SILAHLANAN DEMOKRATIK CUMHURIYET :TÜRKIYE ! NEZIR SEMMIKANLI Türkiye Cumhuriyeti Devleti (T.C.); Avrupa Birligine aday adayi üye statüsüne alindiktan sonra, Türk Silahli Kuvvetlerinin ‘Yeniden yapilanmasi ve Modernizasyonu’ adi altinda toplam degeri 150 milyar dolari asan ”Saldiri helikopterleri modern savas ucaklari, tanklar, karadan ve havadan kullanilabilen uzun menzilli füze ve benzeri kitle imha silahlarinin” satinalinmasi icin uluslararasi ihaleye ciktigi/cikacagi, yazili ve görsel medya araciligi ile kamuoyuna duyurmustur. 07 Mart 2000 tarihinde Türkiye’nin olaganüstü silahlanma gerekcesini basina aciklayan; Milli Savunma Sanayi Müstesari Emekli General Celal Gürkan, ”Yeni dünya düzeninin sekillenmesi sirasinda ekonomik problemler, ’Etnik ve dini gerginlikler ile tarihi toprak iddialarini’ öne cikardigini, Balkanlar, Ortadogu ve Kafkasya bölgesinin öncekinden daha istikrarsiz hale geldigini ve sicak catismalarin yasandigi bir ortamda, Türkiye’nin güvenligine yönelik risk ve tehditlerin, soguk savas dönemine göre nitelik ve nicelik bakimindan daha önemli farkliliklar gösterdigi, bölgede meydana gelen catismalarin, etkileri itibari ile Türkiye’ye yöneltilmis bir catisma ile benzer tesirlere sahip oldugu görülmüstür. Türk devletinin hassas ve zor kosullar iceren, stratejik öneme haiz ve icinde bulundugu Jeopolitik ortamda caydirici olabilmek icin, ‘Baskalarindan isim ve yetki almadan kullanabilecegi saldiri ve savunma silahlari sistemlerine haiz’ olmakla daha yüksek teknolojiye, modern ve manevra kabiliyeti yüksek bir güce ulasmakla bölgesel ve dünya genelinde söz sahibi olmak hedeflenmektedir” diyordu. 10 Mart 2000 tarihinde T.C. Cumhurbaskani Süleyman Demirel, Kuzey Irak KÜRT FEDERE DEVLETI’ne dikkat cekerken ”Türkiye icin Kürtler; Balkanlar, Kafkasya ve Ortadogu’dan daha cok tehlikeli olmustur” aciklamasi basina yansidi. 15 Mart 2000 tarihinde Genelkurmay Baskani Hüseyin Kivrikoglu, ”T.C. devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlügünün, her türlü ic ve dis tehdide karsi güclü bir Türk silahli kuvvetleri’ne sahip olmasi ile mümkündür.” mesajlari dikkat cekicidir. TÜRKIYE SILAHLANMA YARISINDA OLAN BIR NATO ÜLKESI ! Ikinci dünya Savasi (1939-1945) sonrasi, ’Dogu - Bati ekseni’ etrefinda belirlenen uluslararasi iliskiler sistemi dünya'yi iki bloklu ’NATO – VARSOVA’ cekim merkezleri icinde yer almaya yöneltmistir. Bu baglamda, T.C, Ortadogu cemberi icinde ’ekonomik, siyasi ve askeri’ acidan kendini güvence altina almak üzere, 18 Subat 1952’de Amerika Birlesik Devletleri (ABD) öncülügündeki NATO PAKTI icinde yerini almistir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) Öncülügündeki VARSOVA PAKTI’nin NATO ittifaki icinde yer almis ülkelere yönelik siyasi ve askeri tehdit olusturdugu/olusturacagi varsayimi kapsaminda NATO üyesi olan T.C.’nin, VARSOVA ittifaki icinde yer almis ülkelere olan cografi komsuluk yakinligi nedeniyle NATO cikarlarini kollama/koruma cercevesinde silahlanmasi kabul görür bir gerekce olabiliyordu. Oysa, SSCB’nin yeniden yapilanma ve yumusama politikasina yönelmesinden sonra BERLIN DUVARI’nin yikilmasi sonucu VARSOVA PAKTI dagilma sürecini tamamlamistir. Özellikle, ’VARSOVA ittifaki icinde yer almis olan ülkelerin cogu NATO ittifaki icinde yer almaya’ yönelmelerinden ve de katilim protokolu imzalamis olmalarindan sonra, Soguk Savas dönemi tamamen sona ermis olmanin yanisira dünya, NATO blokunun egemenligi altina girmistir. Dolayisiyla, T.C.’nin uluslararasi alanda siyasi ve askeri bir tehdit ile karsilasma olasiligi söz konusu degildir. Öte yandan, T.C, NATO Güneydogu Askeri Kanadi icinde yer almis olmasindan günümüze dek, NATO amaclari dogrultusunda hicbir sicak Askeri savasa katilmamistir. Örnegin; KORE savasina sembolik askeri insan gücüyle katilmis olup, NATO’nun arac ve gereclerinden yararlanmistir. 1991 Körfez krizi nedeniyle, Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi kararlari cercevesinde NATO Silahli Kuvvetleri’nin, Irak dikta rejimine karsi Askeri harekat baslatmis olmasina karsin, Türkiye bu sicak savasa fiilen katilmama karari almistir. Ancak, destekliyor görüntüsü sergilemistir. Oysa, 1997’de BOSNA – HERSEK ve 1999’da ’KOSOVA’ krizlerinde, NATO silahli kuvvetlerinin bölgeye askeri müdahalesi sirasinda Türkiye, bu müdahalelerde savasa aktif katilma isteginde bulunmustur. Cünkü, Türkiye, Osmanli Imparatorlugu döneminde Müslümanlastirilarak devsirme usulu Türklestirilmek istenen Bosna-Hersek ve Kosova’li Bosnak ile Arnavut halklarini Türkiye’nin, arka bahcesi olarak görmektedir. Ancak, Bosna-Hersek savasina aktif katilmamis, Kosova’da ise savasin sonlarina dogru kismen aktif katki saglamistir. Ancak, her iki cephede barisin denetlenmesinde, NATO Baris gücü icinde birer birlik bulundurmustur. Yine de sormak gerekir! Soguk Savas Dönemi basta olmak üzere T.C, ne zaman ve hangi komsusu tarafindan tehdit edilmis ya da edilmektedir? Tam tersi, T.C. Devleti’nin ilan edildigi 29 Ekim 1923’ten günümüze dek, bölge ülkelerini ve özellikle de Kürt, Yunan ve Ermeni halklarini taciz etmenin yanisira devamli tehdit altinda tutmus/tutmaktadir. Örnegin: 1974’te Kibris devletine askeri cikarma yapmis ve halen KIBRIS devleti’nin belli bir kesimi Türk Silahli Kuvvetlerinin isgali altindadir.1983'ten bu yana da Kuzey Irak’a düzenledigi sinir ötesi operasyonlarla Güney Kurdistan, Türk Silahli Kuvvetlerinin tehditi altindadir. Yukaridaki tarihi gerceklerin isigi altinda T.C. ilan edildigi 1923’ten günümüze dek, uluslararasi alanda hicbir ülke tarafindan tehdit ya da silahli saldiriya ugradigi icin hic bir sicak savasa katilmamistir. Ancak, T.C. tarihin her evresinde saldirgan bir devlet olmustir. O halde, NATO silahli kuvvetlerinin katilacagi sicak savas harekatlarina, T.C.’nin, silah arac ve gerec ihtiyaci, NATO Genel Sekreterligi ya da NATO Silahli Kuvvetleri Baskomutanligi tarafindan karsilanabilir. Ayrica, T.C.’nin NATO üyesi olmayan herhangi bir ülke tarafindan saldiriya ugramasi halinde, ittifak anlasmasi geregi NATO Silahli Kuvvetleri’nin T.C.’yi savunmasi sözkonusudir. Öyleyse, T.C.’nin böylesi olaganüstü silahlanmasina gereksinimi olmamasi gerekmez mi? Oysa, sorun ve korkunun gercek nedeni T.C icindeki halklarin ulusal ve demokrasi sorunudur! Yani, T.C.’nin isgal altinda tuttugu cagrafyadaki halklarin; ”Tarihten kaynakla-nan cografi toprak sorunu ile Insan haklari ihlalleridir.” AVRUPA BIRLIGI KAPISINDA OLAN TÜRKIYE ! AVRUPA BIRLIGI kapisnda olan T.C, KOPENHAG kriterlerine uyum saglamasi gerekir-ken, Kürdüm diyebilecek manteliteye sahip Kürt insanini irtica bahanesiyle devlet’in Brokrasi, Askeri ve Ekonomik yapisindan temizlemek üzere, Fasist Ecevit Hükümeti tarafindan Agustos 2000’de hazirlanan Kanun Hükmündeki Kararname nedeniyle devletin zirvesinde cikan kiriz sonucu aciga cikmistir. Ayrica, 17 Agustos 2000 tarihinde, Türk Silahli Kuvvetleri Iran, Irak ve Türkiye ücgeninde Güney Kürdistan topraklarini yeniden havadan bombalamistir. AVRUPA BIRLIGI aday adayi üyelik sürecinde olan Türkiye, üye olma kriterlerinde dahi kendi kosullarini dayattigi bir gercektir. Örnegin; KIBRIS’ta ‘devsirme melez Türkler icin Konfederasyon sisteminde’ israrli olmasina karsin, Kendi bünyesinde bulunan 30 Milyon Kürt Ulusu ile diger uluslardan olan halklarin inkar gercegi ile karsikarsiyayiz. Türkiye’nin Avrupa Birligine girme isteginin altinda yatan gercek nedenin, uluslararasi siyasi ve ekonomik destege kavusmasindan sonra kendini Ortadogu cografyasinda garantiye almanin yanisira, Kürt ulusunu bogazlamak ve Kurdistan cografyasina daha cok sahip olmayi amaclamaktadir. NATO üyesi olan bir cok AVRUPA BIRLIGI kurucusu ülkenin icinde de Türkiye benzeri ulusal ic sorunlar yasanmaktadir. Örnegin: Italya, Ispanya, Ingiltere, Fransa gibi ülkeler. Ancak, NATO uluslararasi alanda Siyasi ve Askeri bir ittifak Pakti olmasina karsin; NATO üyesi bati ülkelerin tümünde evrensel hukuk ve demokrasi normlarina uygun, insan haklarina saygili, cogulcu demokratik parlamenter sistem icinde, sivil iktidar erki yürürlüktedir. Oysa, Türkiye NATO üyesi olmasina karsin, bicimsel bir demokrasi ve militarist bir iktidar erki yürürlüktedir. Burada sorulmasi ve düsünülmesi gereken konunun, Türkiye nasil ve hangi kriterler icinde, Avrupa Birligi’ne tam üye olmasi gerekir sorunudur! NATO ülkesi olan Türkiyenin, NATO ülkeleri ile arasindaki demokrasi anlayis farki gelecegin aynasidir. O halde; AVRUPA BIRLIGINE girmek isteyen T.C.’nin ’Kopenhagen kiriterlerine’ uyum saglamasi icin ‘mali olanaklarini Silahlanmaya degil, Uluslarin kendi geleceklerini özgürce belirleme ilkesine saygili olmak kosuluyla, Türkiye halklarinin kültürel ve siyasi esitlik egemenligi temelinde, gönül birligine dayali yeni bir anayasal cercevede, iki bölgeli ve cok uluslu FEDERAL bir yapinin altyapisini hizlandiracak demokratiklesme sürecini baslatmasi kosulu dayatilmalidir.’ Ayrica, tahrip ettigi Kurdistan cografyasini onarmaya ve Deprem Felaketine ugrayan vatandaslarin yaralarini sarmaya yöneltmelidir. TÜRKIYE MILITARIST BIR DEMOKRASI ÜLKESI ! T.C. devleti’nin iktidar erki’ni elinde tutan ’Derin Devlet Yönetimi’nin silahlanma gerekcesine dikkatlice bakildiginda, Mustafa Kemal ve arkadaslarinin da üyesi olduklari IttIhat ve Terakki Cemiyeti’nin ’Türk-Islam Sentezi’ olan Pan–Türkizm Ideoloji’yi hayata gecirme isteginin halen canli tutuldugu acikca görülmektedir. Yani, Balkanlar’dan Ortadogu’ya, Ortadogu’dan Kafkasya’ya, Kafkasya’dan Cin Seddi’ne kadar uzanan güzergahta ’Arindirilmis büyük Turan (Türk) Imparatorlugu hedeflenmektedir. Özellikle, SSCB’nin dagilmasindan sonra, Kafkasya’da bagimsizlasan ‘Turani (Türki) devletler’ nedeniyle Turan Imparatorlugu’nu gerceklestirme istegi daha da kabarmistir. T.C’nin bölge ve dünya genelinde SSCB’nin yerine yeni bir ’Güc/Cekim merkezi’ olmaya özel caba harcadigi gözden kacirilmamalidir. T.C. iktidar erki’nin, Diktatör Saddam Hüseyin iktidarindan geri kalir bir yani yoktur. Cünkü, Türkiye’de uygulanmakta olan ’Cok Partili Demokrasi Rejimi, Cagdas Demokrasi Normlarina’ uygun olmayan Militarist güdümlü bir demokrasi rejimi islemektedir. Örnegin, Halkin oyu ile secilen parlamento ve icinden cikan sivil hükümetler görüntüde hükümet olabilmisler, ancak, asla Iktidar erki olamamislardir! Yani, T.C.’de Bicimsel bir Demokrasi görüntüsü sergilenmektedir. Dolayisiyla, ‘Türkiye’nin yönetim bicimi, devletin bünyesine tasinmis bir Dikta Yönetim Rejimidir.’ Rejimi yönlendiren erk ise, Devletin temel kurumlari icinde örgütlenmis olan Pan–Türkizim ideoloji’nin temsilcisi Kemalist oligarsidir. Öte yandan, T.C’de, Sivil Kontr–Gerilla islevini gören Turanci ideolojiye sahip ‘Milliyetci Hareket Partisi’ (MHP), son secimlerde Parlamentoya tasinmis olmanin yanisira hükümet ortagi olmustur. Türkcülük akiminin siyasi kimlikli temsilcisi olarak bilinen MHP’nin hükümet ortagi olmasina, Cagdas dünyanin tepki göstermemesi düsündürücüdür! Cünkü, Neo-Nasyonalist Ecevit ile hükümet ortagi Fasist MHP’nin Avusturya’daki Nazist partiden geri kalir bir yani mi var? Hatta daha da irkci ve asimilasyon uygulamacilari olduklari tartisilmaz. Bu baglamda,Türkiye, sivil iktidar sorununu cözümlemeden ’Evrensel Demokrasi Kriterlerine’ uyum saglamasi sözkonusu degildir. T.C. ’Türk Silahli Kuvvetleri (TSK)’ Adindan da anlasilacagi gibi, hic bir zaman ’Türkiye Silahli Kuvvetleri’ olmamistir. Ancak, bu cografyada, Türklük adina Türk olmayan diger uluslari baski altinda tutmak icin, ’Pan –Türkist ideolojinin egemenlik araci’ olmustur. Bu baglamda, Türk Silahli kuvvetleri, Türkiye halklarini temsil eden bir silahli güc degildir. Örnegin: Türk silahli Kuvvetlerinin egitim amacli sinir ötesi askeri tadbikatlarinda, ’Kürdistan sehir ve köyleri’ Rehine kurtarma tatbikatlarinda ise, Kurdistan daglarinda ’Kürt giyisili PESMERGE’ görüntülenerek hedef gösterilmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin modern ve gelismis kitle imha silahlarina kavusmasi demek, Kurdistan Cografyasinda daha cok soykirim, asimilasyon ve göcertme demektir. TÜRKIYE CUMHURIYETI’NIN KÜRDISTAN POLITIKASI ! T.C. devleti’nin iktidar erki, ’Kürt kültürel ve siyasal kimligini, T.C. icin ’Potansiyel Tehdit Unsuru’ olarak görmektedir. Dolayisiyla, ’Kurdistan Sendromunu’ yasamaktadir. Yani, T.C. varlik nedenini, Kurdistan Devleti’nin kurulmamasi ile es anlamli algilandigindan, Kürt ulusunu, ’Ulusal ic celiski’ unsuru olmaktan cikarmak istemektedir. Dolayisiyle, ’Soykirim ve Asimilasyon uygulamasini’ sistematik bir bicimde aksatmadan yürütebilmek icin, politikasini Kürt ulusal sorununu ‘baski ve siddet yöntemleriyle cözümleyebilecegine inanan bir strateji’ üzerine oturtmustur. Bu baglamda Kurdistan cografyasinda, Kürt ulusuna yönelik, ”1921’de Kocgri, 1925’te Diyarbekir, 1926-27’de Sason, 1926-32’de Agri, 1927-29’da Mutki ve Tendürük’te, 1930’da Van, Mardin, Semdinli ve 1938’de Dersim ve benzeri bölgelerde, ’Tedip ve Tenkil’ hareketleri ile soykirima varan fasizan yöntemler uygulanmistir/uygulamaktadir. Birinci Dünya Savasi sirasinda Güney Kurdistan’da Seyh Mahmut BERZENCI önderligindeki Kurdistan Ulusal Kurtulus savasinin basarisizliga ugramasindan sonra, 1928’de Seyh Ahmet BARZANI önderliginde ve Mustafa BARZANI askeri komutanliginda sürdürülen, Kurdistan Ulusal Kurtulus mücadelesini bastirmak üzere; Türkiye-Irak isbirligi cercevesinde, ’Irak’in ic siyasi durumunu istikrara kavusturma’ gerekcesiyle Güney Kurdistan, 1934–1935 yillari icinde Türk – Irak Ordulari’nin silahli saldirilarina hedef olmustur. Ayrica, 1937’de Ortadogu cemberi icinde Kurdistan ulusal kurtulus savasina yönelik, örgütlü mücadeleyi öngören SADABAD PAKTI, Türkiye, Iran, Irak ve Pakistan tarafindan imzalanmistir. Kurulus anlasmasinda Türkiye aktif rol oynamistir. Anlasmanin 7. Maddesi; ”Hudut üzerindeki diger ülkenin herhangi bir kesiminde varolan kurumlari yikmak icin düzeni veya güvenligi zedeliyebilecek Silahli Cete, Dernek ve Örgüte karsi ortak tedbirler” alinmasini icermektedir. Pakt’in kurulus icerigine bakildiginda, Kurdistan cografyasinin paylasimci bölge ülkeleri arasindaki paylasimin pekistirilmesi amaci güdülmüstür. Saadabad Pakti, 1955’te BAGDAT PAKT’na dönüstürülmüstir. Ancak,1958’de Irak yönetimine el koyan General Abdulkerim KASIM’in genel AF ilan etmesi üzerine, SSCB’de sürgün hayati yasayan Kurdistan ulusal önderi Mustafa BARZANI’nin Güney Kurdistan’a geri dönmesinden sonra Irak, 1958’de Bagdat Pakti üyeliginden ayrilmasi nedeniyle Bagdat Pakti’nin merkezi Ankara’ya tasinmis ve CENTO adini almistir. 18 Eylül 1980’de baslayan Iran – Irak savasi sirasinda Irak Kurdistan Demokrat Partisi (KDP) önderligindeki Güney Kurdistan Kürt ulusal gücleri 1983’te, Irak dikta rejiimine karsi yeniden baslattigi silahli mücadele ile Güney Kurdistan cografyasinin büyük bir bölümü özgürlestirilmis ve Kurdistan’in atar damari olan KERKÜK’ü kusattiklari sirada konjonktörün kökten dinci akimlara hassas oldugu bir ortamda ’Iran Mollalar rejimi’nin destegi bahane edilerek, 26 Mayis 1983’te, Türk silahli Kuvvetleri, üc kez hava akini bir kez de karadan 30 Km. Kuzey Irak iclerine girmek süretiyle, Güney Kürdistan halkina saldirilmistir. Ancak, T.C, yapacagi düzenli saldirilarini uluslararasi alanda mesrulastirmak icin, 1984’ten itibaren PKK eylemleri bahane edilerek, Irak diktatörü Saddam Hüseyin iktidariyla varilan sicak takip anlasmasi sonucu, Güney Kürdistan’a havadan ve karadan saldirilarini günümüze dek sürdürmektedir. Oysa, APO'cu bir grupcuk olarak ortaya ciktiktan kisa bir süre sonra, ’Kürt kimlikli fakat Marxist-Leninist söylemli Kurdistan Isci Partisi (PKK) adiyla 27 Aralik 1978’de kurlulmustur. APO’culuk süreciyle baslayan ve PKK adiyla örgütlenmesinden itibaren, Kürt ulusal nitelikli örgüt ve Aydin kesime yönelik düzenlenen sistemli saldiri eylemleri ile Kurdistan kamuoyunun dikkatleri bu örgüte cekilmistir. Ancak, 15 Agustos 1984 – 6 Subat 1999 Imrali Adasi sürecine kadar olan sürede, Kurdistan Ulusal Özgürlük Savasi verdigini ileri süren PKK'nin görüntüdeki lideri ve yönetimi Gerilla Birliklerini Kurdistan Özgürlük Savasi amaclarina uygun, Gerilla Savasinin öngördügü taktik ve stratejik savas kurallari icinde T.C.'nin Ekonomik ve Stratejik hedeflerine yöneltilmedigi de aciktir. Özellikle, PKK gerilla birlikleri zihinleri karistirircasina Kuzey Kurdistan cografyasinda, T.C. Sömürgeciligi’nin egemenlik araci ve sembolu durumunda olan Resmi nitelikli kurumlarina TACIZ ATESI eylemlerini gerceklestirmek süretiyle, Türk Silahli Kuvvetleri'nin Kürt halkina yönelik 'Tedip ve Tenkil (yola getirme ve göcertme) operasyonlari düzenlemesini saglamistir. Örnegin: T.C. devleti’nin Kürt ulusunu ortacagin karanligina gömme planlarini hayata gecirmek üzere; Kuzey Kürdistan'da Egitim ve Ögretim durdurulmustur. Kurdistan Cografyasini denetim altina almak üzere Köy-Kent projhesinin hayata gecirilmesi icin, 5000 civarinda yerlesim birimi bosaltilmistir. 10 Milyon Kürt insani asimile edilmek üzere, Türkiye’nin bati illerine göc ettirilmistir. Binlerce Kürt Aydin ve yurtsever faili belli/mechul cinayetlerle ortadan kaldirilmistir. Kürt ulusal nitelikli Asiretsel yapilara saldirmak süretiyle de, bircok Asiret’in, T.C. yanlisi Köy Koruculugu Statüsüne girmelerine yardimci olunmustur. Ayrica, Kurdistan’in stratejik bölgelerinin bombalanmasini saglayarak süretiyle Kurdistan cografyasinin dogasi tahrip edilmistir. Böylece, bölgenin tümünde Ekonomik cöküs ve yikim getirmis olmanin yanisira ’Kürt halkinin en dinamik kesimini ölüme ve iskenceye' sürüklemistir. Öte yandan, T.C. Iktidar erki, Kurdistan ve Türkiye genelinde Din egilimli yurtsever Kürt kesimini baski altinda tutmak icin, T.C. Kontr-Gerilla terör örgütü bu sefer,’Kürt kökenli yogunluklu, Seriat söylemli HIZBULLAH adiyla 1990’da ortaya cikmistir. HIZBULLAH terör örgütü, Kürt Din adamlari ile Kürt yurtsever insanlari faili belli/mechul cinayetlerle ortadan kaldirma arci olarak kullanilmistir. Ayrica, Türk aydin ve demokrat kesimi Kemalist ideoloji saflarinda kemiklestirmek ve iktidar erkini ayakta tutmak icin, T.C.’nin karanlik gücleri tarafindan gerceklestirilen Ugur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Ucok ve Ahmet Taner Kislali gibi Sansansyonel Faili belli/mechul Cinayet eylemlerindeki rolünü kamufle etmek üzere, son günlerde HIZBULLAH terör örgütünü aklanma araci olarak kullanma cabasi icindedir. PKK ve HIZBULLAH örgütlerinin kurulus bicimlerine, söylem ve eylemlerine bakildigin-da, Kürt halkina yönelik stratejide; ’soykirim, göcertme ve asimilasyon’ sürecini hizlandirmanin yanisira, Kuzey Kurdistan’da ’istikrarli ve kemalist rejime entegre olmaya hazir iteatkar bir halk yaratmak’ üzere; ‘Türk silahli kuvvetleri Özel Harb dairesi komutanligi ile MIT ve JITEM’ tarafindan güdümlü örgütlenmeler olarak kurdurulduklari gerceginin gizlenecek bir yani kalmamistir. Örnegin; Wesanên Sexwabun:82 adli PKK gazetesinde, Agustos 1996 tarihinde yayinlanan ABDULLAH ÖCALAN – DEVRIMIN DILI VE EYLEM adli kitapta ÖCALAN, ”Ben devlete 1966’dan itibaren maddi olarak dayanmisim ve ancak 1977-1978’lerde kopusa gececegiz. Tam 12 yil devlletin maddi olanaklariyla, yarattigi ortamla belli bir mesafe almisim”…..”Düsünün, devletle Kürt Partisi kurduruyorum, (……) Biz devrimci Kürt Partisini nasil Türkiye Milli Istihbarat Teskilati (MIT)’na dayandirarak kurduysak, Kürt devletini de (simdi iste icinde oldugumuz bu Güney’deki devlet) (SURIYE devleti kastediliyor.) Türk devletine dayandirarak kuracagiz” diyordu. Dogrudur, PKK, Suriye’nin yanisira Iran ve Irak devletleri tarafindan da desteklendigi bilinen bir diger gercek. Ancak, Bagimsiz Kürdistan Devleti’ni kurdurmamak icin ortak strateji belirlemek üzere, Türkiye, Suriye, Irak ve Iran Disisleri Bakanlari’nin alti ayda bir toplanti düzenledikleri bilinen bir diger baska gercek. Dolayisiyla, Paylasimci devletler, kendi sinirlari icindeki Kürt halkinin ulusal ve demokratik haklarini kullandirmaz ve göz actirmazken, PKK’ye olan destek ve yardimlarinin ne anlama geldigini cok iyi düsünmek zorundayiz. Öte yandan, Subat 2000 aynindan itibaren HIZBULLAH terör örgütüne yönelik son operasyonlarda yakalanan üst düzey yöneticilerinin kamuoyuna yansiyan itiraflarinda, Iran devleti ile olan baglantilarindan sözediliyor. Anlasilan; PKK ve HIZBULLAH örgütleri Türkiye’nin yanisira Kurdistan paylasimcilari’nin da denetiminde olan güdümlü örgütlenmelerdir. Bu örgütlerin, örgüt tabaninda birbirine düsman konumda catisarak faaliyet gösteriyor olmalari, T.C. derin devlet yönetiminin taktik ve stratejik bir tercihidir. Ancak, bütün bu olumsuz yönlendirmelere ragmen, 'Ulusal ya da ideolojik icerikli örgütlenmelerde ideolojik formasyona ulasarak kitlesellesen örgütlerin, örgüt tabaninda denetim disi kalan gruplarin örgüte katilma ideolojileri dogrultusunda sömürgeci devlet düzenine karsi demokratik mücadelenin yanisira sicak savasa yönelmeleri de kacinilmazdir. Dolayisiyla, PKK’nin tabaninda görülen yurtseverlik bu temel kuralin sonucudur. KÖRFEZ KRIZI VE KURDISTAN’DA YENI DÖNEM: 2 Agustos 1990’da Kuveyt Emirligi topraklarini Irak’a katmak üzere, Irak Ordusu tarafindan Kuveyt’in isgal edilmesi ile baslayan Körfez krizi nedeniyle, Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi’nce alinan 687 sayili karara geregi, 16 Ocak 1991’de ABD ve Müttefik Gücler, Irak’a karsi kuvvet kullanarak, Irak Ordusunu Kuveyt’ten cikartmistir. Ancak, Irak diktatörü Saddam Hüseyin yönetiminin Kuveyt Emirligine yönelik ilhak tehditlerini sürdürmesi üzerine, ABD Baskani R. G. BUSH’un Irak dikta rejimini devirmek icin, Irak halklarinin ayaklan-malari cagrisinda bulunmustur. Cagriya yanit olarak; Mart 1991’de Arap Sii toplumu Irak’in Güneyinde, Kürdistan Ulusal Gücleri Irak’in Kuzeyinde silahli muhalefet eylemini baslattilar. Kurdistan Ulusal direnis gücleri kisa bir süre icinde, Güney Kurdistan’nin önemli bir bölümünü yeniden denetim altina aldilar. Ancak, uluslararasi alanda ve özellikle ABD’den beklenen destegin saglanmamasi ve hatta geri adim atilmasi üzerine Irak Ordusu, muhalefet eylemini bastirmak icin Kurdistan sivillerini hedef alan siddet harekatini baslatmistir. Irak Ordusu, Kimyasal ve Biyolojik silahlar kullanarak, muhalefeti bastirma harekatini soykirim (Jenosit) niteligine dönüstürmesi üzerine, cogunlugunu sivillerin olusturdugu besyüz binleri asan Güney Kurdistan’li Türkiye ve Iran sinirlarina dayanarak bu ülkelere girmeye calistilar. Bu gelismeler üzerine BM Güvenlik Konseyi, 5 Nisan 1991 gün ve 688 sayili karari alir. Özet olarak kararda; ’Irak’in ayaklanmalari bastirma eylemlerine son verip, tüm vatandaslarinin Siyasal ve Insani haklarinin taninmasi ile mülteci ya da yerinden edilmis nüfusun yurtlarina geri dönmeleri icin, BM Genel Sekreterligi elindeki tüm kaynak ve olanaklari kullanmasi’ni iceriyordu. Ayrica, 688 sayili karar dogrultusunda ABD ve müttfik gücler tarafindan ’Irak’a, 36. Enlemin kuzeyinde savas helikopterleri, savas ucaklari ve her türlü askeri faaliyetini durdurma uyarisi ile Güney Kurdistan’in bir bölümü Kürt halki icin güvenli bölge ilan edilmistir. Güvenli bölge uygulamasini denetlemek üzere, Huzur harekatini (Provide Confort) baslatmak üzere, Cok Uluslu Güc (Cekic-Güc) olusturulmustur. Güney Kurdistan’da ilan edilen güvenli bölgenin yönetimi icin; Kürt halki tarafindan 19 Mayis 1992’de secim yapilmistir. Secilm, Kurdistan Ulusal Meclisi (Parlamento) üyelerini belirlemistir. Parlamento Irak Kurdistani adina, ”Uluslarin kendi kaderini tayin hakkini düzenleyen uluslararasi antlasmalara dayanarak ’Demokratik Federal sistem’ cercevesinde, 4 Haziran 1992’de KÜRT FEDERE DEVLETI (KFD)’ni ilan etmistir. KDF Kürdistan Hükümeti, 5 Temmuz 1992’de Parlamento’dan güvenoyu alarak göreve baslamistir. Ancak, Türkiye, KÜRT FEDERE DEVLETI’ne iliskin alinan kararlara acikca karsi cikmistir. Bu baglamda, PKK’nin görüntüdeki Lideri ÖCALAN ve Merkez yönetimi de, T.C. derin devlet erki’nin ideolojisi dogrultusunda, Kuzey Irak KÜRT FEDERE DEVLETI’ne yönelik gizli ya da acik cagri ve söylemleri ile karsi tavir almanin yanisira, KÜRT FEDERE DEVLETI ulusal güclerine silahli saldiriya yönelmistir. Ayrica, KÜRT FEDERE DEVLETI toprklarinda silahli egitim kaplarinin oldugunu ve buradaki üstlerden Gerilla birliklerini T.C.’ye yönelttigini seslendirmistir. Dolayisiyla, T.C’ye yönelik gerceklestirilen taciz eylemleri ile de, Irak Ordusunun yerine getiremedigi islevini T.C. tarafindan gerceklestirilmek üzere Türk Silahli Kuvvetlerini, Güney Kurdistan topraklari icine cekme cabalarinin yanisira, Güney Kurdistan’da konucladirilmasina da zemin hazirlamis ve hazirlamaktadir. Ayrica, ÖCALAN, Imrali Adasindan PKK baskanlik konseyine gönderdigi 10 maddelik talimat, Serxwabun gazetesinin Agustos 1999 gün ve 212 sayil sayisinda yayinlanmistir. Talimatin bir bölümünde, ”Türkiye, Güney’deki ( Güney Kurdistan demek istiyor) varliginizi kendisi icin stratejik tehlike degil, bir güvence olarak görmelidir. Karsi cikanlari kolayca etkisizlestirebilirsiniz” diyor. PKK yönetiminin, Kürt görüntüsü sergilemekle; Kurdistan paylasimcilari Türkiye, Iran, Irak ve Suriye devletlerine hizmet etmekte oldugu gercegini degistirmez. Bu anlamda da PKK, Ortadogu cemberi icinde, Kürt ulusunun cikarlari karsisinda büyük bir engel oldugu gercegini vurgulamak gerektigi kanisindayim. T.C POLITIKALARINA KARSI DURALIM: T.C. iktidar erki'nin silahlanma hedefi Kürt ulusuna yönelik; ’Jenosit, Göcettirme ve Asimilasyon’ sürecini hizlandirmak icindir. Türkiye her an Kurdistan cografyasinda HALEPCE bicimi katliamlara yönelebilir. O halde cagdas dünyayi duyarli kilmak icin, Kurdistan ulusal siyasi gücleri ortak tavir icinde olmalidir. ABD basta olmak üzere Avrupa Birligi, Rusya, Israil ve Silah Teknolojisine sahip diger ülkelerin; Militarist T.C.’nin silahlanmasina yardimci olmamak icin, Kitle imha ve saldiri silahlari satmamalarini, Dünya Bankasi ve IMF gibi finans kuruluslarinin silahlanmaya yönelik kredi acmamak ve borc para vermemeleri icin, diplomatik girisim ve cabalarini hizlandirmalidirlar. Ayrica, T.C.'nin uluslararasi alanda Kuzey Irak KÜRT FEDERE DEVLETI'ne karsi dostca olmayan siyasi ve askeri yaklasimlarinin önlenmesi ile KÜRT FEDERE DEVLETI'nin kalkinmasina, gelismesine ve uluslararasi alanda devlet statüsü düzeyinde taninmasina katkida bulunmak üzere hicbir fedekarliktan kacinmamak gerekir diye düsünüyorum. 01.09.2000 www.pdk-t.dk |