Medeni Ayhan : KÜRDİSTAN SORUNUN ÇÖZÜMÜ VE MÜCADELENİN BİRLİK MEKANİZMASI NE OLMALIDIR ? Medeni AYHAN, 17. 07. 2006 - 1880 yılında yeryüzünde bulunan devlet sayısı toplam olarak 25 idi. Bu gün ise yeryüzünde 205 devlet bulunmaktadır. Bu da son 125 yılda 180 devletin kurulmuş olduğunu gösterir. Son 125 yılda kurulmuş olan 180 devletin tamamı işgal,sömürge yahut manda yönetimi altındaydı. Yani ulusal sorunu bulunan hiçbir halk federasyon konfederasyon, özerklik yada kültürel özerkliği tercih etmemiş, bu konseptleri çözüm olarak görmemişlerdir. Hele Demokratik Cumhuriyet türünden uşakça şeyleri tartışmaya tenezül edenler dahi olmamıştır. Bağımsızlık dışındaki bütün çözüm biçimleri, esasen egemen devletin konsepti içinde kalmaya dönüktür. Oysa evrensel anlamda sömürge , ilhak , işgal ya da manda altındaki her ulus ve her vatan parçası kesin kopuş stratejisi çerçevesinde ideolojik politik bir hat ile gelişerek özgürleşti. Bu güne kadar yaratılmış olan tarih, daha anlamlı ve daha devrimci bir çözümün bulunmadığını gösterir. Her ulusun bağımsız devletini kurarak özgürleşmesi , gerçekleşen tarih ile günümüzde ulus sorununun evrensel çözüm biçimini ortaya koymaktadır. Güncel olarak dünyaya baktığımızda , 2002 yılında doğu Timur’un 250 milyonluk Endonezya’dan koparak bağımsızlaştığını ve 2006 yılında, yani bir ay önce Karadağ’ın da 600 milyonluk nüfusu ile bağımsızlığını ilan ettiğini biliyoruz Türkler 16 yüzyıldan önce Akdeniz ve Kıbrıs ı uzaktan dahi görmemiş bir millet olarak daha sonra işgal etmiş olmalarına rağmen ve ilkçağdan beri adada Rumlar yaşamasına rağmen, taşınan elli milyonluk sivil nüfus ve elli milyonluk askerlerini bir kenara bırakırsak, toplam nüfusları eli bin kişi olmakla birlikte,federal yapıyı red edip bağımsız devlet olarak tanınmakta ısrarcıdırlar. Çeyrek asırdır Kuzey Kıbrıs ı hiçbir devlet tanımamış ve Birleşmiş Milletler de 1964 yılında aldığı kararla Kıbrıs ın bir Rum adası olduğunu kabul etmiş ve Avrupa Mahkemesi de Lazido davasında Türk ordusunu işgalci olarak tanımlamış olmasına rağmen, bir sandık portakal dahi satamayan ve memurlarının maaşı dahi Türkiye den ödenen bu yapının devlet olduğu ileri sürülmektedir. Feodal dönemin emperyal gücü olan Osmanlı İmparatorluğunun devamı ve arta kalanı olan sebataycı-masonik ve Türkik bir devlet olan Türkiye nin 1974 yılındaki Kıbrıs müdahalesi imparatorluk sonrası ilk emperyalist yayılmasıdır. Tekkelleri her kıtada iş yapan Türkiye emperyalist,faşisit ve sömürgeci bir devlettir. Kuzey Kıbrıs denilen elli milyonluk yapı veya Karayip lerdeki pek çok devletin elli bin veya yüz bin kişiden oluştuğu düşünüldüğünde, bunların nüfus olarak Kürdistan nın Cizre, Nisebin, Qosere, Bayazid gibi pek çok kazasının yarısı kadar nüfusa dahi sahip olmadıkları görülmektedir.Dört parçada toplam 55 milyon nüfusu bulunun ve en kadim halklarından olup Mezopotamya’nın otokton halkı olan ulusumuz, dünyada devletsiz olan en büyük nüfustur. En zengin su petrol ve altın ile madden yataklarına sahip olmamıza rağmen en ağır yoksulluklara ve baskılara maruz kalmaktayız. Dünyada devam eden ulusal mücadelelere bakıldığında da, temel ana özlemin ayrılma hakkını kullanıp devletleşmek olduğu görülmektedir. Daha yoksul durumda olan Bask ve en zengin bölge olan Katalonya İspanya’nın iki ayrı özerk bölgesi olarak bu yıl içinde yapılan referandum ve yasal düzenlemelerle özerklik statülerini genişletirken, mücadelelerini bağımsızlaşma yönünde bir aşama olarak görmektedirler. Bu durum İspanya’nın üç devlete bölüneceğini göstermektedir. Yine Belçika’nın flaman bölgesi ayrılma ve devletleşme eğilimine girmektedir. Özerk statüye sahip İrlanda; yüzyıldan fazla bir süredir İngiltere’den ayrılma ve bağımsız devlet olma mücadelesi içerisindedir. Fransa’ya bağlı olan Korsika bağımsız devlet olma sürecindedir. Fransa, İngiltere ve İspanya burjuva parlamenter demokrasisinin ve değerlerinin beşikleri ve Avrupa Birliği’nin de temel güçleri olmalarına rağmen bağlı halkların bugün dahi ayrılma ve devletleşmeyi tercih ettikleri için mevcut statüyü kabul etmedikleri, önümüzdeki süreçte de bağımsızlığa gidecekleri aşikardır. Sudan’ın sömürgesi durumunda olan ve soykırıma uğrayan Darfur bağımsız devletini kurmak için mücadele etmektedir, bağımsız devletlerine ulaşacaklardır. Filistin bağımsızlığını ilan etmek istemektedir. İsrail 1967 sınırlarına çekilmesine, yani Gazze ve Battı Şeria dan çekilmye ve Küdüs ü ün de doğusunu filistine ve batısının İsrail e verilmesine dayanan iki devletli çözüm yoldadır. 50 yıl daha savaşsalar dahi bunun dışında varacakları bir sonuç yoktur. Bu anlaşma çerçevesinde olabilecek bir değişiklik ise Küdüs ün bölünme temelinde paylaşılmaması halinde, uluslararası bir statüyle yönetilmesi temelinde ve aynı çerçevede iki devletli bir çözüm gerçekleşecektir. İran ve Suriye tarafından kulanılan Hamas çözüme yakın iken, en uzak noktaya götürülmüş durumdadır. Bu çözüm çerçevesinde Hamas ın, İsrail i tanımadığını söylemeye devam etmesi akıllıca değildir.. Bu çözüm çerçevesinde Afganistan, Pakistan ve İran arasında üçe bölünen Belucistan bağımsız olmak ve vatanlarının üç parçasını birleştirerek ulusal birlik ve özgürlüğünü sağlayabilmek için mücadele sürecine girmiş bulunmaktadır. Belucistan devleti kurulacaktır. Kürdistan ; emperyalist antlaşmalar olan Kasr - ı Şirin, Seykes Pikot, Lozan antlaşmaları ile dörde bölünerek paylaşıldıktan sonra, bu gerici statükonun devamı için oluşturulan Sadabat Paktı, Bağdat Paktı, Cento ve Sento gibi paktlara rağmen, Güney Kürdistan’ın 1971 de özerklik statüsüne ulaşması ve 1991 de bu özerklik yapısının geliştirilmesi ile Irak Baas rejimine yapılan müdahale sonrasında federatif bir yapıya ulaşması ile Güneyli Kürtlerin iki milyondan fazla imzayı Birleşmiş Milletler’e vererek ayrılma hakkı talebinde bulunması da, ulusal mücadelelerin yerel ve evrensel hedeflerini göstermektedir. Kürdistan tarihine bakıldığında, Kürt şair ve yurtseveri Melaye Ciziri’nin Divan adlı eserinde, Moğolların Kürdistan’ı istilasına karşı şiir dizelerini protest bir ok gibi kullanarak, adeta vatan savunması yaptığı görülmektedir. Melayi Ciziri gibi bir medrese aydını olan Feqe Teyran’da da aynı yurtseverliği görmekteyiz. Kürdistan’lı filozof Ehmede Xani, Mem u Zin adlı mesnevisinde Kürdistan’ın ve Kürt milletinin sürekli saldırı ve yıkımlara maruz kalmasına isyan etmekte ve yaşanan ağır sorunların çözümünü de Kürtlerin bir önderliğin öncülüğünde birliğini sağlayarak devletleşmesi şeklinde ortaya koymaktadır.. Devletleşme ve bağımsızlaşma hedefi, yine bir medrese aydını olan ve düşünsel köklerini Eli Heriri, Feqe Teyran ve Melayi Ciziri gibi yurtsever medreseli aydınlara dayandıran Ehmede Xani’de net olarak görülmektedir. Kürdistan tarihinde gerçekleşen 28 ayaklanma; medreseli aydınların ( Şeyh Ubeydullah , Şeyh Mahmut Barzenci, Şeyh Sait, Seyit Rıza, Molla Mistefa Berzani, Qazi Muhammed , vs ) önderlik ettiği ulusal ayaklanmalardır. Bu ulusal ayaklanmalara önderlik eden medreseli aydınlarımızın ulusal bilinçlerinin ve eylem pratiklerinin temelinde; özellikle Ahmedi Xani’nin ve Feqe Teyran, Melayi Ciziri gibi diğer yurtsever medreseli aydınların eserleriyle düşünceleri bulunmaktadır. Bu medreseli aydınlarımız; vatan, halk ve anadil sevgisi ile ilk siyasal hedefleri yaratanlardır. Gerçekleşen 28 ayaklanmanın teorik temeli ve yurtseverelik değerleri bu medreseli aydınlarımızın eserlerine dayanmaktadır. Aidiyetimizin devamını sağlayan, tarih yaratan bu 28 ayaklanma devrimcidir, hedefleri itibariyle bağımsızlığa dönüktür. Bağımsızlığa dönük mücadelenin ve siyasal vurgunun güncelleştiği her parça ve sürece göre, ülkemizin siyasal merkezinin bile değiştiği görülmektedir. 1945’te Doğu Kürdistan da halkımızın fırsat bulur bulmaz Muhabat Kürt Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığını ilan etti. Doğu Kürdistan’ın bu süreçte umut ve siyasal mücadele merkezi görünümüne büründüğü bilinmektedir. 1975’ten sonra ise Kuzey Kürdistan’ın siyasal mücadele merkezine dönüştüğü ve günümüzde de Beyaz Saray’ın reddiyetçi yaklaşımına rağmen, Beyaz Saray’da,” Kürtlerin bağımsız devletlerini kurma hakkı vardır”, diyen Barzani önderlikli hareketin Güney Kürdistan’ı Kürtler açısından bir umut ve merkez olarak algılanır duruma soktukları görülmektedir. Kuzey Kürdistan’da ortaya çıkan 8 hareketten 7 sinin nihai hedef olarak bağımsızlığı içeren bir hedef göstererek ulusumuzu mücadeleye çağırdıkları ve istisnasız tümünün de Kürdistan’ı bölünmüş, parçalanmış, sömürge bir ülke olarak nitelendirip, self - determinasyon hakkını esas aldığı programlarından anlaşılmaktadır. Bu 8 hareketten birinin ikircikli bir yaklaşımla federasyon yada bağımsızlığı koşullara göre değerlendirmesi bir tarafa bırakılırsa, bütün eğilimler, Kürt halkını bağımsızlık için mücadele ve bedel ödeme süreçlerine çağırmıştır. Bedel ödeyen Kürt ulusu da sadece bağımsızlık umudu ve hedefi için bedel ödemiştir. Yakılıp, yıkılp, boşaltılan binlerce Kürt köyü, faili meçhul veya diğer bir deyişle enfal olarak isimlendirilen imha eylemleriyle katledilen yüz binlerce Kürt yurtseveri ile işkence tezgahlarında yaşamlarını yitirenler, federasyon, özerklik, idari federalizm, kültürel özerklik veya demokratik cumhuriyet için bedel ödememiştir. Ulus olarak ödediğimiz bedellerin bütünü; bağımsız Kürdistan için olmuştur. Kürt ulusunun bağımsız Kürdistan dışında herhangi bir çözüm için bedel ödemediği ve başkaca bir çözüm algılanmasının olmadığı kesindir. Federasyon, idari federalizm, özerklik , demokratik cumhuriyetçilik gibi sözde çözümler; Kürdistan ulusunun kendi çözümü değil, Kürt siyaseti içerisindeki küçücük bir zümrenin düşünüş ve çözüm tarzıdır. Bu sözde çözüm tarzlarını ortaya koyan zümre, Kürt ulusunun hedeflerinden , bedel ödeme nedenlerinden ve ulusal sorunların yerel ve evrensel anlamda yöneldiği devrimci çözüm konsepti ile ulusal irade ve anlayıştan yoksundur. Bunlar ulusumuzun ve ülkemizin somut şartlarıyla hedef ve ihtiyaçlarının penceresinden bakma yerine,bireysel yada ailelerinin koşul ve ihtiyaçlarının deliğinden bakabilmektedir. Bu nedenle bu tür çözümleri güncelleştirmeye çalışan zümreler, durmadan sömürgeci devletlere mesaj vermekte ve özü itibariyle de Kürt halkının bedel ödeme gerekçeleriyle yöneldiği hedefi maniple etmeye çalışmaktadırlar. Biz Kurdokya inisiyatifi olarak, küçücük bir çekirdek olmamıza rağmen, Kürdistan ulusunun bedel ödeme gerekçelerinin yöneldiği hedef olan bağımsızlık çözümünü her türlü şart altında hem içerideki Oportünizm ve işbirlikçi demokratik cumhuriyetçilere karşı, hem de sömürgeci devletlere karşı vazgeçilmez değer olarak savunuyoruz , savunacağız. Birlik mekanizmasını oluşturma platformlarında birlikte çalıştığımız bir kısım eğilimlerin anlayışına karşı dahi, ideolojik politik mücadele ile sınırlı bir mücadeleyi ve eleştiri hakkını zorunlu görüyoruz. Bütün mücadeleler bir yanıyla dışa karşı mücadeledir, bir yanıyla da politik hedefler farklı olduğu sürece, ideolojik politik çerçevede kalmak kaydıyla, iç mücadeledir. Bu yaklaşımımızı tuhaf görenler, mücadele diyalektiğini hissetmeyen ve siyasal eleştiri kültürüne yabancı olanlardır. Bunlar eleştiriden ve gerçeğin şidetinden korkan taslaklardır. Bu nedenle de eleştiriye ve düşünsel mücadeleye “küfür ve saldırı “demektedirler. Bunlar; “Yan kırılır içeride kalır.” feodal anlayışı ile eğilimlerdeki farklılığa rağmen, herkesin birer sürü gibi güncelleştirilmek istenen çukurlu yollarda da gözü kapalı yürüyebilmesini beklemektedirler. Ulusal devletlerini kurmayan haklar , uluslar arası hukuk ve uluslar arası diplomasi ile siyaset açısından siyasi özne olarak görülmemektedir. Bağımsız devlet dışındaki diğer sözde çözümlerin hangisi tercih edilirse edilsin, Kürt ulusu gibi sömürge iradesi altında yaşayan bir halkın Birleşmiş Milletler’de veya Avrupa Konseyi’nde özne olarak kabul edilip temsil edilemeyeceği ve devletler arası ilişkilerde de irade ve özne olamayacağı aşikardır. Bazı aydın ve siyasetçiler şu anda Güney de oluşturulan federal yapının bir benzerinin Kuzey de kurulmasının Kürdistan î bir konsept olduğunu dillendirmekle birlikte , aslında kendilerini aldatmaktadırlar. Çeşitli zümrelerin ileri sürdüğü ve bağımsızlık dışında kalan bütün çözümler, esasen Kürdistan î değildir. Ulus sorunu : Vatan, ulusal kurumsallaşma ve siyasal iktidarlaşma yönünde bağımsızlaşma sorunudur. Bu temelde Kürdistan ulusal konsept ve paradigmasını oluşturmaksızın, Kürdistan î bir çizgi ve siyaset oluşturmak mümkün değildir. Bugünkü koşullarda temel ihtiyaç, Kürdistan ulusal paradigmasını ulusun ve ülkenin bağımsızlığı ve iktidarı temelinde tartışılmaz ve vazgeçilmez değerleriyle oluşturmaktır. Federasyon ; sınırları belirlenmiş iki anayasalı, iki meclisli, iki ordulu, iki cumhuriyet ve bunların üstünde de bir birlik meclisi olduğu sürece federasyondur. Ancak Kürdistan’da federasyonu dillendiren halkın istem ve bedel ödeme nedenlerinden kopuk siyaset zümrelerinin kimisinin; Sovyet tipi bir federasyon, kiminin eyalet sistemi, kiminin Osmanlı emirlik düzeni ya da idari federalizm gibi uydurma kavramlar altında kendi belediye başkanı ve mülki amirlerini seçimle belirlemeye dönük bölgesel bir yönetimi anladıkları görülmektedir. Dolayısıyla federasyon kavramı altında federasyon dahi olmayan bu konseptleri önerenleri bir odaya koyup çözüm üzerine tartıştırabilirsek kavga ile ayrılacaklarından kuşku duymuyorum. Hangi içerikte olursa olsun; federasyon, özerklik, kültürel özerklik ya da en gericisi ve işbirlikçisi olan demokratik cumhuriyetçilik savunması bütünüyle Irak konseptini, Türkiye konseptini, Suriye konseptini ve İran konseptidir. Dört sömürgeci devletin Kürdistan ile federasyonlaşması durumunda dahi uluslar arası siyaset diplomasi ve kurumlardaki temsilde mevcut devletlerin özne olarak temsil edileceği açıktır. Ayrıca dört ayrı devlet ile federasyonu çözüm olarak önermek ya da diğer çözüm biçimlerini önermiş olmak dörde bölünmüş Kürdistan ülkesine ve ulusuna bir bütün olarak yaklaşmamaktır. Vatan toprağı olarak Kürdistan’ın ve Kürt ulusunun bölünüşlük çerçevesini de kabul etmektir. Bağımsızlık dışındaki diğer çözüm tarzlarının bütünü birbirinden suni sınırlarla koparılmak istenen ve parçalanan Kürdistan’ın ulusu ve topraklarıyla birlikte bir de kendi elimizle bölünmesi ya da parçalanmasının kabul edilmesidir. Bağımsızlık dışındaki bütün çözüm tarzları şu veya bu oranda sömürgeciliğin bazı sonuçlarını kabullenmektir. Federasyon, bağımsızlığa gidişte bir aşama dışında hiçbir şey olamaz.Diğer “çözüm” önermeleri ise, teorik iddia düzeyinde dahi eşitlik ve iktidar içermediğinden gerici çözüm tarzlarıdır. Hiçbir ülkede, gerek tarihte, gerekse güncelde bir konsept olarak savunulmayan federasyon ve idari federalizm gibi yaklaşımların, bir aşama değil de, bir konsept olarak sadece bizde öneriliyor olması; Baaşçılık ve Kemalizm gibi faşist ideolojilerin oluşturduğu travmalardan siyasetçi ve aydın zümresinin kurtulamamış olması da etkilidir. Kürdistan ulusal mücadelesi devrimci olmak durumundadır, devrimci olabilmesi de ülke topraklarının ve ulusal birliğin sağlanmasına dönük bir konseptin vazgeçilmez hedef olarak konulmasına bağlıdır. Kürdistanîlik ve Kürdistan konsepti budur. Çözüm tarzı olarak federasyonu savunmak, iktidarı belirli ölçülerde paylaşmaya dayalı Türkiye konseptini savunmaktır. Demokratik Cumhuriyetçilik ise, iktidar paylaşımını dahi içermeyen ve istemeyen ve mevcut statükonun devamı temelinde Türkiye konseptini savunmaktır. 19. yüzyılda İngiliz klasik sömürgesi olan Hindistan daki haklardan dahi bugün itibariyle mahrum bırakılmış bir ulusuz. Son bin yılda tarihin her sürecinde artı ürün deposu ve artı ürünün bölüşüm alanı ile bunun için savaş alanına dönüştürülen Kürdistan hep yakılıp yıkılıdı.Bu günde yakılıp yıkılmaktadır. Son bin yılda tarihin her sürecinde hiçbir sömürgede görülmediği kadar ağır katliamlara maruz bırakıldık,bırakılıyoruz. Dünyanın en vahşi sömürgeciliği bizim maruz bırakıldığımız sömürgeciliktir.Manda işgal sömürge ilhak altındaki hiçbir millet katili olan devletlerle birlik konsepti niteliğinde herhangi bir çözümü tercih etmemiştir.Bizde bir istisna yaratılmak istenmesinin nedeni nedir ? Bütün bunlara rağmen ısrarla katil devletleriyle birlik konseptlerinin oluşumuna dayanan federasyon, konfederasyon, özerklik idari federalizm Demokratik Cumhuriyet adı altında birlik konseptlerini savunanlar ve dış egemenliğin bayrağını şeref ve gururla üstlerinde dalgalandıranlar, faşişist sömürgeciliğin oluşturduğu travmalarla düşmanına aşık ve çarpık anlayış sahipleri olduklarını düşünürsem yanılır mıyım ? Bunların üstünde Kemalizmin ve Basçılığın karikatürünü çizdiğini, iki ruhlu, iki dinli, iki kişilikli birey ve anlayış sahibi olduklarını söylemekle haksızlık etmiş oluyor muyum ? Bizi de ,sömürgeci devletlerle birlik konseptlerine aşık olmadığımız için tuhaf görenler ve anlayışlarını dayatan bu zümrelere karşı, her zamanki inançla kesin kopuş stratejisi üzerinden siyaset yapmak,dayatmalarını red etmek ve buna karşı kendi konseptimizi dayatmak hakkına sahip değimliyiz.? Elbette sahibiz, elbette tarihimizin ve siyasal hareketimizin en derimci en gelişmiş süreçleri kesin kopuş stratejisinin esas alındığı ve güncelleştiği süreçlerdir. Kürdistan ulusal hareketi bir asimilasyondan geçirilmek istenmekte ve konformizme tabi tutularak temel değer ve referanslarından koparılmak istenmektedir. Bu tehlike ve tahribata karşı küçücük bir güçle de olsa herkese karşı mücadele ederiz. Dört ayrı sömürgeci devletle Ortadoğu’da Kürdistan’ın dört ayrı federasyon şeklinde çözüme gitmesinin gerçekçi olduğu gerekçesiyle bu konsepti savunmak gerektiğini ileri sürmek, ancak bağımsız Kürdistan’ın gerçeki olmadığını dillendirmek;bir yandan mevcut zümrenin trajikomik bakış açısının sonucudur, diğer yandan ise mücadele için takatlarının kalmamış olmasının ürünüdür. Kürdistan ulusunun ve ülkesinin büyük toprak parçası, büyük nüfus, büyük emek gücü ve güvenlik içinde gelişmesi, kurumsallaşması, her parçada sömürgeciliğin kendine benzeştirme konusunda yarattığı alışkanlıkların silinmesi, ekonomik açıdan geri bırakılmışlığını hızla aşması bağımsız ve birleşmiş Kürdistan çözümünü gerektirir. Bağımsız ve birleşmiş Kürdistan’a ulaşmanın evrelerinin olması, hatta pratik politikada bu hedef korunmak kaydıyla, küçük eylem ve ara hedeflerin gerçekleştirilmesi de mümkündür. Önemli olan bağımsızlık hedefi öldürülmeden ve bu hedef korunmak kaydıyla siyaset yapılmasıdır. İlkin federalizm çerçevesinde olsa da sömürgeci statükonun yıkılma sürecine girmesi, daha sonraki aşamada kopmayı ve ülkemizin birleşmesini getirecektir. İran başlangıç itibariyle beş bölgeli federalizm çerçevesinde bir şekillenme ortaya çıksa da, çıkmasa da beş ayrı devlete bölünecektir. Kürdistan, Kuzistan Arapları, Belücistan, Azeristan ve Farisistan ( İran ) devletleri kurulacaktır. İran fundamentalist rejiminin Farslı kadınlar ve gençler tarafından totaliter yapısı nedeniyle istenmediği ve öte yandan mollaların bir zümre olarak hakimiyetlerine aldıkları petrol, doğalgaz ve altın gibi maden rezervlerine kişisel zenginliklere dönüştürerek bankalara nakit para olarak aktarmaları, bunun yönetici zümre ile halk kesimleri arasından derin uçurumlar yaratması ve uluslar arası siyasette baskı ve kuşatma altında bulunmaları devletlerini ve statükoyu zorlamaktadır. Öte yandan 80 milyonluk ülke nüfusu içinde 20 milyonlu bir azınlık oluşturan Farsların, 25 milyonluk Azerileri, 15 milyonluk Doğu Kürdistan’ın Kürtlerini, 6 milyonluk Kuzistan Araplarını, 7 - 8 milyonluk Belücileri ve diğer milliyet ile azınlıkları bütün ulusal haklardan yoksun olarak, sömürge iradesine tutmasının ise imkansız olmaya başlaması ile bu halkların Kürtlerden çok sonra da olsa, kendi siyasal örgütlerini kurması, İran devletini kitle dayanaklarını yitirmiş duruma sokmaktadır. Bu nedenle iç ayaklanma sebebiyle İran çözülecektir. ABD’nin müttefikleriyle birlikte bir hava operasyonuna ve müdahaleye girişmesi halinde ise, bu çözülmenin hızlanacağı da kesindir. Aynı şekilde Suriye Baas rejiminin de Irak Baas rejimi ve İran’ın fundamantalist rejimi gibi tek partili ve totaliter yapıda olması, Baas yöneticilerinin petrol gelirlerini kendi aralarında bölüşüp ülke zenginliğini halka yansıtmamalarının doğurduğu yoksulluk yanında, nüfusun %10’unu oluşturan Aleviler dışındaki, Kürtlerin, Ermenilerin, Asurilerin, Dürzilerin, Sunilerin, Şemoli ve Mürşidilerin dıştalanmış olması ,devleti kitle dayanaklarından yoksun duruma sokmaktadır. Suriye’nin bir siyasi ekonomik ve askeri gücü de bulunmamaktadır.İran’a nazaran çok daha kolay ve çok daha hızlı çözülerek başlangıç için iki bölgeli federal bir yapıya rağmen sonuç olarak kopuşun kaçınılmaz olduğu koşullara sürüklenecektir. ABD bir müdahalede bulunmasa da, Suriye devleti ve rejimi iç mücadele ile çözülecektir. Gerçekleşecek bir müdahalenin ise çözülüşü bir hafta gibi kısa bir süreye indirgeyebileceği de kesindir. Kerkük ün 2007 yılında resmen ürdista a dahil edilmesi ve Doğu yada Güney Batı Kürdistan nın açığa çıkmasıyla asgari ki parça birleşecek ve bağımsızlık ilan edilecektir. Afirin ve Kobani nin arkası Akdeniz dir. Akdeniz den Kürt petrolleri ve Kürdistan vatandaşları dünyaya açılma imkanı bulacaktır. Güneyde Kürdistan üzerindeki sömürgeci statükonun çözülüş sürecine girmesi sonrasında Doğu ve Batı Kürdistan’da da statükonun parçalanmasıyla birlikte, Kürdistan’ın coğrafik ve demografik açıdan büyük bölümünü oluşturan Kuzey parçasının sömürge iradesinde tutulması ve denetimin sağlanması olanaklı olmayacaktır. T.C. bunu gördüğünden ve korktuğundan, Özel Kuvvetler Komutanlığı aracığıyla pratik faaliyetler dahil her türlü imkanını seferber ederek İran ve Suriye rejimlerini ve dolayısıyla sömürgeci statükoyu ayakta tutmaya çalışmakta, faşizmini güncelleştirmektedir. Geçmiş tarih incelendiğinde bütün uluslar arası emperyalist güçlerin her aşamada sömürgeci partnerlerini desteklemesi ve statükoyu korumaya dönük siyasetlerle bu devletlere yardımlar yapılması, ülkemizin kurtuluşu açısından dezavantajlar yaratmaktaydı. İçinde bulunduğumuz süreçte ise, uluslararası emperyalist güçler ile sömürgeci devletler arasında beliren çelişkiler Kürdistan sorunun çözümü açısından uluslararası koşulların uygun olmasına olanak sunmaktadır. Kürdistan ulusal hareketi bundan yararlanmak durumundadır. Denge gücü olan Sovyetlerin ağılmasından sonra, Uluslararası sermaye,alt yapıda katı devlet kapitalisti ve üst yapıda totaliter, faşist ve ırkçı olan rejimleri desteklemekten ve ayakta tutmaktan vazgeçmiş bulunmaktadır. Bu rejimler gelinen aşamada uluslar arası sermayenin ,kapitalin dolaşım ve yatırım istikrarı için ihtiyaç duyduğu zemini dinamitlediğini ve ulusal çatışmalara yol açtığını görerek tasfiye etmeye yönelmiş bulunmaktadır. Diğer bir değişle klasik sömürgeciliğin tümden tasfiyesine ve yeni sömürgeciliğin her ülkede yaşama geçirilmesine dayanan bir konsept geliştirilmek istenmektedir. Devleteler arasındaki çelişkiler ve çatışmalar ile Uluslararası konjonktür ve koşullar ulusal hareketin gelişmesi için en uygun durumda iken, Batı Kürdistan’ın siyasal hareket olarak yirmiye yakın parçaya bölünmesi ve güç olamaması yanında, Kuzey Kürdistan’ın siyasal hareketinin en önemli gücünü oluşturan demokratik cumhuriyetçilerin ordu denetiminde işbirlikçi ve gerici bir hatta çekilmesi ile alternatif olabilecek diğer akımların ise, örgütsel anlamda tasfiye olması ya da misyonunu tamamlamış olması, içerideki koşulların uygun olmadığına işaret etmektedir. Siyaset eninde sonunda güç üzerinden yapılır. Güce ulaşmadan ve gücü yaratacak kurum ve mekanizmaları kurup bu araçla kitleleri harekete geçirmeden siyasette etkili olabilmek, tarih yaratmak ve muhatap olabilmek olanaklı değildir. Mevcut koşullarda, Kürdistan ulusu, kendi adında siyaset yapacak teşkilattan ( mekanizmadan ) ve siyasetten yoksundur. Bu nedenle mevcut dağınıklığı ortadan kaldırmak, kitlelerde sinerji – enerji ve umut yaratacak bir gelenek ve çizgi ile mekanizmasını oluşturmak ve bu mekanizmayı da kavga etme iradesi ve enerjisi olan, siyasette kirlenmemiş genç bir kuşağın önderliği altında geliştirmek ulusal ihtiyacımızdır. Kürdistan Ulusal Devrimci Demokratik Emekçi İktidar ( Kurdokya ) inisiyatifi olarak birlik ve birlik mekanizmasına ( konumuna ) ihtiyaç duymamızın sebebi , hiçbir eğilimin kendi başına mevcut koşullar itibariyle Kürdistan Ulusal sorununu taşıyıcısı olacak güçte olmamasıdır. Mevcut boşluk ve alternatifsizlik ile siyasetsizlik karşısında bir alternatif ortaya çıkarmak gerektiğini düşünüyoruz. Biz , Kürt Ulusal Demokratik çalışma grubunu ideolojik politik açıdan doğru bir temele oturtmanın ve bir ulusal paradigma çerçevesinde kurumsallaştırmanın mücadelesini veriyoruz. Bu nedenle mücadelemiz temelde dış mücadeledir, ama bir yönden de iç mücadeledir. Siyaset teorik doğruları pratik yaşama geçirme çabasından başkaca bir şey değildir. Bu nedenle bütün doğrularımızı zeminine oturttuğumuz Kürdistan ulusal konseptine aykırı düşen anlayış, tutum ve duruşlara tavır alıyoruz. Biz inisiyatif olarak, hiçbir oylama olmaksızın, birlik çalışmalarına katılan bir arkadaşın Ankara’daki toplantıdan sonra basına verin bildirgenin altına Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu ismini yazmış olmasına her zaman muhalefet ediyoruz. Kürdistan Ulusal Çalışma Grubu olarak isimlendirmek ve algılamak zorundayız. Bildirgelerde Kürt sorunu yerine, Kürdistan sorunu kavramının kullanılması zorunludur. Basın açıklamalarında Kürt halkı ve Kürt milleti gibi kavramlar yerine, bazen Kürt ulusu bazen de Kürt Ermeni ve Asuriler’i kapsayacak şekilde Kürdistan ulusu kavramını kullanmak durumundayız. Kavramlar düşünme araçlardır. Doğru düşünmeyi ve doğru ideolojik politik hat oluşturmayı kavramlar ile analizler aracılığıyla sağlıyoruz. Kürdistan çok dilli ve çok milletli bir ülkedir, bu nedenle daha kapsayıcı ve demokratik olması açısından Kürdistan ulusu kavramı ile konseptini önemsiyoruz. Ulus sorunu ; toprağa ve siyasal iktidara bağlıdır. Bu nedenle sorunun Kürdistan sorunu olarak konulmasını zorunlu görüyoruz. Kürt sorunu bireysel ve kültürel haklara götürür.Kürdistan sorunu ise ideolojik politik doğrultu ve algılayış açısından ülke, siyasal, iktidar ve uluslaşma olgusuna götürür. Birlik çalışmaları sonrasında kuracağımız birlik mekanizması ister parti olsun , ister kongre ya da konsey ve meclis olsun ülkemizin adı Kürdistan’ı taşımalıdır. Günümüzde bir mekanizma olarak kendisini ve Kürdistan Ulusal Sorunu’nu doğru tanımlama öngörüsü veya iradesinden yoksun olan bir çizginin ya da hareketin, kendi meşruluğunu esas alması ve siyasal değerler yaratması olanaklı değildir. Yaratacağımız siyasal hareket kanunlardan yararlanabileceği yerde yararlanır. Kanunların engel teşkil ettiği yerde, kanunları değil, kendi meşruluğunu esas alır. Bu temelde demokratik devrimci mücadeleyi ve sivil itaatsizlik eylemlerini şehir ve kır alanlarına taşıyarak, sokak ve meydanlara çıkarak, eylemle gelişmeyi ve kriz yaratarak sonuç almayı esas almak zorunludur. Sürekli salon toplantıları yapan ve bu toplantıları gittikçe uzatan, ancak sokağa çıkamayan bir yapının kitle dayanaklarına ulaşması, siyasi değerler yaratması ve gelişebilmesi olanaklı değildir. Bu nedenle toplantıları uzun zamana yaymamak ve yoğunlaştırmamak zorunludur. Birlik mekanizmasının birleşenleri içinde açık ve kapalı politikayı benimseyen her eğilim yer almalıdır. Kapalı politikayı benimseyenlerin kendi yöntemlerini birlik kurumu içerisinde de yaşama geçirmemeleri ise, kıstas olarak kabul edilmelidir. Bu çerçeve kabul edilmedikçe, daha kapsayıcı bir birliği gerçekleştirme olanağı yoktur. Birlik kurtuluşun ön şartıdır. Bağımsızlaşmanın arifesidir. Şu anki güçsüzlüğümüz; birbirimize sokularak güç olmayı ve sonuç almayı gerektirmektedir. Bu temelde sınıfsal anlamda ideolojik içerikleri fazla öne çıkarmadan, ulusal paydayı yani ulusal konsepti ve vazgeçilmezleri olan ülke, ulus ve siyasal iktidar üçlüsünde birleşerek ilerlemek durumundayız. Sınıfsal açıdan ideolojik detayları öne çıkarmak, mevcut süreçte birlik mekanizmasının oluşumunu sakatlar, zayıflatır. Kürdistan Ulusal Birliği , bütün sınıf ve katmanların katılımını ve seferberliğini gerektirir. Bu temelde komünist, sosyalist, demokrat, liberal, dindar, milliyetçisiyle herkesin katılımına açıktır. Diğer bir deyişle çıkarını ve tercihini Kürdistan Ulusal Kurtuluşu’nda gören işçiler, burjuvalar, köylüler, esnaflar, feodaller, aydınlar, dindarlar ve diğer kesimler birlik mekanizmasının doğal tabanıdır. Sömürgeci egemenlik sistemini dayanaklarıyla birlikte zayıflatmak ve bu sisteme karşı daha büyük bir güçle çıkabilmek için bütün mücadele dinamiklerini buluşturmak zorundayız. Bu temelde Ermeni ve Asuri milliyetlerini ve Mehalmi topluluğunu temsil edecek aydın ve siyasetçilerin de, Kürdistan Ulusal Birliği’ne çekilmesi gereklidir. Birlik mekanizmasının demokratik değerleri açısından da bu durum oldukça önemlidir. Ezidiler ve Aleviler ( Gerçek adıyla Kızılbaşlar ) da kendi temsilcileri olan aydınlar, pirler veya siyasetçiler aracığıyla temsil edilmeli ve farklı bir din ve kültürün temsilcisi olmaktan kaynaklanan zulüm ve halk gasplarına karşı birlikte mücadele edilmelidir. Bu çerçevede birlik mekanizmasının yapısı, bileşenleri ve yöntemlerinin karara bağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Daha doğrusu birlik mekanizmasının ne olacağı acilen prensipte saptanmalı ve buna göre bir tüzük ve program taslağı komisyonca ortaya çıkarılarak; önce yürütmede, sonra kırk kişilik mecliste ve en sonunda Ekim veya Eylül ayında Amed’te yapılacak ulusal konferansta ( kongre de ) onaya sunulmalıdır. 17 Aralık Amed toplantısında 300 aydın ve siyesitçinin oybirliğiyle,” Ünitter devlet yapılanmasını red ediyoruz.Kürt ulusunun kendi kaderini siyasal ve hukuksal açıdan tayinini için mücedeleyi esas alıyoruz” çerçevesindeki formulasyon ortak paydayı gözeten hem federasyonu hemde bağımsızlığı içeren bir formulasyondur. Bunu porgramada aktarmalı ve üzerinde tam anlamıyla uzlaşma sağlanamayan hususlar programatize edilirken, paydayı yakalama yöntemi esas alınmalıdır.Program da, bütün sınıf, katman, halkların sorunları işlenmelidir. Birliğin mekanizması hiçbir surette mevcut haliyle yani bir çalışma grubu olarak devam ettirilmemelidir. Aynı şekilde hiçbir surette mevcut birlik grubu bir inisiyatif ya da bir ulusal platform adıyla devam ettirilmemelidir. Bu üç yaklaşım ve önerme özü itibariyle bir kurum yaratmaya ve kurumsallaşmaya engeldir. Kürtler 26 yıldır platform, inisiyatif ve grup kurup dağıtmaktadır. Bu tür yapılar siyaset yapmada uygun araç değildir. Bir ciddiyetleri, ağırlıkları, süreklilikleri ve kurumsal değerleri yoktur. Bu tür yapılar yerel ve evrensel anlamda ciddiye alınıp muhatap olarak da görülmemektedir. Bu tür yapılar kitlenin denetim altında tutulmasına, umutlarının tüketilmesine ve ayda bir bir basın açıklaması aracı olmasına yol açmak dışında, hiçbir işe yaramayacaktır. Şu an itibariyle kitle dayanaklarımızda biraz zayıflık olsa da; ciddi ve kurumsal olanı tercih etmek durumundayız. Siyasetin en uygun aracı öncelikle partidir ve partiden sonra da kongre , kongre partisi , konsey , meclis gibi adlarla tanımlanabilecek cephesel birlik mekanizmalarıdır. Bu nedenle misyonunu doldurmuş veya tasfiye olmuş eski eğilimlere ait aidiyetlerin gruplar şeklinde varolmayacağı ve bütünüyle yeni bir aidiyet, gelenek ve anlayış yaratacak bir partinin birlik mekanizması olarak kurulması en doğrusudur. Bu tür bir parti aracı kitle dayanaklarını yaratmada en elverişli olandır. Demokratik Cumhuriyetçilerin bir gücü olmakla birlikte, liderleri Apo’nun arkasından giderek işbirlikçi,tasfiyeci ve gerici bir çizgide oldukları kesindir. Diğer eğilimlerden bir kısmı kendini fes etmiş, bir kısmı ise ülke toprakları dışında mülteci statüsündedir. Bu mülteci statüsündeki eğilimler ise, olabildikçe marjinal ve geleceği temsil etmekten uzaktır. Bunlar, misyonunu doldurmuş yapılardır. Misyonunu doldurmuş yapılara, yada sadece adları ortada kalan yapılara sıkı sıkıya sarılanlar; yeni değerler, mücadeleler ve mekanizmalar yaratma ufuk ve iradesinden yoksun olanlardır. Parti ve yapılar bir amaç değil, araç durumundadır.Bizde ise araçlar amaca dönüştürülmüş, amaç ve hedefler ise ya tasfiye edilmiş ya da zayıflatılmış durumdadır. Demokratik Cumhuriyetçilerin hedef ve amacı ise, TC nin birliği için kürt gençliğini ölüme göndermek, ulusal değerleri silmek ,iktidar hakkını ve Kürdistan ülkesini satmak, buna karşın Apo nun kişisel iktidarı, yaşamı ve yaşam koşulları için her şeyi kirletmektir. Demokratik Cumhuriyetin işbirlikçi yapı kazanarak 8 yıldır çözülme sürecine girmesine rağmen, diğer yapıların bu koşullardan yararlanamaması ve hiçbir gelişme göstermemesi de, çok önceden misyonlarını tamamladıklarını ve işlevsiz hale geldiklerini gösterir. Bu durumda, misyonunu dolduran ve halkımızda bir umut ve sinerji yaratmayan bu eğilimlerde ısrar etmek, ya da tasfiye olanlarına geri dönme çalışması yapmak, gericilik ve tutuculuk dışında hiçbir şey değildir. Biz inisiyatif olarak sürekli ötenazi halindeki bir çocuğun üzerine ağlamak, ya da ölmüş çocuğu yeniden yaşama döndürmek için mezar başında toplanıp hıçkıra hıçkıra ağlamak veya bağırıp dövünmek yerine, başka bir çocuğu yaratmayı tercih ederiz. Yaşamdayken yenilen ve sonuç alamayan geleneklerin, öldükten sonra ya da ötenazi haline sürüklendikten sonra, yaşama dönmeleri ve sağlıklı sonuçlara yol açmaları tuhaf olurdu. Bu nedenle, bu amaca dönük yaklaşım ve toplantıların sonucu fiyaskodur. Mao Zedung 20 yıl boyunca başında savaştığı partisinin yozlaştığını görür görmez, Çin halkını, kurup büyüttüğü bu partiye karşı isyana çağırdı. Partiyi araç olarak gören devrimcilerin tutumu bu olur. Partiyi amaç görüp, gerçek anlamda amaç ve hedefleri ise araç yerine koyanların tutumu ise tersi olmaktadır. Birlik toplantılarının bileşenlerinden bir kısmı, ısrarla eski parti ya da çevre aidiyetlerini sürdürmek istediğinden, yeni bir aidiyet ve gelenek yaratacak bir birlik partisini birlikte kurma imkanımız gözükmemektedir. Aidiyetin terki ve yeni bir aidiyetin yaratılarak birliğin sağlanmasından bahsederken, hiç kuşkusuz eski örgütsel aidiyetlerin terkini ifade ediyoruz. Birlik toplantıları içerisindeki unsurların düşünsel ve sınıfsal aidiyetlerini terk etmelerini önermiyoruz. Hak Par, farklı eski aidiyetlerin temsil edildiği bir kurumdur. Ancak farklı aidiyetlerin kendi aidiyetlerini koruyarak grupçuklar şeklinde bu parti bünyesinde bulunuyor olması nedeniyle, partileşmemiştir. Bu yapısıyla partileşmesi de mümkün değildir. Grupçuklar birbirleriyle uğraşması ve her şeyi birbirinden beklemesi nedeniyle bir aidiyet yaratılmadığı gibi, dışarıya karşı bir mücadele de yürütemez durumda kalmaktadırlar. 4 - 5 yıldır yaratabildikleri bir taban olmadığı gibi, mevcut kanuni çerçeve içerisinde varlığını sürdüren etkisiz bir kurum durumundadır. Bu DTP, Hak - Par, DKP türünden partilerle Kürdistan sorunu gibi ağrı bir sorunun taşıyıcısı olmak olanaklı değildir. Bunlar tarihsel misyon partileri değildir. Hak Par ın genel başkanı 79 yaşındadır, birkaç ayda bir genel merkeze uğrayabilmektedir. Aynı şekilde kapatılan DKP gibi bir tabela partisi durumundadır. DKP de hiçbir etkisi, etkinliği, tabanı olmaksızın kanuni çerçeve çerçeveyi esas alıp, meşruluğunu esas almadan ve sivil itaatsizlik eylemleriyle gelişmeyi tercih etmeden , baştan beri mesajlarını devlete vermeyi iş edinen bir parti oldu. DKP’nin bir anlamda devamı olan,kendilerini Hür Kürtler Grubu olarak tanımlayan ve parti kuracakalarını deklere eden grupta, DKP’den farksızdır. Resmi olarak kurulmuş partilerin kongrelerinde dahi, Türk bayrağını asmak zorunlu değilken, kendini Hür Kürtler Grubu olarak tanımlayanların üstlerine Türk bayrağı asarak konuşmaları ve davetiyelerinde federalizm kavramını dahi tırnak içine alarak kullanmaları ve konuşmalarını da sık sık devletin birliğine vurgu yapmaları ile siyasi partiler kanunun dışına çıkmayacaklarını ortaya koymaları, bu grubun yapısı ve niteliğini ortaya koymaktadır. Esasen bunlar, Kürt halkına vereceği bir şeyi kalmayan bireylerin grubudur. Bu gruba öncülük ettiği söylenen Şerafettin Elçi, Derveşe Sado ve Şakir Ebözdemir’in ortak yönü; üçünün de çocukları adına da olsa, Güney Kürdistan’da şirketlerinin bulunması ve ihale almalarıdır. Ayrıca bunların yaşı nazara alındığında 70 ve 70’in üzerindedir. 1966 yılından sonra uzun süre, Kürt siyaseti içerisinde hiçbir görev üstlenmeyen ve kimisi Türk partilerine milletvekili olan bu bireylerin son yıllarda yeniden Kürt siyasetine dönmeleri ve üstelik belli bir kitleyi çekip kontrol etmeye çalışmaları ve öte yandan Türkiye konseptini gündemleştirmeleri ve Melik Fırat gibi kişilerle kişisel işlemlerindeki farklılıklar nedeniyle Antegonsit çelişkiler yaratmaları, Kürt ulusunun yararına değildir. Demokratik Cumhuriyetçilerin işbirlikçileşmesi sonrasında oluşan boşluk ve arayışların devletle ilk günde itibaren mesajlaşarak Türkiye konseptini diğer bir açıdan gündemleştiren bu gruba karşı da ideolojik politik mücadele vermek durumundayız. Siyasetimizde yozlaşmanın daha belirgin halle gelmemesi için,siyaset ve ticaretin birbirinden ayrıştırılması gereklidir. Daha iyi ihale ya da komisyon alabilmek için bazı insanların gruplaştığı ve kısmi de olsa kitleyi maniple ettiği koşullarda, Kürt ulusu adına siyaset yapılamaz. Bir mesaj devlete, diğer mesajı Güneye vererek siyaset yapmaya çalışan bu gruba kuracağı parti için : Türkiye’nin Birliği ve Ticaret ile Şirket için Siyaset Partisi adını koymasını öneririm.Yada Maddi Manevi Açıdan Kendini Tatmin Partisi ismi de güzel ve uygun düşer. Artık ikisinden birini seçerek kendilerine olan katkımı kabul etsinler. 70 lik ve 80 liklerimiz devlet dairesinde memur olsaydı, her halde fiziksel aktivite açısından emekliye ayırtırlardı.Bizde ise siyasetin önderliği için kavga edip her biri bir köşe başını maddi ve manevi tatminleri için kontrol altına almaya, varolan muhalefet dağınık tutmaya, işlevsiz kılmaya yol açmaktadırlar. Bir emekliler ve takatsızlar ve devletle mücadele azim irade ve niyeti olmayanlar partisi yola çıkarılmış gözükmektedir. Bunların belli tecrübeleri olan birer Kürt rusipisi olarak siyasetin arka bagajına geçerek tecrübelerini aktarmaları gerekirken, geç kuşağın önünü kapatmaya çalışan bir tutumun sahibi olmayı tercih etmektedirler.Gerek bunlar gerekse, gerekse aşınmış gelenek ve tarzlarının taşıyıcısı ve dayatıcısı olanların Kürt siyasetinin önünde ve genç kuşak için bir ayak bağı oldukları ve ideolojik politik mücadeleyle tasfiye edilmelerinin ihtiyaç haline geldiği açıktır. Hür Kürtler Gurubun da ve diğer musluk başlarında yoğunlaşan 55 li 65 li ve 70 li yaşlardaki kuşaklar yerine, 20 li 30 lu ve 40 lı yaşlardaki yeni kuşakların önünü açmaya ihtiyaç vardır.8 yıldır Kürdistan’daki siyasette ne verebilirim sorusunun, ne alabilirim sorusuna dönüşerek menfaat gruplarının zeminine dönüşmeye başladığını görüyoruz. Bu gurup Güney üzerinden ihale ve komisyon rantına uzanırken, Demokratik Cumhuriyetçiler de belediyelerin ihale, iş kadrosu, encümen maaşı, milletvekilliği adaylığı, belediye başkanlığı adaylığı gibi rantlarından yararlanmak için siyaseti bir kamuflaj ve etki aletine dönüştürmektedir. Karşılıklı olarak diyetlerin ödeneceği bu tür süreç ve eğilimlerde bulunmamak, ne verebilirim sorusuyla yaklaşmak, Kürdistan yurtseverlerinin görevidir. Kürdistan yurtseverleri açısından sömürgeci devletlerin seçimleri ile milletvekili olabilmek bir amaç değil, en fazla bir araçtır. Hür Kürtler Gurubu içinse Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kabe niteliğinde olduğundan kuşku duymuyorum. Bunlar paralarının ve popülaritelerinin olduğunu ve yapacakları toplantılarda kitleleri örgütleyebileceklerini ve mevcut halleriyle, halkın Demokratik Cumhuriyetçiliğe ve kadrolarına duyduğu tepkiden yararlanabileceklerini ve halkın kendilerine gelebileceğini düşünüyorsa ,yanılmaktadırlar. Hak Par, DTP, Hür Kürtler Grubu’nun kuracağı partinin çizgi ve yöntemleriyle Kürdistan Ulusal Sorunu’nu taşıma ihtimali bulunmadığı aşikardır. Aidiyetlerin terkine ve yeni bir aidiyet temelinde partileşerek meşruluk ve sivil itaatsizlik çerçevesinde eylemle gelişmeye olanak veren Kürdistan Ulusal İktidar Partisi’ni kurmak ihtiyacımızdır. Bu çerçevede bir parti kurulamayacaksa dahi, bütünüyle kendi meşruluğunu esas alan bir Kürdistan Ulusal Kongre’sini kurmalıdır. Eğer şekli de olsa bir resmi başvuru yapılması gerektiği düşünülür ise, Kürdistan Ulusal Kongresi Partisinin kurulması mümkündür. Kongre, konsey ya da meclis esasen aynı işlevi görmektedir. Bunlar başka isimlerle de olsa birer cephe türü niteliğindedir. Dünyada en çok bilinen şekli kongredir. Bu açıdan kongre olarak tanımlanıp kurulmasında fayda vardır. Bu çerçevede kurulacak kongre partisi veya kongre kendi bünyesinde değişik parti ve eğilimleri hatta bağımsız aydın ve şahsiyetleri bulunduracaktır. Her eğilim ve parti kendi çalışmalarını bağımsız ve kongre dışında sürdüreceği gibi, kongre veya kongre partisi içinde de çalışarak alınan kararları yaşama geçirmede üstlerine düşen görevleri yerine getireceklerdir. Bu çerçevede bir örgütlenme ve birlik mekanizması yaratılarak halkımızın önüne ulusal bir konsept ve alternatif mekanizması konulmuş olacaktır. Bu mekanizma kitleleri örgütleme, sevk ve idare etme, merkezi karar alma ve bu merkezi kararları yaşama geçirme ile güçler arasında koordinasyonu sağlama, hukuku belirleme ve dışarıya karşı muhatap olma görev, yetki ve işlevlerini de yerine getirecektir. Kongre partisinin, aidiyetlerin terkine dayanan ve yeni bir gelenek oluşturarak gelişen bir ulusal partiye nazaran karar almada ve yaşama geçirmede ise hantal olacağı kesindir. Bununla birlikte, mevcut dağınıklık karşısında daha iyi olabileceğini söyleyebiliyoruz. 1885’te ilkin Hindistan’da kongre partisi kurulmuştur. 1942 yılına kadar reformist kanadın hakimiyetinde olan bu kongre partisi bir gelişme sağlayamamış olmakla birlikte, 1942 yılında radikal kanadın yönetime gelmesiyle birlikte : “Hindistan’dan elinizi çekin.” sloganıyla sivil itaatsizlik eylemleri geliştirilerek, 1947 yılında Hindistan’ın bağımsızlığını sağladığı bilinmektedir. Filistin Kurtuluş Örgütü’de, esasen Hindistan Kongre Partisi gibi bir cephe örgütüdür ve bir anlamda kendi koşullarındaki kongredir. 1965 yılına kadar, Arap devletleri, Filistin halkı adına siyaset yaparken,1965 yılında kurulan FKÖ Filistin halkının temsilcisi olarak kurulmuş ve yaklaşık 100 devlet tarafından kendi milletinin temsilcisi olarak kabul edilip devlet dışı bir örgüt olarak Birleşmiş Milletler de temsilcileriyle konuşma yapabilmişlerdir. FKÖ’nün bir meclisi ve aynı zamanda değişik eğilimlerin temsilcilerinden oluşan bir yönetim ve karar konseyi bulunmaktadır. Kürdistan’da da herhangi bir örneğin kopyalanması yerine, kendi somut koşullarımızdan ve ihtiyaçlarımızdan çıkarabileceğimiz bir birlik mekanizmasını cephe esprisiyle kurumsal olarak şekillendirmemiz zorunludur. Bu temelde Amed’te yapılacak konferansa katılacaklardan, gönüllü olanların doğal meclis üyesi olarak kabul edilmeleri ve eğilim temsilcileri ile temsil gücüne sahip bağımsız aydın ve siyasetçilerin, Alevi, Ermeni, Asuri temsilcilerinin oluşturulacak 11 ya da 15 veya 21 kişilik yürütme konseyinin oluşturulması gereklidir. Kongre meclisinin üye sayısı ise 300 veya 400 olabilir. Kongre meclisinin bünyesinde farklı görev ve konularla ilgili komisyonlar kurulmalı ve kongre üyelerinin seçimler belirleyeceği bir genel başkan, iki genel başkan yardımcısı, bir genel sekreter ve saymanı bulunmalı ve bunlar aynı zamanda konseyde de bulunmalıdır. Ülkemiz Kürdistan nın her parçasının birliğinin sağlanması için bir kongre gerekli olduğu gibi, bütün Kürdistan ı kapsayacak Kürdistan Ulusal Kongere sinin de temel siyasal ve ulusal güçlerin önayak olması ile ilkin Avrupa nın herhangi bir kentinde merkezini bulundurmak üzere kurulmalıdır. Kürtler,bağımsız Kürdistan çözümüne saygı duyan her devletle diplomatik ilişkiyi geliştirmeli ve bunun için gerekli ulusal kurumsallaşmayı oluşturmalıdır. NOT : Bu yazı Deng Dergisinin 79 sayısındaki tartışma dosyası için yazılmıştır. 17. 07. 2006 Medeni Ayhanhttp://www.pdk-xoybun.com |