PARTIYA DEMOKRAT´A KURDISTAN - XOYBUN

PDK - XOYBUN



BELGELER : 7 EYLÜL 2000 KDP - T / XEBAT


250.000
60.000
7 Eylül 2000 KDP ( T ) - XEBAT

Kurdistan, uluslararası dayatılan anlaşmaların uyarlanmasının çalkantıları ile gündemde. Dünya insan haklarının, güvence altına alınan kuralları çerçevesinde, 30 milyon Kürt insanı, dili, kültürü, toprağı, bayrağı, ulusal sembolü ve henüz dünya devletler statüsu sınırlarının varlığını koruduğu dünya haritasındaki yeri belirlenerek ‘ulusal devlet’ tanımıyla yerleştirilemedi.
Kürtlerin ideal olarak ulasal faktörleriyle tanımladığı Kurdistan , uluslararası hukuk kuralları içinde göreceli tanınıyor. Ulusal birlik zeminine oturmamış, örgütlü örgütsüz Kürt insanının yüreğinde taşıdığı, her türden çileyi severek paylaştığı vatanı, ulusal devlet inancı var.
Özgür yaşamak için, parçalanan ülkemizin her parçasında değişik koşullarda ve boyutlarda mücadele sürmekte. Kürt siyasal güçlerinin proğramladığı ilkesel mücadele ve ülkenin kurtuluşu anlayışlarında “parça-bütün”, “halk savaşı”, “öncü savaş”, “demokratik cumhuriyet” ve daha bazı cözum modelleri farklı ağızlarda hayatiyetini sürdürüyor. Tüm bu farklı yaklaşımlarla hayatın dayattığı pratik ve teorik gerçekler, ait oldukları bölgelerinde örgütlenme ve mücadeleyi zorluyor. Kürt insanının yüreği birleşik ulusal devlet talebiyle dolup taşarken, Kurdistan’da zorunlu koşulların dayattığı bölgesel mücadele ve bölgelerarası kısmî dyanışmalarla amaca ulaşılmaya çalışılıyor.
Kuzey Kürdistan ulusal kurtuluş mücadele sürcimizde ulusal devlet idealimizi her fırsatta gerçekleştirmek için değişik alternatiflerle çabalarımızı pratik yaşama geçirmeye çalışıyoruz. Fakat son aylarda dahada yoğunlaşan mücadele yöntemleri ilkesel ayrılıklarla ifade edilen süpekülatif tartışmalarla sürüyor. Genel hatlarıyla;
A - Demokratik mücadeleyi, illegaliteyi reddederek savunanlar.
B - TC’de demokratik mücadele koşullarının olmadığını, illegal örgütlenmenin zorunlu olduğunu fakat demokratik mücadelenin de önünün tıkanmaması, her şartta, yararlanılması gerektiğini savunanalar.
Olgunlaşan tezler de kendi içinde farklılıklar göstermektedir:
A - Demokratik mücadele anlayışı;
a – PKK(Partiya Karkere Kurdistan)-HADEP(Halkın Demokrasi Partisi)’nin, TC(Türkiye Cumhuriyeti)’de bireyin özgürlüğünde somutlaşan ‘Kürt kimliği’ talebine indirgenen ‘Demokratik Cumhuriyet(DC)-Anayasal vatandaşlık’ yani Cumhuriyet Kürdü olmak için HADEP’le sürdürülen demokratik çözüm anlayışı, TC’de gündeme hakim. M.Kemal’in Lozan’ı garantileme sürecine kadar söylevlerinde Kürt Ulusu da dahil diğer halklarla birlikte eşitlikten bahsetmektedir. Türk Ulusu’nun yöneticileri, işgal ettikleri yerleşik halkların vatanlarında, koruyuculuk misyonu üstlendiler. Kürtlerin, kendilerinin “müslüman kardeşleri” olduğundan ötürü, Kürtler üzerinde “Koruyuculuk misyonlarının”! bir zorunluluk olduğunu, her halükârda vurguluyorlar. Mustafa Kemal de Türk ve Müslüman sorumluluğuyla, 1 Mayıs 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmasinda: "MECLİS, BÜTÜN HALKLARIN MECLİSİDİR" "Yüce Meclisinizi oluşturan şahsiyetler yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Hepsinin karışımı Müslüman içten bir topluluktur...Kerkük'ün kuzeyinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır...Bu nedenle, koruma ve savunmasına çalıştığımız millet sadece bir öğeden ibaret değildir. Değişik Müslüman öğeden (unsurdan) oluşmuştur.. Bu topluluğu oluşturan her bir Müslüman öğe, bizim kardeşimiz ve çıkarları tamamiyle müşterek olan vatandaşımızdır ve yine kabul ettiğimiz asasların ilk satırlarında bu değişik Müslüman öğeler ki; vatandaştırlar, birbirlerine karşı saygı duyarlar ve biri diğerinin her türlü hukukuna (hakkına), ırki, iç timai ve coğrafi haklarına daima saygılı olduğunu tekrar vurguladık ve cümlemiz bugün içtenlikle kabul ettik..." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri 1. TBMM'nde ve CHP Kurultayında (1919-1938), Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını 1, 1966, Sayfa: 73-74) çok açık ifade ediyor. Abdullah Öcalan(AÖ) ve çevresiyle, derin devlet kontrolünde ki çözüm(!), alternatif olarak gösteriliyor ve Kemalist çözüm dayatıliyor. 1925’lere kadar sürdürülen iki yüzlü tavır, misakı milli ile birlikte noktalanarak; Türkiye, Türkiye’de yaşıyanlarla birlikte Türk ve Türk’lerin oluyor. Serxebun’un 222. Sayısında AÖ’nın bir yılı aşkın dönemin İmralı’dan seslendirilen demokrasi ve barış mesajlarında ısrarla Kemalist düşüncenin anlaşılmadığını vurguluyarak, ”Bizim görevimiz,tutarlı barış çizgisini, bir yıldır sürdürdüğümüz şekilde demokrasiyi, barışı herkese eğemen kılmaktır.” (Demokrasi halkımızın eseri olacaktır. Adlı makale 2.pr.) diyor. Devamla, a.g.m.’nin ‘İsyan pratiklerini gözden geçirmek gerekir’ ara başlığın 1. Pr.”İsyan boyutu önemlidir. İsyan pratiklerini gözden geçirmek grekir. İsyan Kürt eğemenlerinin yaklaşımıdır. Barzani ve Talabani’ye dikkat edilmeli. Kürt Hlkı’nı da Kemalizmi de bu hale getiren isyanlardır. 1919-24 sürecini anlatan kitap okunmalı. Mustafa Kemal 1919’da Kürt’lere bütün özgürlükleri tanıyacaktı. ‘Oyuna gelmeyin.’ dedi. ‘Kürdistan Devleti kurma oyununa, Ermeni Devleti kurma oyununa gelmeyin’ dedi. Cumhuriyetle birlikte Kürt’lerin bütün özgürlükleri tanınacaktı. Doğrudur, Atatürk stratejik açıdan yaklaştı. Bu ’24 de kadar sürdü.”, ayrıca ‘Milyonlar örgütlenmelidir.’ ara başlığının 5.pr’da ”Feridun Yazar iyi konuşmuş. Zorla da olsa ayrılmayız. Türkiye’nin her tarafı bizimdir. Ancak Kürt’lerin diline ve kültürlerine sahip çıkılmalıdır. Benim dilimi yasaklıyamazsın. Sonuna kadar vatan-ulus birliği diyoruz. Kürt’lerin Çanakkale’de payı var. Cumhuriyetin kuruluşunda hepimiz savaştık, payımızı istiyoruz. Demokrasi gelişir, dil ve kültür gelişir. Genel Kurmay’da söyledi; demokrasi gelişirse her şey gelişir; HADEP, dil, kültür gelişir. Bilim kurulları kurulur, tez olarak bunun üzerinde çalışır.” Feridun Yazarla dil ve kültür talebini paylaşıyor. Fakat PSK(Kurdistan Sosyalist Partisi), KDP-Hevgırtın (Bakur)Kurdistan Demokrat Partisi, PKK hareketinin dün de derin devlet kontrollü olduğunu, siyasi proğramında ve ilişkilerinde özellikle AÖ’nün istikrarsız olduğunu biliyorlardı.Ve Türk asker-sivil yöneticilerle görüşen Celal Talabani’nin hazırladığı zeminde ikna olan PSK- PKK’nin imzaladığı protokolle; H-PDK’nin de ikna olarak protokolü benimsiyen basın açıklaması ”13.04.1993… 1- H-PDK, PKK’nın ateşkesi şartlı uzatmasının ve bunun sonucunda barışcıl, siyasi yolların açılmasını olumlu görmektedir. 2- H-PDK; PKK ve PSK’nın ortak protokollerinde açıkladıkları gibi cephesel birlik için toplantıyı zorunlu görmekte ve bu toplantının kısa sürede gerçekleşmesi için ortak çalışmayı benimsemektedir. …” ve sonuçlanamıyan cephe çalışmalarının hatırlarda olacağı kanısındayız. Adı geçen protokolün tam metni:
KAMUOYUNA
19 Mart 1993 günü biraraya gelen Kurdistan İşçi Partisi (PKK) Genel Sekreteri Abdullah Öcalan ile Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Genel Sekreteri Kemal Burkay, aşağıdaki konularda görüşbirliğine varmışlar ve bu açıklamayı kamuoyuna duyurmayı uygun görmüşlerdir. ( 13.04.1993 tarihinde protokole Hevgırtın – PDK’da (Bakur) katıldı.)
1- Kurdistan’ın ayni ve değişik parçalarında yurtsever örgütler biribirlerinin varlığına saygı göstermeli, aralarında varolan veye olabilecek sorunları diyaloğ yoluyla ve barışçı yöntemlerle çözmelidirler. Yurtsever örgütler arasında şiddete başvurulmamalı, tartışmalarda düşmanca ve saldırgan bir dil kullanılmamalı.
2- PSK ve PKK, Kuzey Kurdistan yurtsever örgütleri arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi, işbirliği ve dayanışmanın geliştirilmesi ve giderek ortak bir cephenin oluşturulması için çaba göstereceklerdir.
İki parti bu amaçla yakın bir zamanda ortak bir toplantı düzenlenmesi için yurtsever parti ve örgüler çağrı yapacaklardır.
3- Kürt Ulusu da her onurlu ulus gibi özgür yaşama, kendi geleceği ile ilgili olarak serbestçe karar verme, zulum ve baskıya karşı direnme hakkına sahiptir. Bu haklar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Sözleşmesinde (AGİK) dile getirilmiştir.
Son yıllarda Kürt kimliğini tanıdığını ileri süren Türk Hükümeti, Kürt Halkı’nın meşru haklarını tanımamakta ısrar ediyor. Oysa Kürt’lerin temel haklarını tanımadan Kürt kimliğini tanıyorum demenin bir anlamı yoktur.
Kürt sorununa adil bir çözüm ancak iki halkın eşitliği temelinde mimkindür. B,z böylesine demokratik bir yapıda iki halkın yanyana, kardeşçe barış içinde yaşıyabileceği görüşündeyiz. Bunun biçimi demokratik federasyondur.
Bunun için de, Türk devletinin yıllardır süregelen baskı politikasının sonucu olan bugünkü çatışma ortamı sona ermeli, sorunun barışçı çözümüne yol açılmalıdır. Türk Hükümeti’de gerçekten barış, demokrasi ve eşitlik istiyorsa aşağıda ki acil adımları bir an önce atmalıdır:
1- Karşılıklı olarak ateş kesilmelidir. PKK’nın attığı ilk adım bu bakımdan iyi ve tarihi bir fırsattır.
2- Kurdistan’da olağanüstü hale, Bölge Vali’liği sistemine son verilmeli; Kontrgerilla, Özel Timler ve köy korucuları dağıtılmalıdır.
3- Kürt Ulus’unun varlığını ve haklarını da güvence altına alan demokratik bir anayasa yapılmalı, tüm anti demokratik yasa ve kurumlar kaldırılmalıdır.
4- Genel af çıkarılmalıdır.
5- Düşünce, söz, basın ve örgütlenme özgürlükleri tam olarak tanınmalıdır.
6- Partilerimiz de dahil tüm yasaklı partilerin ülkenin legal politik yaşamına serbestçe katılması olanağı tanınmalıdır.
7- Kürt dili, tarihi, kültürü üzerinde ki baskılar son bulmalı, Kürt’çe eğitim olanağı sağlanmalı, radyo ve televizyon Kürtçe yayın yapmalıdır.
8- Mevcut ortam nedeniyle Kurdistan’dan göç etmek zorunda kalanların ya da sürgün edilenlerin yerlerine dönmelerine olanak sağlanmalı ve zararları tazmin edilmelidir.
9- Kurdistan’ın son yıllarda daha da yıkılan ekonomisinin iyileştirilmesi, tarım ve ticaretin yeniden canlandırılması için köklü ekonomik proğramlar uygulanmalıdır.”
Nüans farklılıklarıyla birlikte günümüzde ayni talepleri legal Kürt kökenli parti gurup ve bireylerle paylaşmalarına rağmen ‘Çözümü adlandırma’ farklılıklarıyla ayrı duruyorlar. ’93 te olduğu gibi bugün de birlikte, ortak zeminde, demokratik mücadele olanaklarının sınırlarını en verimli kullanabilme örgütlülüğü yaratmalılar. Bu amaçla atılan adımlarda engel olabilecek ”tekelci siyasal yaklaşımlar, örgütlerin iç sorunları, günün şartlarını yorumlama adına düşmanın işine yarıyan provakatif sansasyonlar, v.s.…”olmakla birlikte, ortak amaçlı girişimlere açık olmaları sevindirici ve çizgilerinde buluşabilmeleri anlamında umut verici. Devlet kontrolünde olmayan yaklaşımlar, devletle sürdürülecek diyaloğlarda ulusumuzun kazanımlarını, uluslararası kriterlerdeki şartları dayatmada güvence olacaktır. Ortak zemin şartlarının yaratılmasında, devlet kontrollü eğilimlere caydırıcı yaklaşmalılar. Düşmanlığı körüklemeden , devlet denetimi, verileriyle tesbit edilerek kamuoyuna açıklanmalı ki sağduyulu her Kürt, ısrarla, devlet içindeki ilişkileri zaten teşhir ediyor.
Birlikler, devlet denetiminde olduğu zannedilen kişi ve örgütlerin, aslında özgür düşünceye ve davranışa sahip olduklarını kanıtlama çabalarının pratikte kendilerini ifade etme zemini olacaktir. Böylesi bir uygulama, kısaca sağlıklı birlik politikaları ve beraberinde getireceği kimin nerede durduğu konusundaki ”netleşme”, ulusumuzun güven ve moral kaynağı olacaktır. Önemli olan demokrasi mücadelesinin ortak zemini için atacakları adımlarla yaratacakları, DC’te Cumhuriyetci Kürt olma örgütlülüğünün tezlerindeki ulusal taleplere sıkı sıkıya hakim ve yönlendirici olunmasıdır. Ulusal Devrim Geçiş Sürecinde, tezin tüm olgularını harekete geçirebilmek becerisini yaratmalılar. Birliklerinin zemininin oluşturacağı siyasi proğram, kamuoyundaki kafa karışıklığını çözecek ve teslimiyet-tasfiyecilik-iş birlikçilik-devlet kontrollü gibi kavramların taraflarının da pratik hayatta teşhirinin zemini olacaktır.
TC’nin de sıkı sıkıya savunduğu Lozan Antlaşması bazı Kürt siyasilerininde gündeminde. Lozan’ın 37, 38…40. Maddelerinin hayata geçirilemediği, geçirilmesi halinde demokratik cumhuriyet-anayasal vatandaşlık haklarına kavuşulabilineceği inancındalar. PKK-HADEP, PSK Kölen Deklerasyonu, KDP-B güncel talepler proğramı ve Kopenhagen Sözleşmesi, Lozan’la birlikte; 1993 protokolüne katılanlar, onaylıyanlar; 93 ruhunu canlandırabilirler.

Legal Partiler…
Legal partilerden Demokratik Cumhuriyet Partisi kuruluş çalışmaları içinde yer alanlar ’anayasal vatandaşlık’ talepleriyle PKK-HADEP paralelindeki talepler gündemlerinde. En önemli çıkmazları AÖ ve ekibinin yani illegalitedeki PKK denetiminden bağımsızlaşamamaları.
TC tarafından kapatılan, Sosyal Liberaller olarak isimlendirilen DKP(Demokratik Kitle Partisi) ve çevresi TC’de köklü değişikliklerin öngörüldüğü proğram hedeflerinde TC partisi ve düzen değişikliği iddiasıyla bağlantılı olarak Kürt Ulusal Demokratik talepleri için anayasal değişiklik, demokratik çoğulcu anlayışla çalışmalarını sürdürmekteler. Örgütlenme anlayışlarındaki – Demokratiklik, Demokrasi – yorumları ve bireysel karizmaların çakışması sonucu siyasi çalışmaları siyasi kaosla çıkmazları yaşamaktalar.
DBP(Demokrasi ve Barış Partisi) diğerlerinden farklılığı olmakla birlikte geleneksel çevreleri dışındaki kişi ve örgütlerle istikrarlı çalışma zemini oluşturamadılar. Siyasi koşulların dayatmasıyla ulusal birliğin gündemleşmesi ve tartışılmasıyla, merkez olma iddialı çıkışları, Kürt siyasi çevrelerinde polemiklere açık, birlikleri erteliyen sorunların nedeni olma eğilimleri dikkat çekici. Kurdistan’da denenen ( DKP-DBP ortak çalışma komitesi.) siyasi birlik çalışmalarından olumlu sonuçlar alınamamasının, liderlik polemiklerinin dışında sebep ve sonuçlarının nedenleri yeterince tartışılmadı. Yeni çözümlerin alternatifleri olgunlaşmadan, Avrupa’da Kölen Deklerasyonu olarak sonuçlanan demokratik cumhuriyet, anayasal vatandaşlık(Cumhuriyetçi Kürt) ve TC’li çözüm taleplerine paralel birlik çağrıları Kürt siyasi çevrelerinde yeterince ilgi odağı olmayı başaramadı.
Günümüz koşullarında, 1993’te imzalanan protokol koşulları hazırlıyan PSK ülke zemininde yaşanan zaafları da dikkate alarak, legal güçlerin, söz ve karar yetkisi çerçevesinde, çizgilerinde, ortak mücadele şartları hazırlayabilirler.TC’de adil ve barışçı çözüm arayışlarının, demokratik çözüm taleplerinin ilkesel zemini var. Farklılıklar, oluşturulabilecek koordinasyon kurulu, kollektif liderlik, siyasi proğram etrafında birlikle çözülebilir (!). Amaçta ayni talepleri benimsiyen fakat adlandırmada farklılıklar sözkonusu.Yaşanan süreçte, Cumhuriyet Kürdü, olmak isteyen stratejinin taraflarının olgunluk, hoşgörü, tahammül ve fedakarlıkları Kürtlerin kavramak zorunda olduğu sosyal gelişkinlik olacağı inancındayız.
Son günlerde, Demokrasi ve Kürt Sorununu Çözüm Kurultayı adı altında, legal parti kurma girişimlerinden sözediliyor. Çözüm arayışı içinde bulunanların, mevcut legal partilerde savundukları siyasi çözümlemelerden farklı taleplerle çıkmalarının olanaksızlıkları mevcut TC yasalarıyla belli. Kaldıki çözüm arıyanlar, iç yapılarında HADEP, DKP, DBP’ye yönelttikleri eleştirilerin kaynağından farklı konumda değiller. Turuva atlarının gizli askerleri konumundalar. Diğerlerinden farklılıkları, uzun soluklu sürdüremedikleri siyasi çalışmalarının kaosunu yaşıyorlar. Çalışma komisyonunun fertleri, geldikleri partilere yönlendirdikleri eleştirilerin gerçek muhatabı konumunda oldukları kamuoyunca ve Kürt siyasi çevrelerince değerlendirilmektedir. Fakat amaçları particilik yapmaksa ki en doğal demokratik haklarıdır. Önemli olan demokrasi adına anti demokratiklik yaparak, çizgilerinde yıllarca kararlı yürüyenlere ayakbağı olmak ve yeterince moral bozukluğu yaşıyan ve PKK şokunu aşmamışken, yeni şoklara neden olmak hakkına sahip değiller. Kurultaycı olmak, daha çok birliklere hizmet etmeyi amaçlar, dağıtıcılığı değil!…
b – Demokratik mücadeleyi hedef almakla birlikte TC’de legal ve demokratik mücadelenin yasal olanaklarının insan hakları temelinde kullanabilme olanaklarının çok sınırlı olduğunu, herşeye rağmen siyasallaşmanın zorunlu olduğu görüşünü paylaşan çaba sözkonusu. Anlayış, illegaliteyi tamamen reddederek ‘Ulusal Devlet’ için uluslararası şartları radikal muhalefetle TC’de gündeme getirmek. Kuzey Kurdistan’da siyasi teslimiyetçiliği reddederek ulusal devlet çözümü alternatifini gündemleştirme amacını hedef göstermekteler. Mücadelenin proğram hedefleri proğramlaşarak henüz kamuoyuna açılmış değil. Görüşe öncülük edenlerden edindiğimiz izlenimlerle, katılımı yoğunlaştırarak, en geniş kadro potansiyeli ile gündeme müdahale etme eğilimleri var.
B – ”TC’de demokrasinin olmadığını ve Kürt Ulusal Demokratik talepleri karşısında demokratik cumhuriyet, anayasal vatandaşlık sürecinin, 20.Mil. halkın talebinin uluslararası anlaşmaların kriterlerinin de gerisinde teslimiyetçilik olduğu tesbitiyle, TC anayasası ve sistemini reddeden düşünce. Ulusal Devlet talebiyle, Lozan-Kopenhag sözleşmelerinin, ulusal devlet geçiş sürecinin olguları olduğu; amaç olmadığı ve sınırlarının zorlanması gerektiğini belirten mücadele süreci.”
Tez etrafındaki birey, örgüt, gurup, partiler de farklılıklar göstermekle birlikte demokratik yöntemlerin kapatılması eğilimi yok. Sağ ve solda ki illegal örgütlerde somutlaşan eğilimler :
a-Kurdistan’ın ülke tanımında, Bağımsız Birleşik Kurdistan proğram talebi.
b-Liberal ve sol proğram talebiyle, bölünmüş ülkenin, bölgelerindeki mücadele şartlarının ülke ve uluslararası koşulların dayattığı şartlar dikkate alınarak ulusal devlet talebi. Bölgeler arası güç ve eylem birliklerine sıcak bakan eğilimler.
İllegal örgütlenmelerde ( KDP (T)Kurdistan Demokrat Partisi, PRK-Rızgarî/Partiya Rızgariya Kurdistan, KDP-B(Partinin siyasi birlik proğramı değişik görüşlerin harmonisi konumunda), PŞ-Kawa/Partiya Şoreş-Kawa, PADEK(Kurdistan Özgürlük ve Demokrasi Partisi), PİK/ Kurdistan İslam Partisi, PSK( Kurdistan Sosyalist Partisi / Federasyon talebi ve legal parti olma amacı taşıyor.) proğram hedefleriyle.) ve illegalitenin gerekliliğini belirten birey, gurup ve örgütler ülkenin özgül koşullarına göre politik tavırlarını söz, yazı ve proğramlarıyla izah ediyorlar. Somut şartların somut çözümlemeleriyle demokratik mücadelenin dayattığı ortamda ulusal devlet talebiyle demokratik yöntem ve metotların önünü tıkamadan desteklemek kararlılığındalar. Aksi durumda ulusal devlet şartlarının zemininin demokratik koşullarını oluşturmak amacıyla silahlı mücadeleyi sürdürme amacındalar. Ayrıca, illegaliteyi redden, legal mücadelede ulusal devlet hakkı da dahil, örgütlenmelerin, legal örgütsel işleyişlerine, müdahaleci ve belirleyici tavırlardan özellikle sakınarak, politik dostluk siyasi ve ideolojik eleştiriyle kitlelere hedef ve amaçlarını anlatarak örgütlü mücadeleyi sürdürmenin ilkesel tavrı hakim. Cumhuriyetçi Kürtler’de olduğu gibi Ulusal Devlet talebini amaç edinen örgüt ve bireylerde de birlikler gündemlerinde olmakla birlikte uygulamaya geçmenin belirgin izleri yok. Zaaf olarak gündemlerinde.
Ulusal muhalefette bireylerin, kitlelerin güvenliğini ve moralini dikkate alarak sivil savunma mekanizmasının örgütlenmesi zorunludur. ‘Sivil savunma legal ve illegal örgütlenmeler için vazgeçilmez ilke olmalıdır kanısındayız. Sömürgeci Devletler, Kürt Ulus’una tarih boyunca çiçek atmadı.’ Elbette savunmadaki sorumluluk, demokratik mücadele yöntemlerinin kapatılmasını gerektirecek eylem ve davranışlara özel itina gösterilmesinin bilinci, demokratik muhalefete önem verilmesiyle zaten izah ediliyor.

TARİHİ ZORUNLULUK

Kurdistan Ulusal Demokratik Devleti, TC’de Cumhuriyetçi Kürt vatandaşlığı, Otonomi, Bölgesel Özerklik, Kültürel Özerklik talepleri olarak somutlaşan düşünceler aslında Kürt Milleti’nin tarihi yaşamında sürekli varolan çözüm alternatifleri.
Yakın tarihimizde Kuzey Kurdistan’da (1965/66-2000) çok yönlü çözüm arayışı, sorunun demokratik boyutları anlamında olumlu. Yaşanan uzlaşmazlıkların faturaları ise çok pahalı ödeniyor. Günümüzde sürecin sorunlarını yaşamamız, gerekli derslerin çıkarılmadığı gerçekliği ve sorumluluğu ile karşı karşıya olduğumuzun kanıtıdır. Tezlerin, tarafları, her fırsatta, günümüz koşullarında, ulusumuza yönelik çok yönlü tasfiye planlarının, entrikaların tehlikelerinden bahsediyorlar. Fakat her ne hikmetse tehlikelere karşı birlikte göğüs germenin zorunluluğu gündemlerimizde olmakla birlikte özveriyle henüz çözüm durumunda değiliz.
Olgunlaşan iki temel düşüncenin, pratiğe uyarlanmasındaki engeller ve birlikteliklerin, birlikte hareket edilebilecek ilkeleri esas alınarak, engeller ikna metoduyla, uzlaşma şartlarıyla aşılabilme olgunluğunu günümüzde tüm Kurdistanli’lar göstermelidir. Dünya koşulları, ulusal çıkarlarımıza uygun zeminde. Ortak zeminde, ortak mevzi kazanma sorumluluğuyla, “olursa olur”u dayatmadan birliğimizin tarihi sorumluluk olduğu kanısındayız Bu bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor.
İki temel düşünceyi tanımlarken, amacımız, ulusal birliği cepheleşerek zaafa uğratma anlamı asla düşünülmemelidir.Günümüzde somut durumumuzun, halkımızca da bilinen realitemizin gündemini uzlaşmazlıklardan arınarak, sağduyu ile cepheleşme şartları da dikkate alınarak birlikte mücadelenin paydalarına dikkat çekme ve birliğin pratik uygulama şartlarının dayattığını vurgulamak amacındayız.

Partimiz,

KDP ( T ) - KURDİSTAN DEMOKRAT PARTİSİ, kişi, gurup ve partilerin ”Ulusumuzun zor dönem yaşadığı” mesajlarına yörekten katılıyor.
Ulusal Devlet proğram hedefi doğrultusunda, partimizin sürdürdüğü ideolojik, politik, örgütsel çalışmalarında amaca ulaşmanın mevzilerinin kazanılmasında (legal-illegal) birliklerin önünde engel değildir. Aksine her kazanılacak mevzinin, ulusal devlet için kazanım olduğu inancındadır. TC’nin, Kürt Ulusu’nun devletini kurma hakkının kazanımında, demokratik olamayacağı bilinmektedir. TC, Irkçı-militarist yapısını ‘demokrasi’ anlayışında ve uygulamalarında da gösteriyor. Yani TC Türk halkı için demokratiktir. Kürtler için anti-demokratikliği bütün Kürt Milletinin bilincindedir.
Geçmişte ve günümüzde bilinen inkarcılığı artık tartışılmıyor. Bölgede, Türk Devleti olma süreci ve günümüzdeki devlet yapısıyla, Rum, Kürt, Ermeni, Asuri, Süryani halklarının anavatanlarının gaspıyla, işgalci konumunu korumak zorunluluğunda!…
Partimiz, TC ile somut koşullarda, eşit görüşme şartlarının olgunlaşmadığı tesbitindedir. Güçler dengesinde TC belirleyici, anti demokratik tarihi işgalci-sömürgeci misyonunu sürdürmektedir. Kürt Ulusu, uluslararası ve ulusal caydırıcı nicel güce sahip, fakat nicel birikimin niteliksel dönüşümü caydırıcı güç olma konumunda değil. Devlet’in sürdürdüğü demokratikleşme politikası, soğuk savaşın yaşandığı dünya şartlarında Lozan, nasılki ırkçı-anayasa ile Türk demokrasisi TC’ye uyarlandıysa, günümüz koşullarında da Kopenhag sözleşmesini dünya serbest piyasa ekonomisi içinde, Türk ulusal devlet çıkarlarına uyarlanma pazarlıkları, diplomasi manevraları sürdürülerek Cumhuriyet Kürtleri uyarlanmasının şartlarının arayışı içinde. Bu anlamda partimiz, henüz yürürlükte olan Lozan ve Avrupa Birliği(AB) şartlarında Kopenhag sözleşmesinin içeriği, Kurdistan Ulusal Devlet talebi çerçevesinde yorumlanarak proğramlaşacak demokratik mücadelenin destekçisi olmayı belirler.
Parti’miz, Demokratik cumhuriyet anayasal vatandaşlık talebini Ulusal Devlet Geçiş Süreci’nin olgularından biri olarak görmektedir. Fakat talebin ulusal devlet sürecini zamana sarkıtarak asimilasyon, türkiyelileştirme, sömürge politikasının uzantısı olmasına özel dikkat çekmektedir. Ulusumuza rağmen verilen veya alınan uluslararası kararlar, yine uluslararası tanımlanan özgürlük, barış ve demokrasinin, Kürt Ulusu adına oynanan dramanın senaryosudur.
Partimiz, Ulusal Devlet ilkesini amaç edinen örgütlerin, guruplar ve bireylerin cephe veya güç ve eylem birlikleri ile sürecin zaaflarını, ulusal devlet çıkarlarımız doğrultusunda aşacağı kanısındadır. Sorun, Cumhuriyet Kürtleri olma misyonu üslenen kesimi, ulusal çıkarlarımız gereği dışlama eğilimi yaratmamak, süreci, ulusal çıkarlarımız nedeniyle en az zararla aşmak ve ulusal devlet hakkımız için ikna süreci yaşamaktır.
TC’nin Kürt Ulusal sorununa en çarpıcı yaklaşımı; bütün devlet gücüyle 250.000 anavatanı olmayan Kıbrıs Türkü’ne asgari konfederasyon talebini uluslararsı konferanslara dayatıyor. Yine Kosova’da 60.000 türkçe konuşan topluluk için uluslararsı baskı gücü oluyor. Türküye’de yaşıyan 20 milyon Kürt insanı için demokratik cumhuriyet-anayasal vatandaşlık (Cumhuriyetçi Kürt) talebini dahi uluslararası baskılara rağmen gündemine almıyor. Sınırötesi militarist saldırılarını sürdürüyor. 38 masum Kürt insanını Güney Kurdistan’da Kendaxor’da canice katlediyor. İnsan haklarından, demokrasiden bahsederken barbar TC’ye karşı hala caydırıcı güç olmadığımız bir kez daha pahalı ödenen faturayla kanıtlanmış durumda. Bütün çıplaklığı ile sessiz dünyanın iki yüzlülüğüyle gündemimizde. Birliklerimizi, ulusal devlet olma çıkarlarımız, insan haklarımız uğruna bir kez daha düşünelim !…