BELGELER:PDK-T /XEBAT DEMOKRATIK CUMHURIYETMI? DEMOKRATİK CUMHURİYETMİ ? ASLA OLMADI Sömürgeler Çağı, 1. 2. Dünya savaşları ve sonuçlarıyla paktlar dünyada güçler dengesi temelinde örgütleniyor. Ve Sömürgeci Türkiye Cumhuriyet’i Devlet’inin inşasında ve misakı milliyi belirleme ve korumada, Türk Devlet’i için hatırı sayılır denge ve varlık nedeni oldu. Paktlar, askeri-siyasi-ekonomik-insan hakları …v.s.b. konuları içermektedir. Bir devletin uluslararası ve iç yapılanmada hükmi kişiliği için paktlara katılması, dünya koşullarında bir nevi zorunluluk. Değişik dönemlerde TC paktların üyeliklerine kabuledildi. Uluslararası sözleşmelerle, antlaşmalarla Kürt Ulus’unun ulusal demokratik varlığını reddeden komplolar ve inkarı ile gerçekleşen TC, bölgenin stratejik ve coğrafi konumu, dünya ve bölge güçler dengeside dikkate alınarak paktlara, kurum ve kuruluşlara üye edildi.1958 yılında Askeri Savunma Paktı NATO üyeliğine alındı. TC’nin dünya serbest piyasa ekonomisi bağlamında Asya-Orta Doğu-Balkanlar-Kafkasya-Akdeniz-K.Afrika-Hint Okyanus’unu kapsıyan geniş alanda ki stratejik ve coğrafi rolünü pazarlıyarak, dünya standartlarında ki demokratikleşme sürecinde, türklük ulusal eğemenliğini ön plana çıkarıyor. Süreci, azınlıklar ve insan haklarını anayasada tanımladığı yasalarla kapatmaya çalışıyor. Yeni Dünya bağlaşıkları içinde ki, uyum, ara dönemini de kürtler adına kötüye kullanarak, Türk Devlet’i adına uluslar arası güvenceyi garanti altına alma çabasında. Kürt Ulusal Demokratik muhalefetin zeminini ‘terörle mücadele’ gibi uluslararası hassas, duyarlı konuda teröröle özdeşleştirerek tecrit etmeyi amaçlıyan hukuksal hazırlığını yapıyor. Polemiklerini AB, Reisicumhur Seçimi, Enflasyon, Partiler yasası, PKK (AÖ) ekibinin son kalıntıları ile sürdürüyor. İleri dönemde, Kürt Ulusal Demokratik direnişlerini, uluslararsı devletler hukuk kuralları ve enternasyonal ilişkilerde, bazı Kürt Siyasi’lerinin politik ‘Misakı Milli kavramını sürekli gündemde tutmak ve savunmak yanlıştır. Bölücülüğü davettir.’tesbitiyle, Türkiye’de Kürt’ler türkiyelileşmiştiri savunanları uluslararası paktlarda yedeklerine alarak, (Geçmişte Lozan’da olduğu gibi.) mahküm etme hazırlığı içinde. Dünya globalliğinin temel sorunlarının çözümünde sosyo-ekonomik koşullar dikkate alınarak, TC’ye karşı yaptırımlar bazen tehdit, uyarıcı, duyarsızlık gibi yaklaşımlarla süregeldi. Kazançlı çıkan, herhalükarda şimdilik Kemalizm. Derin devletin hesapları, serbest piyasa ekonomisinin güçler dengesi içinde, coğrafi ve bölgesel stratejik konumu ekonomik istikrar temelinde Kürt’lersiz çözümde ısrarlı. Fakat Kürt’ler, teröre hayır, ama, ulusal demokratik taleplerini değişik mücadele biçimleriyle dünya kamuoyuna, uluslararası paktlara-antlaşmalara-sözleşmelere duyarlı olmaları ve sorunu çözmeleri doğrultusunda aktif müdahaleci olma çağrılarını sürdürüyorlar. Caydırıcı güç olma direnişlerinin legal, illegal çabası içindeler. Bölgede istikrarsızlığın odak noktalarından birinin Kürt’ler değil TC’nin olduğu gerçeğini her fırsatta açıklıyorlar. Ekonomik-Politik güçler dengesinin aradığı istikrarlı ekonominin, insan haklarının bölgede Kürt Ulusal-Demokratik haklarının yorumu yapılarak, Kürt’lerin ulusal ekonomik ve sosyal haklarının teslim edilmesiyle istikrarın gerçekleşebileceğini belirtiyorlar. TC, istikrarlı demokratik Türk Devlet’i olma sürecini, Kürt ulus’u ve etnik azınlıkları ve Türk kökenli ilerici, demokrat, aydınlarını günümüze kadar susturarak, öldürerek, işkence ve hapislerle Türk Milliyetçiliği düşüncesi temelinde sürdürüyor. Nato ve paktlar üyesi olması sorumluluğu ile anti demokratikliğinden geri adım atmaktan çok, uygulamalarını Nato ve paktlar gereği zorunlu olarak yaptığını belirtiyor. Soğuk savaş sürecinde temel çelişkilerin çözümünde, tölerans, politikaları etkiliyebilir. Günümüzde artık soykırımlar, diktatörlükler, ırkçılık istikrarlı dünya için tölerans dahi engel. TC, NATO üyesi olmasını pazarlama şansı artık tali planlarda. Biz Kürt’ler sürece müdahalede, teslimiyetle veya çağın ulusal sorununu çözmüş toplumsal sorunlarını insani değerler içinde (Bilgi Toplumu gibi.) çözmek için geliştirdiği teorileri, %75’i okur yazar olmuyan topluma uygulama gibi romantizimle başaramayız. Ulus gerçeğimizi, Bağımsız yaşama hakkı gerçeğimizden ödün vermemeliyiz. Ancak bağımsızlığımızla çağı yakalama olanaklarımız yüksek. TC, Hür Dünya adına askeri darbeler, sivil yönetimlere askeri müdahaleler, olağanüstü hallerle bu günlere geldi. Günümüze kadar süregelen uyglamalarının bir yenisini 29 Mart 2000’de uygulamaya alarak K.Kurdistan’da 5 ilde olağanüstü hal 4 ay daha uzatıldı. Parlamento’ya dayatılan onay ile. Günümüzde ki gelişmelere rağmen toplumsal sorunları militarist uygulama, tedbirlerle çözen devletten Kürt Ulusal sorununa Çekoslavakya modeli çözüm beklemek olsa, olsa safdilliliktir. Sivil yönetim TC’de somut varlık olma olanaklarına kavuşamamıştır. Devlet, demokratik devlet olma hükmi kişiliğini asla kazanamamıştır. NEDEN SİLAH Devlet’in cumhuriyetçi-demokratik-laik olduğunu belirliyen 1982 anayasasında, Genel Esaslar III. 3. Mad.’sinde, Türkiye Devlet’i ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Yine, Eğemenlik IV: Mad. 6. Türk Millet’i, eğemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır. … Maddeleri TC’de yaşıyan 25 mil. Kürt Ulus’u ve diğer etnik yapıya sahip milliyetlerin inkarı temelinde ırkçı-militarist denetim ve yönetimli Sivil Devlet’te (!) askeri ve sivil diktatörlüklerden başka yönetim biçimi gerçekleştirilememiştir. Osmanlı Sömürgeci İmparatorluğu ve son yıllarının Pan – Türkist ideolojinin temeli türklüktür, turancılıktır. TC’nin kuruluşuyla, Kemalizm’le şekillenen ideolojinin, asker-sivil-aydınlarla devlet ve sivil kurumlarda türklük belirleyicidir. Türk’lük belirleyici anayasal ulusal faktördür. Demokratik Cumhuriyet, Demokrasi, Yenilenme, İnsan Hakları gibi kavramlarla,Türkiye iç politikada ve uluslararası politikada gündemde çok sıcak bir ortamda duruyor. Milli Savunma Bakanı gündemin ortamını dahada ısıtarak bir basın toplantısıyla ”Nerede ve nasıl kullanılacağı pazarlığı yapılmaksızın”ı ilk koşul olarak, altını çizerek silah alımları projelerini açıkladı.”Ordu’nun Yeniden Yapılandırılması ve Modernizasyonu”projesiyle savaş uçakları, saldırı helikopterleri, uzun menzilli karadan ve havadan kullanılabilen füzeler, tank alımları gibi kitle imha silahlarının bölge dengesi için almakta zorunlu olduklarını belirtti. 27 Mart 2000 tarihinde ATAK projesi ile birlikte basına açık brifing verildi. Savunma Sanayi Müsteşarı Dursun Ali Ercan ’20. yüzyılın enerji kaynaklarının paylaşılması yüzyılı olduğunu dile getirerek, 21. Yüzyılın ise paylaşılmış alanların korunması için çaba gösterilecek dönem olacağını’söyledi. Devamla ‘ Uzun ve derin soluklu satranç oyununu kazanacağız.’belirlemesini yaptı. Ayrıca ATAK helikopter projesi genel koordinatörü Emekli Tuğgeneral Celal Gürkan basın ve sinevizyon eşliğinde ki brifing konularını açıklamalarında ‘Geniş toprakları, büyük nüfusu, kritik coğrafyası ve uluslararası yükümlülükleri olan Türkiye çevresinde Orta-Doğu, Irak, Ermenistan, Kafkasya, Balkanlar gibi istikrarsız sınırlara sahip.’belirlemesi ile bölge devletlerinin askeri harcamaları ile ilgili karşılaştırmalı örnekler verdi. İstatistiki rakamları veririken TC’nin gerçek harcamalarının yüzdesini gizlemeyi ihmal etmedi. Düne kadar devlet bütçesinin %30’nun askeri harcamalara ayrıldığını dönem Başbakan’nı Tansu Çiller ve devlet brokratları açıklıyorlardı. Emakli Tuğgeneral’in %8,8 göstermesi kamuoyunu yanıltan açıklamaları, bizce şaşırtıcı değil. General devamla’Sözleşmeli subay-assubaylarla profesyonel ordu, daha yüksek teknolojiye sahip, daha moderen, ateş gücü üstün, manevra kabiliyeti yüksek bir ordu gücüne sahip olacağız.’sözleriyle toplantısını tamamladı. Yine hatırlanacağı gibi Demirel’in 10 Mart 2000 tarihinde Harp Akademileri Komutanlığı’nda verdiği konferansta G.Kurdistan’a özel dikkat çekerken, genelde Kürt’lerin kendileri için Balkanlar, Kafkasya, Ort-Doğu’dan kat be kat tehlikeli olduğunun mesajlarını verdi. Bu anlamda devlet şürekasının, silahlanma ajitasyon-propagandasının temelinde başta Kürt Sorunu geliyor. Beraberinde kendilerine ait olmayan toprakları işgal etmelerinin militarist tedbirlerinin zorunluluğunun icabı içindeler. Avrupa Birliğine aday olan TC’nin, Avrupa Birliği iç yapısında ortak savunma hazırlıkları sürerken silahlanmasının, her birkaç ayda G.Kurdistan’a terör bahanesiyle sınır ötesi sefer düzenlemesi, K.Kurdistan’da son 15 yılda 4000 köy ve mezrayı haritadan silmesi, 30.000 insanın ölümüne neden olması, milyonlaca insana iç göç yaşatmasıyla birlikte profesyonel ordu yani Lejyonlaşmayı amaçlıyarak, kiralık asker çalıştırmayı planlaması, Türkiye Halkının, Kurdistan’da sürdürülen katliama verilecek evlatlarının olmayacağı kuşkusudur. Kürt’lerin ise yıllardır yılmıyarak direnişlerini son yıllarda daha akılcı sürdürmelerindeki kararlılıklarnın sonuçlarıdır ki birliğe katılırken profesyonel ordu sorununu çüzme çabası içinde. Ayrıca, sömürgeci devlet işleyişinin sömürü ve denetim mekanizmasının hizmet sektöründen başka K.Kurdistan’da yatırımı olmadığı biliniyor.Ve ulusal kültürel özerkliğin çok pahalıya malolacağını söylüyen TC, Kuzey’de ki kültürel özerkliğin hizmet sektörünü inşa etmek istiyen devletleri reddediyor. Profesyonel ordu ve silahlanmak için bütçe ayırabiliyor. Irkçı-sosyal faşist sömürgeci devletin demokratik süreç içinde olduğunu belirtmesi anca TC için geçerlidir, ancak kendilerini inandırırlar. Bireyin özgürlüğünü düşünen, savunan Kürt’lere birkez daha sorulmalı Demokratik Cumhuriyetmi ? ANAYASAL GARANTİLİ MİLLİYETÇİLİK MART AYI 2000 yılının Mart Ayı, TC için her zaman varolan fakat ayrıcalıklı bu ay potansiyel organizeli insan hakları, demokrasi, özgürlük suçlarını işlemeye devam ayı.! Önümüzde ki günler, aylar, yıllar da düne göre, K.Kurdistan’da, KDP’nin yeniden örgütlenmek için ÖK’si adına yayınladığı bildiride son parağrafta‘Kurdistn Halkı’nı da Sömürgeci Kemalist Devlet’in ve işbirlikçilerinin tezgahladıkları entrika ve komplolara karşı aktif tutum alarak partimiz ve diğer Kurdistan’i partilerle dayanışmaya çağırıyoruz.’ belirtiği gibi hazırlanan ekonomik-sosyal-kültürel-hukuksal tezgahlara karşı, ülkemizin bağımsızlığı ve özgürlüğü için daha zor günler bekliyor. Lozan Antlaşması ile uluslararası ilişkilerde 75 yıldan beri büyük zorluklarla karşılaştık. Ama içinde bulunduğumuz süreçte Lozan hatalarına düşmemek uyanıklığını daha çok göstermek zorundayız. KDP’sinin çağrısı gündeme gerekli vurguyu yapmaktadır. 14 Mart 2000 tarihli Milliyet Gazetesi köşe yazarlarından Şükrü ELEKDAĞ’ın makalesi dikkat çekici. Avrupa Birliği içinde bulunan devletlerden birkaç büyük elçisi ile olan söyleşisini aktarırken, AB’nin kendi içinde azınlıklar hakkı konusunda anlaşmamışken sözleşmelerin kıstaslarını Türkiye’ye dayatmak hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine ters düşmüyormu…’Büyük elçilerin ortak kanılarını şöyle aktarıyor’…..Ancak, Türkiye’den öncelikle beklenen, iç barışı sağlaması ve Kürt sorununu gündemden düşürmesidir. Bu durumda tam üyelik müzakerelerinin önü açılır. Kanımca demokrasi ve eşit vatandaşlık çerçevesinde ve bireysel haklar temelinde atılacak ciddi adımlarla, bu sorun çözüm yoluna koyulabilir.’Elekdağ yorumunda,azınlıklar konusunda ki Avrupa hukukunda ki Avrupa Konsey’i tarafından hazırlanmış iki belge’Ulusal azınlıkların korunması çerçeve sözleşmesi’ile’Bölgesel Diller veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’dır’yi yorumluyarak AB’ye üye ve aday üyelerin yorumuyla’Daha önemlisi, Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi’nin – ulusal azınlıklara kollektif haklar verilmesi – yolunda ki önerisi kabul edilmiyerek, sözleşmede, bireysel haklar ilkesi doğrultusunda azınlık haklarının sahibi olarak ulusal azınlık gurubu yerine, bu azınlığa ait bireyler gösterilmiştir.’devamla, 21.Mad. ise,’Bu sözleşmenin hükümlerinin…devletlerin toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına aykırı bir eylem yapmak veya faaliyete girişmek hakkını içerdiği şeklinde yorumlanamaz’denilerek azınlıkların korunmasının sınırları çizilmiştir. Elekdağ, Avrupa genelinde mevcut azınlık, etnik gurup ve dillerin yorumunu, ülkelerle ilişki ve sorunlarını yorumladıktan sonra’Türkiye’nin durumuna dönersek, ülkemiz açısından temel kriterin, iç barışın sağlanması ve terörün bir daha hortlamayacak şekilde gömülmesi olduğunu bilelim.’yorumuyla, TC’nin Doğu-G.Doğu bölgelerinde ve Osmanlı-TC kuruluşundan günümüze kadar zora dayalı göçlerle Türkiye’nin değişik bölgelerinde yaşıyan 25.Mil Kürt Ulus’unu, Avrupa’da azınlık, etnik, diller sorunuyla yorumluyarak, TC’ye AB’nin baskı yapmakta haksız olduğu belirlemesiyle birlikte sorunun çözümünü terörle özdeşleştirmesi, K.Kurdistan’da önümüzde duran tehlikenin boyutlarının açık ifadesi. Devlet Bürokrasisinde derin deneyli Elekdağ’lar gibi yazar, aydın çevresinin düşünce perspektifi genel anlamda böyle. Kürt’lerin önüne konulan Lozan oyununun bir başka biçimine karşı duyarlığın, tarihi sorumluluğunu bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Ayrıca Kürt’ler 25 Mil. İle azınlıkmı? Sorunları vatandaşlık hakkımı? Türkiye gerçeklerinde dün olduğu gibi bu gün azınlık olan yine Türk’ler değilmi? Eğri oturup doğru konuşmanın ve gerçekleri savunmada kısa erimli hesaplardan kurtulmanın, kör dövüşüne dur demenin zamanı. İşte aydınlar, yazarlar demokratik cumhuriyette. KDP-(T)’nin çağrısı dikkate alınmalı. Militarist yapılanma ile birlikte Yargı’nın militarizmi tamamlaması ise TC’de hiçte şaşırtıcı değil. 27 Mart 2000 tarihinde derin devlet yargı sözcüsü Vural Savaş, ısrar üzerine yaptığı basın toplantısında TCK’nun 312.Mad.’nin yorumunun yaptırıldığı konuşmasında ‘İrtica ve bölücülüğün yaşıyan tehlike haline gelmesinin yıllardır süren tahriklerin sonucu olduğunu’belirterek, devamla’Bu tahriklere yenilerinin eklenmesine izin vermek, silahlı eylemlere dönüşmüş olaylar Türkiye çapında sürerken, bu olayları haklı göstermeye çalışan ve teşvik eden yeni tahrik edici konuşmaların ve yazıların, hemen ardından yeni bir olay çıkıp çıkmadığına bakarak suç oluşturup oluşturmuyacağına karar vermek, yaşanan tehlikenin boyutlarını genişletmekten başka sonuç doğurmuyacaktır.’açıklamasında bulunurken, Kürt Ulus’al sorununa karşı, demokratik cumhuriyet ve üniter devlette bireyin özgürlükleri beklentileri sürerken, 312.Mad. 2. Fıkrasının yorumuyla Savaş, ‘Cumhuriyet için yasal savunma hakkı doğuran’tanımının cumhuriyet için tehlike olduğunu ‘Yaşanan tehlikenin’tehlike olmaktan çıkıp’olası tehlike’haline geldiğini vurguluyarak, irtica-bölücülüğün tehlike olduğunu, devam ettiğini vurguluyarak değişikliğin’yaşanan tehlikenin boyutlarını genişletmekten başka anlam taşımıyor.’ diyor… Yargıtay Cumhuriyet Başsavcusu’nın konuşmasının anlamı devlet kurumu adına, özellikle bağımsız yargı adına yorumu Türk Devlet’i adına anlaşılıyor. Ama demokratik cumhuriyetçi ve üniter devlette bireyin özgürlüğünü savunan Kürt’lerin ve düşünce özgürlükçüleri adına ne anlam taşıdığını birkez daha sormak gerekmiyormu. Anayasanın 69.Mad.’ne parallel olarak TCK’nun 312.Mad.2.fık. tartışmaları sürerken ANAP Genel Başkanı parti teşkilatının 27 Mart 2000 tarihinde, eğitim çalışmalarının açılışında,’Partilerinin bölücülük ve irticaya karşı olduğunu, ideoloji partisi olmadıklarını, demokratik, laik cumhuriyette bireyin ekonomik-sosyal özgürlüklerini savunduklarını’ifade ederken, bölücülükle Kürt sorununu hedeflediği açık ve dini inançlara saygılı olduğunu belirtiyor. Çünkü islami radikal hareketler Orta-Doğu ve İran bağlamında ki gelişmelerle giderek tehlike olmaktan çıkıyor. Belirgin tehlike Kürt Ulusal sorunu. Bilindiği gibi Kürt Ulusal sorunu sağda veya solda milli sorun olarak kendini dayatıyor. Milli sorunun çözümü ideolojik temelde olmak zorundadır. Dünya’da 1960’larda gündemleşen, ideolojiler iflas etmiştir tezini, 1980’lerde Margaret Thatcher’in İngiltere’de yeniden gündeme getirmesiyle dünya liberalizminde teorik olarak zemin buldu. Fakat beraberinde iktidarlar kaybedilerek pahalıya malolan tez, tez olmaktan başka işe yaramadı. Özünde, iddianın kendisininde bir ideoloji olduğu gerek liberaller, gerekse toplum bilimciler, ideolojinin yaşamın kendisi olduğu konusunda ikna olarak, tez ancak tez olabildi. Mesut Yılmaz, tezin, kel aynak kuşu gibi az bulunan savunucularından. TC’de ideolojiler üstü politikanın geçerliliği mümkün değil, çünkü yasama, yürütme, yargı bir bütün olarak Türk’lük ideolojisidir. Üniter devlette ideolojiler üstü bireyin özgürlüğünü savunmanın anlamı anayasayı tanımıyorum demektir. Siyasi partiler yasama, yürütme, yargıyı uygulamak üzere iktidar alternatifi olurlar. ANAP’ta bunlardan biri. Türk Devlet’ini yönetmek amacındadır. Bazı Kürt kökenli legal partilerin de çıkmaz sorunu. Bu nedenle TİP’sinin kürt sorununda izlediği siyasi taleplerinde çok gerisinde ve daha hantal politika izlenmektedir. Hele Kürt’ler için ideolojiler üstü politika yapmak tamamen handikap bir çıkmazdır. İdeolojiler üstü politika ile birlikte, ideolojileri öznel istemlerine veya üstü kapalı milliyetçi taleplerinin yorumlarıyla Kürt Ulus’u ve Ülke’sini bir başka ulusa veya ülkeye entegrasyonu çabaları havanda su dövmekten başka anlam taşımıyor.Türk Devlet’i adına yapılan ekonomik, militarst, anayasal değişikliklerden Kürt’lerin beklentisi nedir? Mesut Yılmaz bir taşla iki kuş vurmak sevdasında. TC siyasi otorite boşluğu yaşamakta. Kürt’lerin önemli kesimi ulusal talepleri erteliyerek veya bir kaç saatlik radyo televizyonla, özel okullarla ( Halkın %90’ı geçim sıkıntısı içinde.) sorunun çözümüne inananların oy potansiyelini yakalamaya çalışıyor. İşin temelinde yine ırkçı anayasayla türk devletinin bölünmezliği, profesyonel ordu ve Kürt Ulusal sorununa çözüm yok. Geride derin devlet var. Konuşturulan Müsteşar Dursun Ali Ercan, Emekli General Celal Gürkan, Şükrü Elekdağ, Baş Savcı Vural Savaş’la Mesut Yılmaz ayni gemide seyrediyorlar. Türk Devlet’inin Askeriyle, Siviliyle, Aydınıyla yeniden yapılandırılması ve modernizasyonunun bir parçası. Avrasya-Turanizm temelinde. BELKEMİKSİZ MUHALEFET TC gündeminde FP gibi belkemiksiz muhalefet aktörünüde hareket ettirerek, vefa borcu oldukları Erbakan’ın izini sürdürüyorlar. RP’si iktidardayken ayni sorunlar TC’de yokmuydu, Tansu Çiller kontr gerillaları örgütlerken Recai Kutan neredeydi, Kürt Milleti 15 yıl kan ağlarken oy avcılığı için ‘belkemiksiz’politik vaadlerle kürtlere iki yüzlü davrandığınızda, bugün yaygara kopardığınız sorunlar yokmuydu ?… Her zaman ki oynanan oyun ve aktörler ortada, yamayarak düzelteceklerini sandıkları sosyal faşist anayasa maddeleri etrafında fırtınalar koparılarak, legalitede biraz nefes alabilecek kürtlerin, alanlarını yine karambole, yani irtica-bölücülük ikilemine indirgiyerek geçiştirilmeye çalışılıyor. FP anayasal polemiklerden çıkacak sonuçların bilincinde, çünkü türk-islam sentezinin, islam siyasi özgürlüğü onların sorunu. Kürt’lerin bağımsız özgür ulus olması, onların sorunu değil. Militarist Devlet’in, en gelişkin silahlarla donatılarak lejyonlaşacak ordu ise hiç sorunu değil. GEÇİT VERMİYELİM TC’de Kürt Ulusal Demokratik Haklarının legal örgütlü mücadelede ki asgari talebi, Türk’lerle eşit haklara sahip olma hakkının savunuculuğudur.Ayrıca Kürt’ler icazetli anayasal şartlarda nasıl özgürleşecek? Bir millet anayasal özgürlüğünü kendisi belirler. Ismarlanmaz. Verilmez. Alınır ve kendisi karar verir. Bireyin özgürlüğüne sahip çıkılarak olmaz. Demokratik Cumhuriyet, Özgürlük derken TC silahlanmaya hızla devam ediyor ve silah tekelleriyle kamuoyunda pazarlıklar yapılıyor. Kürt Ulusu ve Türkiye Demokrasi güçlerinin gündeminde sessizlik. Alternatif anayasal yaşam biçimimizi ulusumuzun tartışmasına sunarak oynanan oyunu bozalım. Demokratikleşmenin türkçe ifadesi budur. Kopenhagen Kriterlerinin yorumunu, TC’nin istemine göre yorumu değil, Kürt’lerin, kriterlerin, sınırlarını zorluyan yorumunun geçerliliğini AB’nin gündeminde savunarak ısrarlı olalım. Başta ABD ve AB, İMF, Silah üreten devletlere, TC’nin bölgede silahlanarak yeni bir Irak deneyiminin tehlikesini, dünya kamuoyunun da desteği alınarak, yeni katliamların yaşanmaması çağrısında bulunulmalıdır. TC ile ilişkilerde sürekli denenen barış çağrılarına rağmen silahlanmasının hedefi Kürt Ulus’udur.Yeni Jenositlere, zoraki asimilasyonlara karşı politik tedbirler alınmalıdır. Kurdistan ve Dünya gündeminde devletler ve sivil toplum kuruluşları duyarlı kılınmalı harekete geçirilmelidir. Özellikle Avrupa Birliğinin ortak güvenlik örgütlenmesi sürecinde, TC’ye birliğe hazırlanması için verilecek ekonomik desteğin durdurulması konusunda uyarıcı baskılar yapılmalıdır. Yeni Hiroşima ve Halepçe katliamları, sosyal faşist anayasasıyla TC’nin gündeminde. Yarın insani ve vicdani azap çekeceğimiz uygulamalarına geçit vermiyelim. XEBAT |