politik – kültürel- ekonomik - örgütsel ve askeri yönden daha da güç toplamaksızın ve kesin kopuş hedefini içeren bir ulusal konsepte sahip olmaksızın, Güney Kürdistan’da elde edilen kazanımları dahi korumak ve sonuca götürmek olanaklı değildir.Aynı şekilde 20 ayrı politik akım, gurup ve partiye bölünmüş, bu nedenle güç olamamış Batı Kürdistan Ulusal Hareketi; bir kongrede birlik mekanizması yaratmadan, yada benzeşenlerin bir partide birleşmesi neticesinde en fazla bir kaç parti üzerinden mücadele yürüten bir ulusal harekete dönüşmeden ve bağımsızlık yada en azından sınırları,anayasaları meclisleri, ordu ve polis teşkilatları yerel olarak ayrı örgütlenip belirlenmiş, ama bir merkezi meclisi de olan federasyon dışındaki çözüm tarzlarını tasfiye sürecine götürmeden, başarı gösterilmesi olanaklı değildir. Demokratik Cumhuriyetçi PKK ve işbirlikçi Apo nun, Türk Ordusunun istemlerine uygun olarak; Lozan ve Sadabat Paktı ile statükoyu ayakta tutmak için kanunlarda yapılacak küçük değişiklerle elde edilecek kırıntılar karşılığında, Sömürgeci statükoyu sürdürmek için Kemalistler yanında, Başçılara ve İran Mollalarına avukatları ve örgütü aracılığıyla temasa geçerek,önerilerde bulunduğu görülmektedir. Kürdistan nın batısında, doğusunda ve güneyinde kurdurmuş olduğu PKK bağlantılı sözde partilere de aynı işbirlikçi perspektifi vermiş olduğu bir an dahi unutulmamalı ve bunlar Demokratik Cumhuriyetçiliği terk edip öz eleştirel yaklaşmadan, hiçbir parçada etkili olma olanağı verilmemelidir. Baas ve Molla sisteminin sahsında sömürgeci statüko nun dağılışını engellemek ve Kuzeyin denetim dışına çıkmasıyla karşı karşıya kalmamak için çırpınan TC, işbirlikçi Apo yu kullanmaktadır. Bu nedenle TC ve işbirlikçisi Apo, Suriye Baas rejiminin tasfiye ile karşı karşıya kalması halinde dahi, ikinci ihtimal olarak, on yıllarca Baas ın ikinci adamı olarak yönetimde kalan Haddam ile ilişki kurulmasını salık vermektedir.Tersine, bu Baas artığı ( Hadam ) dışında, köklü dönüşümden yana olan her kes ile diyalog kurulmalıdır. Batı parçasının doğrudan ayrılarak Güney parçasıyla birleşmesine, veya bir aşama olarak önce federasyona gitmeye ve daha sonra ayrışmaya gidecek sürece saygı duyan kesimlerle ilişki esas alınmalıdır. Batı veya Doğu Kürdistan nın, Lozan ve Sadabat Sisteminin denetimi dışına çıkması, sadece bölgesel klasik sömürge sisteminin yıkılmasına değil,aynı zamanda asgari düzeyde de olsa, iki parçanın birleşmesi olgusuyla Kürdistan nın kuruluşuna ve Kürdistan nın Batı da Akdeniz den yada Doğu dan dünyaya açılmasına olanak sağlar.Yine Suriye nin köhne ve gerici rejimi gibi,tarihsel sürecini doldurmuş olup, halk kitlelerinden destek göremez duruma düşen ve iktidar kabuğunun içi boşalan İran da çözülme sürecindedir.İç dayanaklarını yitirmiş ve tarihsel süreçlerini doldurmuş Baas ve Molla yönetimleri; ABD - Kanada - İngiltere nin başını çektiği bir koalisyon tarafından vurulmasa da, iç ayaklanma neticesinde çözüleceklerdir. ABD - Kanada - İngiltere nin başını çektiği bir uluslar arası koliasiyon ile Suriye ye karadan ve havadan, buna karşın,sıkı coğrafyası ve elindeki silah stokları nedeniyle İran a ise sadece havadan müdahale edilmesi ihtimal dahilindedir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde, çözülüş süreçleri hızlanacaktır.Suriye nin bir günlük savaş yürütme gücü dahi yoktur.Nüfusunun % 10 nu oluşturan Aleviler dışındaki bütün toplumsal kesim ve milliyetlere ( Kürtlere, Ermenilere, Asurilere, Mürşidilere, Şemolilere, Dürzilere ve Haddam ile genelkurmay başkanın tasfiyesiyle Sunilere ) tek parti iktidarında yer vermeyen,hem ekonomik ve siyasi açıdan, hem de askeri yönden olabildikçe zayıf olan Suriye yi hangi halk savunacaktır?Bu tür bir müdahalede, Suriye ye bir iki gün de girilecektir.İran, dayandığı devlet geleneği,sıkı ve dağlık coğrafyası, daha güçlü ekonomisi, geliştirdiği silahların kapasitesi ile Şiileri ve dinci örgütleri harekete geçirebilme özelliği nedeniyle, daha uzun süre dayanma ve savaşabilme imkanına sahip olsa da, sonuç itibariyle yenilmekten ve çözülmekten kurtulmayacaktır. Çünkü, Fars gençliğinin İran daki Molla sistemi altında yaşamak istememesi, geçmişten beri örgütlü mücadele yürütme gelenekleri olan 15 milyonluk Kürtler dışında, nüfusun çoğunluğunu oluşturan 25 milyonluk Azerilerin ve 7 - 8 milyon oluşturan Belucilerin ve 5 - 6 milyon nüfusu olan Huzistan Araplarının asgari düzeyi federasyondan başlamak üzere de olsa, kendi devletlerini kurmaya yüzlerinin dönmüş olması, mevcut rejimi kabuktan ibaret duruma sokmakta ve çözülüşünü kaçınılmaz kılmaktadır.Bu da İran nın baş edemeyeceği ve çözüm getiremeyeceği yumuşak karnı durumundadır.Beş ayrı devletin ilanına zemin olacak İran’a karşı, Doğu Kürdistan Ulusal Hareketinin ( KDP - İran, Komala,Yektiya Şoreşgeran ) bir partide birleşmesi,yada Doğu Kürdistan Ulusal Kongresini oluşturmaları, yahut en azından birlikte eylem açısından koordinasyon dahilinde harekete geçmeleri, ancak kendileriyle birlikte, bütün milliyetleriyle Kürdistan ulusunu, Fars gençliğini ve Belluci, Azeri, Huzistan Arapların dan oluşan diğer milliyetleri harekete geçirmeleri gereklidir. Demokratik Cumhuriyetçi PKK nin Türk Ordusunun denetim altında bir işbirlikçi olarak kullandığı Apo nun talimatları çerçevesinde,demokratik Cumhuriyetçilik karşılığında, sömürge sistemini ve devletini güçlendirmeyi önerdiği İran a silahlı saldırı yapması, danışıklı dövüştür, Güney Kürdistan hareketinin önünü almaya dönük bir hamledir. Bunlar, sinerji kazanmış Doğu Kürdistan ulusunun, örgütün ideolojisi ve silah patlatma nedenleri ne olursa olsun, “senin adına silah patlatıyorum” diyen hareketi fazla sorgulamadan beslediğini ve tabanına çekilebildiğini bilebilmektedir. Ordunun ve Apo nun Demokratik Cumhuriyetçilere verdiği görev,Kürdistan nın bütün parçalarıyla istikrarsızlaştırılması ve siyasal iktidar hedefine ulaşmalarının engellenmesi için çabalamaktır.İdeolojisi ve siyaseti Demokratik Cumhuriyet olanların silah patlatmasının amaç ve yararı nedir?Bu koşullar altında YNK ve KDP ile PİK tek partide birleşmeli yada Güney Kürdistan Ulusal Kongresi çatısı altında birliğin mekanizmasını ve hukukunu oluşturmalıdırlar.Acilen, iki ayrı idare ve hükümete son verilmeli,tek hükmet, tek mali sistem tek ordu(hem düzenli ordu, hem düzen dışı ordu ( peşmerge ordusu ) şeklinde örgütlenmek üzere) ve tek idare oluşturulmalıdır.Buna karşın Batı Kürdistan da 20 küçük parti oluşumuna veya guruba ayrışan harekettin durumu; Batı Kürdistan Ulusal Özgülük Hareketi açısından en kötü dezavantajı oluşturduğundan, temel ve vazgeçilmez noktalarda farklılaşan akımlar dışındakiler birleşmelidir. Siyasal iktidarı bağımsızlık yada federasyon şeklinde hedefleyen yapılar bir partide birleşebilmeli, bir partide birleşme imkanı yaratmadıklarında, Batı Kürdistan Ulusal Kongresini oluşturmalıdırlar.Politik dengeleri ve süreçleri hızla değişen Ortadoğu da, kararları merkezileştirme ve karar alma akışkanlığını ile hızını sağlamaktan soyutlanmış ve küçük parçalara bölünerek güç olmaktan çıkmış bir ulusal hareketin, toplumsal ve tarihsel ihtiyaçlara yanıt olması,ortaya çıkacak yada mücadeleyle yaratılabilecek imkanlardan yararlanabilmesi olanaklı olmayacaktır. İmralı daki Şeyhin, Basçılara,Mollalara ve Kemalistlere sömürge sistemini ve düzenlerini biçimsel bir kaç kırıntı karşılığında sürdürme ve güçlendirme konsepti olan demokratik cumhuriyetçilik anlayışı; ulusal hareketin içeriğini boşaltma,tasfiye etme, denetim altında Kürt eğilimlerini birbirine düşürme dışında her hangi bir amaç içermemektedir. Demokratik Cumhuriyet temelinde gerçekleşen savaş kadar,demokratik cumhuriyet çerçevesinde ortaya çıkacak barışta amaçsız, gerici ve işbirlikçidir. Ordu, Suriye ve İran ın çözülmesi halinde Kürdistan’ın ilan edileceğini ve Kürtlerin batı Kürdistan dan denize ve dünyaya açılma imkanına kavuşabileceğini, aynı zamanda doğudan da dünyaya açılma imkanı bulacağını ve Türkiye’nin üç taraftan Kürtlerin kuşatması altına gireceğini ve bu durumda Kuzey Kürdistan nın denetim altında tutamayacağını görmektedir.Bu nedenle İmralı da ki işbirlikçiye, İran ı ve Suriye yi ayakta tutma siyaseti yaptırmaktadır.İran ve Suriye’nin terörist ve sömürgeci rejimlerinin ayakta tutulması; aynı zamanda Lozan ve Sadabat paktının sürdürülmesi ile Kuzey Kürdistan da ki statüko ve klasik sömürgeciliğin devamını sağlar.Bu nedenle Türkiye; hem devlet olarak, hem de işbirlikçisi ve işbirlikçilerinin soru sormayı bilmez müritleri aracılığıyla İran ve Suriye rejimlerini ve statükolarını ayakta tutmaya çalışmaktadır.Türkiye nin şimdilik el altından da olsa İran ve Suriye rejimlerini ayakta tutmaya çalışması, bir anlamda Kuzey Kürdistan da ki klasik sömürgeciliğini ayakta tutmasıdır. Kasrı Şerrin antlaşmasıyla İran Sefavi devleti ve Osmanlı İmparatorluğu arasında ikiye bölünmüş Kürdistan, 1. dünya savaşı neticesinde, emperyalist Fransa ve İngiltere nin desteği çerçevesinde mandaları Irak, Suriye ve işbirlikçi çerçevede uzlaşmayı kabul eden Kemalist devlet arasında bir daha paylaşılmakla dörde bölündü.Bütün emperyalist devletlerin Kürdistan ulusuna karşı son sürece kadar destekledikleri klasik sömürgeci statüko dan desteklerini çektikleri görülmektedir. Çünkü uluslararası sermayenin ihtiyaçları açısından bakıldığında,sürgit bölge savaşları sermayenin dolaşım ve yatırım istikrarını ortadan kaldırmaktadır.Bir tür burjuva çözüm bulunması sermayenin ihtiyaçlarına da uygun düşmeye başlamaktadır. Mazlum halkları cepheden karşısına alma konsepti Sovyet sisteminin çözülüşüyle birlikte gereksizleşti. Uluslararası sermayenin düne kadar destekleyip ayakta tutmaya çalıştığı ve alt yapıda katı devlet kapitalisti olup üst yapıda katı milliyetçi ve ırkçı olan ekonomik-politik modellerle karşı karşıya gelmekte ve bunları tasfiyeye yönelmektedir. Uluslar arası sermaye,klasik ve yarı sömürgeciliği tasfiye etme bunun yerine yeni sömürgeciliği dünyanın her alanına yayıp kurumsallaştırma konsepti peşindedir.Suriye İran ve Türkiye Basçı Irak gibi sömürge sistemlerinin,alt yapıda katı devlet kapitalizmlerinin ve üst yapıda faşist yönetim(Sadece İran da faşist değil ırkçı ve fundamentalist) biçimlerinin peşindedir.Yeni sömürgecilik,bir ülkede doğrudan garnizonları ( askeri yapısı ), idari yapısı ( valileri ), meclisi ( kanunları ) ve ekonomisiyle ( pazarı ele geçirip dorudan üzerinde bulunarak ve yer altı yer üstü madenleriyle ucuz iş gücünü taşıyarak ) gerçekleştirilen klasik sömürgecilik yerine; sadece ekonominin üzerinde etkileme gücüne sahip olarak ve bunun aracılığıyla siyasi yapının üzerinde de etkiye sahip olarak sonuç almaya yönelmektedir. Emperyalizm kendi içinde bir üst aşamasına sıçramıştır.Emperyalizmin ikinci aşamasının özelliği; ulusal tekellerin ulusal sınırlara sığmayarak taşması olgusundan öte, çok uluslu uluslararası tekellerin ekonomilerde belirgin halle gelmesi,otomasyon ve bilgisayar teknolojisinin üretimde,sermayenin dolaşım ve yatırım akışıyla, paranın dolaşımında yoğun tarzda kullanımının yoğunlaşması ile yoğun üretim ve tüketim olgularıdır .Uluslararası sermayedeki her büyük gelişme ve değişme diğer ülkelerin ekonomilerinde siyasal sistemlerinde ve yeniden bölüşüm ihtiyacı nedeniylede haritalarda değişiklik ihtiyacını da doğurabilmektedir. Öne geçmeye başlayan bu nedenle sermaye içi sancılı bir sürece yol açan çok uluslu sermaye bir taraftan kolektif bölüşüm ve paylaşımı esas almaktadır.Bütün emperyalist güçlerin kendi kuvvet ve ihtiyaçları çerçevesinde kolektif olarak anlaşıp bölüştükleri süreçler yanında,üç emperyalist odaktan birinin diğerine üstünlük sağlamasına dayanan odakların kendi içindeki kolektif paylaşımı da söz konusu olmaktadır.Fakat ulusal sınırlar içindeki sanayi kollarının ihtiyaç duyduğu petrol ve doğal gaz ihtiyacı ( enerji ihtiyacı ), pazarların yeniden bölüşümü ve dünya hakimiyeti çerçevesinde birbirinin önünü alma veya sınırlama gereksinimi,dünya enerji hatları üstünde bulunan ve Şengay devletlerinin ileriye gelişmelerinin önünü alma kavşağı olan Ortadoğu ve Kafkasya yı ilk müdahale merkezlerine dönüştürmektedir.Bu nedenlerle Kürdistan,artık ürünü bölüşme mücadelesi veren İran Sefavi Devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasındaki savaşlarda yada 1 dünya savaşında temel çatışma merkezlerinden biri olduğu gibi, 3. dünya savaşı sürecinin yaşanmaya başlandığı bu süreçte de temel merkezlerden birisi görülmektedir. AB, bir ekonomik güce ve bir ölçüde siyasi güce sahip olsa da, stratejik ve askeri güç değildir,ayrıca komple ve bir doğrultuda hareket edebilme kapasitesi yoktur.Bu nedenle AB devletlerinin büyük bölümü ABD - İngiltere - Kanada nın çektiği odakla hareket edecektir. Diğer bir bölümünü oluşturan devletlerin ise sonuç itibariyle Şengay devletleri olarak bilinen Çin, Rusya, Japonya gibi ülkelerle hareketlenmesi mümkündür.Odakların kolektif bölüşüm ve paylaşımda anlaşamaması, merkezleri dışındaki soğuk savaşın Ortadoğu da ve Kafkasya da bölge düzeyinde sıcak savaşlara dönüşmesine ve daha sonra merkezlerine sıçramasına yol açabilir. AB nin sınırları değiştirme anlamında bir konsepti ve stratejisi yoktur.Bu nedenle AB nin bu tür bir konsept ve stratejiden yoksun oluşu, TC yi AB ye yakınlaştırmaktadır. ABD - İngiltere - Kanada nın başını çektiği odağın ise, birinci dünya savaşında Fransa ve İngiltere nin ve İkinci dünya savaşı sürecinde de ağırlıklı olarak Rusya nın daha çok etkili olup yerleştirdiği statükoları değiştirme konsept ve stratejisine sahip olduğu görülmektedir. Bu durumda henüz bir konsept oluşturmamış Şengay devletlerinin BM Genel Konseyinden, ABD nin, İran ve Suriye ye müdahale etmesine imkanı verecek bir karara imkan vermeyecekleri ve Lozan ve Sadabat paktı siteminin korunmasından yana tutum alacakları öngörülmektedir. Buna karşın Rusya - Çin - Japonya gibi Şengay devletleri ile Türkiye nin;müdahaleyle uğrama ihtimali yüksek olan İran ve Suriye ye altan alta da olsa önce istihbarat örgütleri ve Özel Kuvvetler Komutanlığı aracılığıyla destek vermeleri ve bunların Filistin de hükümet olan Hamas ı , İslamı Cihadı, Lübnan da güç kazanan Huzbullah ı, Arap milliyetçisi olan El Kaideyi ve Irak taki Şiiler ile en azından İran daki Azerilerin bir bölümünü de bu kampa çekme çalışması yürütecekleri kesindir.Türkiye nin , Sadam mın bütün zulümleri boyunca sahip çıkmadığı ve küçük dağınık bir nüfus olan Türkmenleri eğitip Kürtlere karşı kullandığı gibi, İran da da aynı şekilde Azerileri Kürtlere karşı kışkırtarak Doğu Kürdistan ve Kirmanşah a saldırtıp bunlarla uğraştırması ve siyasi istikrarsızlık yaratması da ihtimal dahilinde olduğu gibi, bizzat devlet olarak Kürdistan a saldırmayı tercih etmeleri de mümkündür.Türkiye ve diğer sömürgeci devletler; bütün siyaset ve uygulamalarını Kürdistan nın hiçbir parçasının istikrar kazanmaması, sömürgeci statükodan kurtulmaması ve Kürtlerin hiçbir parçada güç kazanmaması üzerine kurmuştur. Bu anlamda Çin Rusya Japonya,Türkiye İran Suriye, Filisindeki Hamas İslamı Cihad, İran daki Azerilerden TC nin denetiminde olanlar ve Iraktaki Şiiler,Baascılar ile diğer fundamantalist örgütler arasında ortak blok çizgisi oluşturmak için çalışmaların varolduğunu söyleyebiliriz.Kürdistanın parçalarında istikrarsızlaştırmaya dönük faili meçhul öldürme ve bombalama olayları sömürgeci devletlerden Türkiye İran Suriye ve Baasçıların hem kendi eylemleridir, hem de kullandıkları fundamantalist örgütlerin eylemleridir.Hamas ın, TC’ye devletçe davet edilmesi, İran ve Rusya ya ziyarette bulunmaları ve Suriye de ikamet etmeleri, Şengay beşlisiyle birlikte sömürgeci devletlerin, kullandıkları fundamantalist örgütlerlerle birlikte ortak bir konsept içerisinde hareket etmenin koşullarını değerlendirdiklerini gösterir. Hz.Muhammed in karikatürlerinin ahmakça bir yaklaşım sonucu dört ay önce çok önce yayımlanıp gündemden düşmüş olmasına rağmen, güncel olarak çeşitli devletlerde kitlesel eylemlerin gerekçelerine dönüştürülmeye başlanması TC, İran ve Suriye istihbaratlarının fundamantalist örgütleri kullanarak yol açtığı olaylardır. Kürtler, 3, dünya savaşını yada bölgesel savaşları çıkaran güç olmadıkları gibi, önleyebilir durumda da değillerdir.Dünyanın eski ve en temel kültür ve uygarlıklarından olan Mezopotamya kültür ve uygarlığının yaratıcısı olan kadim Kürdistan halkları, dünyadaki diğer halkların en sıradan haklarına dahi sahip değildir.Ulusumuz hiçbir güçün askeri olmadan, kendini koruma ve sömürgeci sermayedar devletler ile uluslar arası güçler arasındaki çelişkilerden yararlanmalı, bağımsızlık hakkına saygı gösteren her devlet ve güçle diplomatik ilişki geliştirmeli ve sadece kendi hak eşitliğini sağlamaya dönük siyaset yapmalıdır.Buna karşın kendi hakları ve hedefleri önünde engel oluşturan her güç için Kürdistan ı cehneme çevirmelidir. Siyaset bir bakıma mücadeleyle imkan yaratmadır. Bir bakıma da ortaya çıkan imkanları ustaca kullanabilme ve yönetebilme sanatıdır. Birinci dünya savaşı sürecindeki gibi;”kardeşlik tantanalarına” kanmak artık aptalca olur.Kürdistan ulusu sadece kendi çıkarı üzerinden siyaset yapmalıdır.Bütün işbirlikçilik tarzları kişiliksizliktir, ancak sömürgeci devletlerle iş birlikçi ilişkilenmeye girmek bütün kişiliksizlik ve kimliksizliklerin en kirlisidir. 1915 türü bir soykırım ve göçertmenin planlanıyor olması da ihtimal dahilindedir. Bu nedenle alanda olmak ve her alanda her zamankinden daha örgütlü olmak, hazırlık içinde bulunmak zorunludur. Kuzey Kürdistan ve diğer parçalarda cephe esprisi ile örgütlenen bir cephe partisin de yada kongre de, birlik ve örgütlemeye giderek, güç oluşturmak, bu açıdan da önemlidir.Dört parçanın kongre bileşimlerindeki parti ve akımları bünyesinde barındıracak ve parçalar arasındaki koordinasyon ile karar mekanizması işlevi görerek, birleşebilecek ve ülkemizin kuruluşunun embriyonu niteliği taşıyacak Kürdistan Ulusal Kongresi de kurulmalıdır.Bu kongrenin kuruluşu için KDP- YNK, PİK, KDP - İran, KOMALLA,YEKİTİYA ŞOREŞGERAN başta olmak üzere, Batı ve Kuzey Kürdistan da siyasal iktidar hedefleyen hareketler ve parça kongreleri ,söz konusu üst kongrenin oluşumunu sağlamalıdır.Güney - Doğu - Batı ve Kuzey Kürdistan nın yurtsever güçleri; ister doğrudan katılarak, ister perde arkasından destekleyerek, Kürdistanlı aydın ve siyasetçiler aracılığıyla oluşumuna ön ayak olarak; Kürdistan Ulusal Kongresinin başlangıç itibariyle Avrupa nın herhangi bir ülkesinde zemin bulmasına önayak olmalıdırlar. 05.04.2006 Medeni Ayhanhttp://www.pdk-xoybun.com |